Enflasyonla büyüme arasındaki ödünleşme sürerken…
Türkiye demografik yapısı ve üretken ekonomisiyle güçlü büyüme bölgesinde yer alan bir ülkedir. Ancak ekonomideki tüm dengeleri alt üst eden enflasyonla mücadelede de büyümeden bir miktar feragat edilmesi gerekiyor.
Para politikasının en önemli handikapı, enflasyonla mücadele programında Türk Lirasını değerli tutma zorunluluğudur.
Enflasyondan daha az artmış bir döviz kuru, ihracat ve turizm kesimlerinin alışık oldukları fiyatlama davranışlarını bozarken, bir taraftan da reel kesimin alışık olduğu ucuz TL kredilerin kesilmesi, dövizli borçlanmayı da arttırdı. Bu da faiz kararının daha fazla tartışma konusu olmasını beraberinde getirdi.
TCMB’nin temel aracı olan politika faizi, nereden bakılırsa bakılsın enflasyona göre pozitif reel faiz bölgesine geçiş yapmış olup, artık görüşler bu seviyenin ne kadar daha korunacağı veya indirime ne zaman gidileceği yönündedir. Şahsi görüşüm iyi ihtimalle Ekim ayından itibaren küçük faiz indirimlerine gidileceği yönünde. Ancak henüz görev tam anlamıyla sona ermediğinden faiz indirimi yapılsa dahi uzunca bir süre yüksek faiz patikasında kalacağımız bir gerçek.
Çünkü enflasyonda kuvvetli bir baz etkisiyle düşüş başlamış olsa da sektörel enflasyon beklentileri arasındaki açık makas ve uyumsuz trend, TCMB’nin uzunca bir süre sıkı kalmasını beraberinde getirecek gibi gözüküyor.
***
Diğer taraftan bütçede deprem ve seçim harcamalarıyla derinleşen açıkları giderme konusunda maliye tarafından da önemli adımlar atıldı. Gerek kamuda tasarruf paketi gerekse de ilk vergi paketiyle hem gider hem de gelir tarafının para politikasının sıkı duruşuna uyumlandırılmasına çalışıldı. Ancak burada maliye tarafının para politikası kadar kolay uygulanabilir ve yine para politikasına görece çabuk sonuç verecek türden olmadığını gözlemledik.
Gerek harcama tarafındaki net sonuçların önümüzdeki sene alınacak olması gerekse de vergi tarafında reel kesim başta olmak üzere kamuoyundan gelen baskının karar almada “zorlayıcı” olması bunda bir etken.
Tüm bu faktörler ister istemez enflasyonla büyüme arasındaki bir ödünleşmeyi öne çıkartıyor:
Türkiye demografik yapısı ve üretken ekonomisiyle güçlü büyüme bölgesinde yer alan bir ülkedir. Ancak ekonomideki tüm dengeleri alt üst eden enflasyonla mücadelede de büyümeden bir miktar feragat edilmesi gerekiyor. İşte tam da burada sürdürülebilir bir büyüme kompozisyonu oluşturabilmek için planlamaya ihtiyaç var.
OVP’nin bu açıdan mevcut dünya konjonktürü ve ülkemiz dinamiklerini hesaba katarak; en düşük dozda ödünleşmeyi beraberinde getirecek şekilde tasarlanıyor olacağını; gerçekçi tahmin ve hedeflere yönelik olarak önemli bir sinyal vereceğini düşünüyorum.