Enflasyon yerini büyüme endişelerine mi bırakıyor?
Bugün Merkez Bankası Para Politikası Kurulu aylık toplantısını gerçekleştirecek. Özellikle geçtiğimiz ay TÜFE'nin beklentilerin oldukça altında gelerek 12 aylık enflasyon rakamını %8'ler seviyesine indirmesi ve ayın ilk yarısında TL üzerinde görülen hafif baskının da son günlerde iyice ortadan kalkmış olması bu ay Merkez Bankası'nın elini oldukça rahatlatmışa benziyor. Bu şartlar altında politika faizlerinde ve/veya zorunlu karşılık oran ve kompozisyonunda herhangi bir değişiklik olması beklenmemeli.
Mayıs ayında enflasyondaki düşüşün ana sebebi gıda fiyatlarındaki gerileme olmuştu. 2011 Mayıs'ında %1.3 oranında yükselen gıda fiyatları bu Mayıs'ta %0.6 gerileyince, manşet enflasyon da hızlı bir şekilde geriledi. (Doğal olarak bu dönemde gıda fiyatları dışındaki fiyatlardaki düşüş çok daha sınırlı oldu. Örneğin Özel Kapsamlı TÜFE Göstergeleri'nden gıda fiyatlarını tamamen dışlayan 'I' endeksi %8.2'den sadece %7.7'ye geriledi).
Öte yandan Haziran ayıyla birlikte 2 ay boyunca enflasyonda baz etkisinin hissedileceği bir döneme giriyoruz. Her ne kadar piyasalar bu durumu dikkate almaktaysa da, manşet enflasyonda meydana gelecek artışların son ankette bir miktar gerilemiş olan enflasyon beklentilerini artırmamasına da dikkat etmek gerekiyor. Aylık enflasyon geçen Haziran ve Temmuz'da sırasıyla %-1.4 ve %-0.4 olmuş ve Haziran'daki düşüşün tamamı gıda fiyatlarındaki azalıştan kaynaklanmıştı. Eğer bu sene bir ay erken başlayan gıda fiyatlarındaki gerilemenin Haziran'da da devam ettiği görülürse, 12 aylık enflasyondaki artış beklendiği kadar fazla olmayacaktır. Keza, petrol fiyatlarındaki hızlı gerilemenin ulaştırma fiyatlarına yansıması ve de giyim fiyatlarında erken bir indirim olması durumunda, bu 2 ayda enflasyonda görülecek artış pekala beklenenin oldukça altında kalabilir. Sonrasındaki aylarda ise baz etkisinin 12 aylık enflasyonu düşürücü yönde hareket etmesi söz konusu olacak çünkü geçen sene o dönemlerde hızlı kur artışından kaynaklanan bir enflasyon yaşanmıştı. Neticede, bugün geçerli şartlar altında sene sonunda enflasyonun %7'li bir rakama gerilemesi oldukça mümkün gözüküyor.
Enflasyon şu an için bir problem olmaktan çıkarken, büyüme ile ilgili soru işaretleri de artmaya başlamış bulunuyor. Bu ay sonunda açıklanacak olan 1. çeyrek büyümesinin %2'lerde kalmış olması kesinlikle bir sürpriz olmayacak. Ancak 2. çeyrekte ve senenin geri kalanında nasıl bir büyüme performansı sergileneceği gittikçe önem kazanmakta. Bitmesine çok az bir zaman kala 2. çeyrek ile ilgili sanayi üretimi, kapasite kullanımı, bütçe gelişmeleri gibi pek çok somut veri yayınlanmış durumda. Nisan sanayi üretimi %1.8 artışla (özellikle 2011 Nisan'ında artış oranının azalmış olduğu da dikkate alındığında) beklentilerin oldukça altında kalmıştı. Mayıs ayıyla ilgili kapasite kullanımı ise önceki aya göre aynı kalmakla beraber 12 ay öncesine göre belirgin bir gerileme gösteriyor. Mayıs ayıyla ilgili dikkate alınmayı gerektiren diğer bir veri de bütçenin özellikle gelir kalemlerindeki değişimler. Nisan ayındaki düşük artış hızlarıyla korkutan gelir vergisi, dahilde ve ithalde alınan KDV ve ÖTV gibi kalemlerin tamamında bu ay az da olsa bir artış söz konusu. Ancak örneğin dahilde alınan KDV'nin artış oranı %11.4 ile milli hasıladaki nominal büyüme ile yaklaşık aynı oranlarda. Öte yandan, Mayıs'ta reel kesim güven endeksi azalırken, tüketici güven endeksinde ise bir artış söz konusu. Sonuçta 2. çeyrek ile ilgili olarak Merkez Bankası'nın son 2 kurul kararında vurgulamakta olduğu "öncü verilerin 2. çeyrek için ılımlı bir toparlanmaya işaret etmesi gerçekleşmiş gözüküyor. Bu noktada ise artık önemli olan 3. çeyrek ve yılın geri kalanında görünümün ne olduğu. Merkez Bankası bugünkü kararında mutlaka bu konudaki beklentisi ile ilgili de bir işaret vermek durumunda.
Ancak baktığımızda, önümüzdeki dönem ile ilgili oldukça karışık bir seyrin söz konusu olduğunu görüyoruz. Faizlerin tepe noktalarından gerilemiş olması, banka kredilerinde bir miktar kıpırdanma görülmesi ve bankaların yurtdışı kanallarının oldukça açık kalmış olması (bunu en iyi rekor seviyeye ulaşmış olan bankaların bilanço içi pozisyon açıklarından görebiliyoruz) büyüme açısından olumlu sayılabilecek göstergeler. Öte yandan, son ihracat rakamları bu konuda fazla iyimser olmamızı da engelliyor doğrusu (Haziran'ın ilk 19 gününde %1'e yakın bir gerileme söz konusu).
Açıkçası, senenin geri kalanı ile ilgili olarak, Türkiye'nin iç dinamiklerinden çok, ABD, AB ve Çin bloklarında beklenen gelişmelere odaklanmak gerekiyor. Bu konuda bugün için somut olarak söylenebilecek tek şey bu 3 blokta da büyüme oranlarının sene başındaki beklentilerin oldukça altında kalacağı. Şimdiden daha fazlasını söylemek için ise "kahin" olmak gerekiyor.