Enflasyonda yeni patika
Yapılan fiyat ayarlamaları ile gündeme gelen Ağustos ayına ait enflasyon rakamları Pazartesi günü TÜİK tarafından açıklandı. Beklendiği şekilde Türk lirasındaki değer kaybının enflasyona geçişkenliği hızlanarak devam ediyor. Geçmişte bizi enflasyon cephesinde birçok kez ters ayakta yakalayan gıdanın veri döneminde yukarı yönde ek baskı kurmaması resmin daha da kötüleşmesini engelledi. Gıda derken alt kalemlerini de açıklamak gerekiyor. İşlenmemiş gıda fiyatları yaz döneminin de getirdiği pozitif mevsimsellikle birlikte ay bazında yüzde 1.9 gerilerken, işlenmiş gıda fiyatlarında maliyet artışlarının yansımalarıyla birlikte yüzde 2.12 artış gözlemledik. Mevsim geçişi ile birlikte gıda cephesini de konuşacağımızı not ederek devam edelim.
Yıllık TÜFE’de Ağustos itibarıyla gelinen seviye artık yüzde 17.90’a işaret ediyor. Son 13 aydır bu cephede düzenli bir şekilde çift hanede seyrettiğimizi hatırlayacak olursak durumun algı açısından ne denli önemli bir noktaya ulaşıldığı da netleşmiş oluyor. Nerelerden geldiğimiz sorusunun yanıtı ise manidar. Bir zamanlar yüzde 5’lik hedefe ulaşma yolunda yeterli adım atmadığımızı düşündüğümüzde, yani 2009-2016 ortalaması olarak –yıllık ortalama üzerinden gidersek- yüzde 7.76 seviyesini konuşmuyoruz. Öte yandan 2017 ve 2018’in ilk 8 aylık döneminin ortalama enflasyonu ise yüzde 12. Patikadan ciddi ölçekte sapma söz konusu. Son zamanlarda sıklıkla söylediğim cümleyi tekrarlamak isterim; olan oldu. Hatalarımıza ve tahribatı nasıl azaltırız kısmına bakalım. Vakit kaybetmeyelim. O toleransı geçeli epey oluyor.
Kendi adıma konuşmak gerekirse, gerek yazdığım raporlarda, gerekse kaleme aldığım yazılarda 2017’den bu yana TÜFE-ÜFE spreadinden bahsediyorum. Yani, talepte oluşan enflasyonun maliyetin ne kadar gerisinde kaldığından. Neden önemli? i) Talebin gücünü ölçmek ii) Maliyetteki artışın gelecek dönem TÜFE’si için ne denli tehlike oluşturup oluşturmadığını anlamak için. Bu cephede ciddi anlamda bozulma söz konusu. İki ana belirleyiciden bir adım önde olanı tartışmasız yaşanan kur şoku. Yani, Türk lirasının değer kaybetmesi. Diğeri ise globalde gerçekleşen enerji maliyeti artışı. Bizim tamamen olmasa da alabileceğimiz önlemlerle sınırlayabileceğimiz kısım kur tarafı. Buradan şöyle bir yanlış yorum çıkmasın; dalgalı kur rejimi içerisinde nasıl olacak bu? Hayır. Bahsettiğim, yaşanması muhtemel dalgalanmanın boyutunu sınırlamak. Zaten kuru tam anlamıyla tutmak diye bir durum söz konusu olamaz. Geçmişten bu yana benzer uygulama içerisinde olanlar da kur serbestliğine geçiyor.
Aralık 2016’dan Ağustos 2018’e dek TÜFE-ÜFE spreadinin ortalaması -5.34 yüzde puanda gerçekleşti. Ağustos verisi ile birlikte -14.23’e genişledi ve söz konusu rakam Temmuz 2008’den bu yana görülen en yüksek seviyeye işaret ediyor. 2018’in geri kalan kısmında da maliyet geçişi devam edecek. En önemli oyun değiştirici hamle ilk sinyallerini almaya başladığımız iç talep cephesinden gelebilir. Ne kadar ivmelenir, süresi ne olur kestirmek güç. Talebin azaldığı ortamda maliyet geçişi önce hız kaybeder, sonrasında ise durur ya da terse döner. Dediğim gibi, talep kısmının gidişatını bilmiyoruz ve belirsizlik taşıyor. Maliyetin ulaştığı boyut da göz ardı edilebilir ölçekte değil. Terazide denge bozulmuş durumda.
Yılın son çeyreğinde bir ihtimal tek hane olabilir diye konuştuğumuz, kafa yorduğumuz TÜFE için yıl sonu beklentileri yılın yarısına gelmeden önce yüzde 12-13 seviyelerine, 1-2 ay önce yüzde 15-17 aralığına, şimdilerde ise yüzde 18-20 bandına yükseldi. Aşağı yönde gelişimi ne denli zor oluyorsa –fiyatlama davranışları, güçlenen iç talep, dış konjonktür, yerel para biriminin performansı gibi nedenlerle- belirli bir seviyeden sonra da yükselişin ivmesi tahmin edilenin üzerinde oluyor. İçerisinde olduğumuz süreç tam olarak bu.
Yaşanan kur şoklarının ardından enflasyon görünümlerindeki bozulma peşi sıra oluyor. Yakın vadede bu durumu Rusya’da gözlemledik. Haziran 2014’te 1 ruble ile 0.029 Amerikan doları almak mümkünken Ocak 2015’te 0.014’e yaşanan zayıflamanın bedeli TÜFE’de yüzde 7.5’ten yüzde 17’ye yükseliş oldu. Rusya Merkez Bankası (CBR) bu süreçte yüzde 8’de tuttuğu politika faizini yüzde 17’ye çekerek birebir tepki mekanizması çalıştırdı ve para politikasının etkinliğini artırdı.
Şimdilerde bizim için de aynı tartışmalar maalesef bir kez daha gündemde. Herkes TCMB’nin para politikası tepkisi vermesini ve piyasa faizleri ile açılan makası kapatmasını bekliyor-istiyor. Rusya örneği yaşanan kur şoku açısından karşılaştırma olarak doğru olsa da konjonktür birebir örtüşmeyebilir. Para politikası tepkisi elzem ve tüm sorunlara çare gibi dursa da farklı etkenler bu noktaya gelişi hızlandırdı. O nedenle tepkiyi bekleyelim ancak çözüm için beklentiyi de kontrollü yönetelim.