Enflasyonla mücadelede görmezden gelinen gerçek: Kamu harcamaları

Avukat Prof. Dr. Funda BAŞARAN YAVAŞLAR
Avukat Prof. Dr. Funda BAŞARAN YAVAŞLAR [email protected]

Türkiye’nin en önemli soru­nu ekonomi, ekonominin en önemli sorunu ise enflasyondur. Enflasyon sadece alım gücü­nü günbegün eritmiyor; aynı za­manda fiyatlandırma davranış­larını bozarak hem işletmelerin hem de hane halklarının planla­ma yapmasını engelliyor. Bu da sadece bugünü değil, geleceği de çalıyor.

Hükümet, 2024-2026 Or­ta Vadeli Plan’da (OVP) temel amaçlarını, iç ve dış dengenin sağlandığı istikrarlı bir büyü­meyi sürdürürken enflasyonu dönem sonunda tek haneli se­viyelere düşürerek refahı artır­mak olarak açıklamıştı. 2024- 2026 OVP’ye göre, 2023 sonun­da %64,77 olan TÜFE’nin 2024 sonunda %33’e düşmesi planla­nıyordu.

Ancak Kasım 2024 itibarıyla TÜFE %47,09 seviyesinde. Mer­kez Bankası’nın Aralık 2024 pi­yasa katılımcıları anketine gö­re yıl sonu TÜFE %45,28 ola­rak tahmin ediliyor; bu da OVP hedefinden 12 puan daha yük­sek. Bu oran oldukça yüksek bir sapma. Alman Statista verilerine göre ise Tür­kiye’de TÜFE ancak 2026’da %19,24 seviye­sine düşerek beş yıl ön­ceki düzeyine dönecek.

2024’de ne yapıldı?

2024’de enflasyona karşı hem maliye hem de para politikası araç­ları uygulandı.

Anayasa’ya uygunluğu tartış­malı düzenlemelerle vergiler ar­tırıldı, vergi istisnaları daraltıl­dı. 2025 Merkezi Bütçe Kanunu Gerekçesi’ne göre, sosyal güven­lik primleri ile red ve iadeler ha­riç vergi yükünün GSYH’ye ora­nı 2023’te %17’yken, 2024’te %17,4’e yükseldi (Bu oran 2024- 2026 OVP’de %18,2 olarak öngö­rülmüştü).

Merkez Bankası, politika fai­zini artırarak enflasyonu kont­rol altına almaya çalıştı. 2023 sonunda %42,50 olan faiz ora­nı, Mart 2024’te %50’ye çıkarıl­dı ve yıl sonuna doğru %47,5’e in­dirildi. Faiz politikası, talebi da­raltmayı ve piyasadaki likiditeyi azaltmayı hedeflese de tüketici­ler ve işletmeler üzerindeki ma­liyet baskısını artırdı.

Bir yandan vergiler diğer yan­dan yüksek faiz politikası ile pi­yasadan para çekildi. Tüketime talep azaltıldı. İç piyasadaki zor­luklara karşı işletmelere çıkış yo­lu olarak ihracat gösterildi. Ama onlara da ihracat bedeli dövizi 180 gün içinde Türkiye’ye getirip en az %30’unu bankaya satış zorunluluğu getirildi.

Merkez Bankası’nın toplam döviz rezervi arttı. 2023 sonun­da 141 milyar dolar olan toplam döviz rezervi, Aralık 2024’te 156 milyar dolara ulaştı.

TL’deki değer kaybı bir şekil­de yavaşlatıldı; 29 Aralık 2023’te 29.41 TL olan 1 dolar (efektif alış), yaklaşık %19,8 değer kay­bederek 27 Aralık 2024’te 35.11 TL’ye çıktı. 2023 yılında bu ka­yıp %57,10 seviyesindeydi. Döviz rezervlerinde artış sağlanmasına rağmen, bu durum TL’nin istikra­rını tam anlamıyla sağlayamadı.

Tabi tüm bu politikalarda ana yük, her zaman olduğu gi­bi dar gelirli üzerinde bırakıl­dı. 2023 sonunda net 11.402 TL olan asgari ücret, 2024’te %49 artışla net 17.002 TL’ye çıkarıl­dı. “Emekliler yılı» ilan edilen 2024›de (Temmuz ayında) en düşük emekli aylığı 12.500 TL yapıldı. Buna karşılık, Türk-İş verilerine göre Ocak 2023’de An­kara’da yaşayan 4 kişilik bir aile için sadece zorunlu gıda giderle­rinden oluşan açlık sınırı 15.048 TL, zorunlu yaşam giderlerinden oluşan yoksuluk sınırı 49.019 TL, bekar bir çalışanın yaşam giderleri ise 19.630 TL’ydi.

Dokunulamayan kamu harcamaları

Enflasyonu indirmede doku­nulması gereken ama bir tür­lü dokunulamayan konu, kamu harcamaları oldu. Oysa, mevcut ekonomik sorunların en önem­li nedenlerinden biri tam da bu.

Türkiye’de kamu harcamaları­nın demokratik hukuk devletle­rindeki gibi şeffaf ve denetlene­bilir olduğunu söylemek müm­kün değil. İç denetimin yanı sıra, Sayıştay tarafından yapılan yar­gı denetimi ve TBMM’nin ya­sama denetimi bulunuyor. An­cak, özellikle 10.12.2003 tarih ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’ndan başla­yarak, Sayıştay’ın yetkileri adım adım daraltıldı.

Belirli harcama­lar denetim kapsamından çıka­rıldı, kamu harcamalarının ve­rimliliği ile kamu yararına uy­gunluğu denetlenmez hale geldi. Sayıştay raporlarının kapsamı­nın daraltılması ve kamuoyuna açıklanan bilgilerin sınırlandı­rılması şeffaflığı olumsuz etkile­di. Diğer yandan, bir önceki yı­lın bütçe uygulama sonuçlarını TBMM’nin denetimine sunarak, gelir ve gider işlemlerini kesin­leştiren kesin hesap kanunları ise bir türlü formalitenin ötesi­ne geçen bir işleve sahip olama­dı. Gelecek yılın bütçesiyle bir­likte görüşüldüklerinden, asla hakettikleri önemi bulamadılar.

Nasıl bir 2025?

2025’de vergilerin artması, tab­lonun dar gelirli bakımından da­ha da ağırlaşması bekleniyor. Ni­tekim, 2025-2027 OVP’ye göre, 2025’te vergi yükü %18,3’e çıka­cak. 2025 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu önümüzdeki yıl 12 trilyon 651 milyar TL vergi geliri toplan­masını öngörüyor (2024’de 9 tril­yon 64 milyar TL idi). Artık ortala­ma ücret olan asgari ücretin 2025 yılında - %30 artışla- (net) 22.104 TL olması kesinleşti. Emeklilerin de benzer bir durumu yaşayacağı tahmin ediliyor. Kamu harcama­larının kamu vicdanını artık ka­natmayacağına dair bir işaret ise yok. Oysa, kamu harcamalarının verimliliği ve şeffaflığı sağlanma­dığı sürece, enflasyonla mücade­lede sürdürülebilir başarı elde et­mek mümkün değil.

Herkese sağlıklı, huzurlu ve re­fah dolu bir 2025 diliyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar