Enflasyonu düşürmenin maliyeti artıyor
Bir Japon atasözü, yanlış trene bindiğiniz zaman hemen inin, inmekte ne kadar gecikirseniz geri dönme maliyetiniz de o kadar artar diyor.
Bugün enflasyonda yaşadığımız tam da bu. %85'lerde zirve yapmış bir enflasyon ve yıpranmış merkez bankası kredibilitesi ile enflasyonu indirmenin maliyeti çok ağırlaştı. Öyle ki, enflasyonu düşürmenin maliyeti, enflasyonun maliyetini aşıyor.
Normal şartlar altında, iki hafta önce enflasyon tahminini yukarı yönlü revize etmiş bir merkez bankasının bir sonraki adımının daha güvercin değil daha şahin bir duruş olması beklenir. Zira enflasyon beklentilerinin yukarı yönlü revize edilmesi, Merkez Bankası’nın gitmesi gereken yolun daha da uzadığını söyler.
Ancak yine ‘normal şartlar altında’, fiyat istikrarı merkez bankasının birincil önceliği ve görevi olduğu için enflasyonun bizde olduğu gibi kontrolden çıkmasına izin verilmez. O şartlarda, enflasyonu düşürmenin maliyeti, enflasyonun yarattığı yoksulluk, gelir adaletsizliği gibi ağır maliyetlerden daha düşük olacağından merkez bankaları faiz artırmaktan çekinmez, çoğu zaman ekonomide ciddi bir durgunluğa sebep olmadan enflasyonu kontrol altına alabilirler.
Türkiye’nin şartları bu çerçeveden ayrışıyor. Bunun iki sebebi olduğunu düşünüyorum:
1) Kronik enflasyonla yaşamaya alışmış olan toplumda fiyatlara olan hassasiyet de zayıflıyor. Öyle olunca Biden’a seçim kaybettiren yüzde 9’luk zirve enflasyon, Türkiye’de yüzde 85’lere çıksa da iktidarı değiştirecek bir sarsıntı yaratmıyor ve siyasi bir öncelik olmuyor.
2) Enflasyonu düşürmenin maliyetinin, enflasyonun maliyetini aştığı bir süreçten geçiyoruz. Enflasyonla mücadelenin maliyetlerini yükselten ve merkez bankasının belini bükerek daha ağır hareket etmesine sebep olan bir kaç önemli faktör olduğunu düşünüyorum:
-Zayıf merkez bankası kredibilitesi: Yakın zaman önce, Eylül 2021’de faiz indirimleri ile enflasyonu düşüreceğini söylemiş, Ocak 2022’de enflasyon raporuna koyduğu yüzde 23.2’lik enflasyon tahminine karşılık o yılın sonunda resmi enflasyonu patlatıp yüzde 64.3’e çıkarmış bir merkez bankası tecrübemiz var. Böyle bir travma, sonradan kadrolar değişip doğru politikalar uygulanmaya başlansa da toplumsal hafızadan kolay kolay silinmiyor. Sözüne güvenilmeyen, siyasi baskı ile hareket eden bir merkez bankası enflasyon beklentilerini çıpalayamıyor.
-Hükümetin ekonomi politikalarına olan inancın zayıf olması: Enflasyonla mücadelenin tüm sorumluluğunu merkez bankasına yüklemek elbette mümkün değil. Enflasyonla mücadelenin bedelini azaltacak toplumsal inancın da sadece merkez bankasına karşı değil genel ekonomi politikalarına karşı sağlanması gerekiyor.
Hal böyleyken, Ekim ayında Konda ile yaptığımız ankete katılan 2 bin 860 kişiden yüzde 73’ü faiz artışlarının enflasyonla mücadelede başarı sağlamayacağını düşünüyor. İlginç şekilde, farklı siyasi görüşlere sahip katılımcıların bu konuda fikir birliği içinde olduğunu görüyoruz. Yine benzer bir soruda katılımcıların yüzde 53’ü genel seçimler sonrası uygulanan ekonomi politikalarına “kesinlikle güvenmediğini” söylüyor.
-Enflasyonun seviyesinin yüksek olması: Enflasyon arttıkça, onu düşürmek için gerekli olan sıkılaştırma da o kadar yüksek ve uzun süreli olacağı için reel ekonomi üzerindeki tahribat artıyor. Özellikle işletme sermayesi ihtiyacını kredi piyasalarından temin eden özel sektör, artan maliyetlerle birlikte hayatta kalmakta zorlanıyor.
-Yapısal olarak yüksek kalan işsizlik ve düşük üretkenlik sorunu: İşsizliğin hızlı büyüme dönemlerinde bile yüzde 8 alt bandının altına düşemediği bir ortamda, sıkı para politikasının yaratacağı döngüsel işsizlik artışına tahammül de zayıflıyor. Yapısal işsizliği azaltacak, üretkenlik artışı ile hem işsizliği düşürüp hem de reel ücretleri enflasyon yaratmadan artıracak politika adımları gelmedikçe enflasyonla mücadelenin maliyeti artıyor.
-Vergi sistemindeki sorunlar: Doğrudan vergi toplamakta zorlanan maliye politikasının enflasyonist dolaylı vergilere abanması gelir dağılımını bozarak kemer sıkma politikalarına tahammülü zorlaştırıyor.
Görünen o ki, ağır bir enkaz devralmış olan merkez bankasının attığı şahin adımlar, enflasyonla mücadelenin maliyetini hafifletecek bir güven kazancı sağlamaya yetmedi. Bu şartlarda reel sektöre biraz ‘nefes aldırmak’ amacı ile faiz indirimlerine başlanmasını anlamak mümkün olsa da, bu kararın bizler için daha uzun bir süre enflasyonlu hayata devam etmek anlamına geleceğini not etmek lazım.