Enflasyon yüzde 20’yi zorlar mı?
Hemen her yıl tekrar eden dönemsel gelişmeler göz önünde bulundurulur, geçmiş yıllardaki gerçekleşmelere bakılır ve içinde bulunulan yılla ilgili olarak ay bazına bile inen enflasyon tahminleri yapılırdı, yapılabilirdi. Üç beş ay öncesine kadar mümkündü bu. Oysa şimdi kimse önünü göremez, ne olacağını kestiremez hale geldi.
Ama bu yoğun sis içinde bile nereye gittiğimizi iyi kötü kestirme şansımız var. Biraz el yordamıyla ama, sonuçta var...
Önümüzü öylesine göremez durumdayız ki baksanıza haziran ayında tahminleri bir puandan fazla aşan bir artış yaşandı. Herhalde hiç kimse tüketici fiyatlarının bir ayda, hem de haziran ayında yüzde 2.61 artacağını tahmin etmiyordu.
Hani haziran değil de fiyatların genellikle yüksek oranda arttığı sonbaharda böylesine bir oran görmüş olsak pek yadırgamazdık. Ama haziranda!
2003-2017 dönemini kapsayan 15 yılın haziran ayı ortalamasında fiyatlar artmak bir yana yüzde 0.15 gerilemiş. Dün de yazmıştık, haziran aylarında fiyatlar en fazla yüzde 0.76 artış göstermiş. Bu yılki oran ise yüzde 2.61...
Bu oranlar geride kaldı, önemli olan artık sonrası, nereye gittiğimiz ya da sürüklendiğimiz...
Artık geçmişin oranlarını bu yıla uygulayarak bir yere varamayacağımız ortada. Olsa olsa geçmiş yıllarda oluşan eğilimlere bakabiliriz.
Yüzde 19.9!
Dayanak verilerimiz yine TÜİK’in 2003 bazlı TÜFE serisi. Buna göre 2003-2017 ortalaması bize ilk altı aylık dönemlerde yüzde 4.12 fiyat artışı yaşandığını gösteriyor. Hesaplamada, baz yılı olması nedeniyle 2003’ün ocak ayının dikkate alınamadığını belirtelim. Ama bu bir ay, tüm hesaplama açısından göz ardı edilebilecek bir eksiklik.
2003-2017 ortalamasında ilk yarılardaki yüzde 4.12’lik artıştan sonra ikinci yarılarda yüzde 4.40’lık bir artış ortalaması oluşmuş. Yani ilk yarının az da olsa üstünde bir gerçekleşme var.
İkinci yarıların ortalama oranı olan yüzde 4.40’ı bu yıla uygulamanın pek anlamı yok. Ama bu oranın gerçekleşebileceğini varsaysak bile yıllık TÜ- FE yüzde 14 olacak.
Biz yüzde 4.40’ı değil de, ikinci yarıdaki bu oranla ilk yarıdaki yüzde 4.12 arasında oluşan dengeyi dikkate almayı tercih ediyoruz. Yüzde 4.12’den yüzde 4.40’a çıkıştaki değişimi bu yılın ilk yarı oranı olan yüzde 9.17’ye uyguladığımızda ikinci yarı için yüzde 9.80’lik bir oran elde ediyoruz. Buna göre de yıllık TÜFE yüzde 19.9’u buluyor. Fiyat etiketi gibi ama oranların söylediği bu.
Umut kırıcı etkenler
Fiyatların belli bir dönem geçmiş yıllara göre çok hızlı artıyor olması tek başına çok önemli sayılmayabilir. Ülke doğal bir afet yaşamıştır, olağanüstü bir dönemden geçilmiştir, dünyada sıra dışı gelişmeler olmuştur; dolayısıyla fiyatların bir dönem hızlı artış göstermesi normal bulunabilir. Ama şu son üç aya bakalım; öyle bir durum yok ki!
Yıllardan beri konuşulan, kurulan komitelerle çare aranan meyve ve sebzedeki fiyat artışı konusu... Üretici malını çok ucuza satmak durumunda kaldığı için mutsuz, tüketici fiyatlar çok yüksek olduğu için...
Sonuç; işte enflasyon. TÜFE’de gıda ve alkolsüz içeceklerin ağırlığı her ne kadar yüzde 23 olarak dikkate alınıyorsa da gelir düzeyi geriledikçe gıdaya daha çok pay ayrıldığı bir gerçek. Bu da zaten açıklanan enflasyonla yaşananın kimi haneler için çok farklı olmasını açıklıyor.
Pek kolay değil ama varsayalım gıda maddelerinin fiyatındaki artışa mevsimsel etkenlerin de yardımıyla kısmen bir çare bulduk, fiyat artışları hız kesti. Peki ya döviz kurundan gelen baskı ne olacak?
Merkez Bankası haziran ayının fiyat gelişmelerini değerlendirirken enflasyondaki artışın alt gruplar geneline yayıldığına dikkat çekiyor ve dövizin etkisi konusunda şu görüşleri dile getiriyor:
“Bu dönemde enerji enflasyonundaki yukarı yönlü seyir sürmüştür. Döviz kuru gelişmelerine bağlı olarak başta beyaz eşya ve otomobil olmak üzere dayanıklı tüketim mallarında yüksek oranlı fiyat artışları kaydedilmiştir. Türk Lirası’ndaki değer kaybı, ithal içeriği yüksek diğer temel malların yanı sıra bazı hizmet gruplarını da olumsuz etkilemiştir. Bu dönemde hizmet enflasyonunda genele yayılan artışlar izlenmiştir.”
Dövizin etkisini tam görmedik
Dün de aktardık. İlk altı ayda bir dolar ve bir eurodan oluşan döviz sepetinde yüzde 20’ye yakın artış oldu. Aynı dönemdeki TÜFE artışı ise yüzde 9.17 düzeyinde. Geçmiş yıllara göre kur artışı- TÜFE artışı makası çok açıldı.
İşte bu durum gelecek açısından umutlu olmayı zorlaştıran başlıca etkenlerden. Üstelik mayıs ortasından beri akaryakıt fiyatlarını sabit tutuyoruz. Bunu yerel seçime kadar sürdürecek miyiz? Ya sonrasında, akaryakıt fiyatları yaydan kurtulan ok gibi fırlamayacak mı?
Bir de doğalgaza zam gelirse...
Şimdi bir de gündemde doğalgaza zam olasılığı var. Bu konuya ilk dikkat çeken Dünya Gazetesi enerji yazarı ve aynı zamanda Enerji Günlüğü Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Kara. Bu konu Enerji Günlüğü’nde 29 Haziran’da yer aldı. Mehmet Kara, orada detaylı olarak izah ettiği “dengeleme gazı” olarak adlandırılan kullanımlara yüzde 20 zam yapılmış olmasını “Doğalgaza yüzde 20 zam sinyali” başlığıyla aktardı.
Dün Mehmet’ten bu konuda biraz daha bilgi aldım. Buna göre Türkiye’nin doğalgaz ithalatındaki fiyat petrol fiyatlarına endeksli ve doğalgazda ithalat fiyatları her altı ayda bir gözden geçiriliyor. Belki ithalat fiyatı artıyor ama bunu kullanıcıya yansıtıp yansıtmama kararı BOTAŞ’ın, daha doğrusu siyasilerin vereceği bir karar.
Mehmet Kara petrol fiyatları çok yükseldiği için ithalat fiyatlarının da yükselmiş olmasını normal karşılamak gerektiğini, ancak şimdilik kullanıcıya verilen gazın fiyatında bir artışın söz konusu olmadığını, kısa dönemde de bir zam beklemediğini söyledi.
Yerel seçime gidiliyorken, yıllık TÜFE yüzde 20’yi zorlayacak bir görüntü sergiliyorken, doğalgaza zam yapılma olasılığı çok düşük. Ama dikkat, orada da yay geriliyor gibi.