Enflasyon ve faiz beklentileri olumsuzlaşıyor
Gerek küresel düzeyde, gerekse ülkemizde kısa vadeli beklentileri yönlendirerek sorunları ağırlaştırma pahasına günü kurtarmanın kademeli olarak zorlaşmaya devam ettiği bir dönem yaşıyoruz. Bu durum belirsizlik ve kırılganlığın artış eğiliminde olduğu, böyle olmaya devam edeceği anlamına geliyor. Enflasyon ve faizlerdeki eğilimin bozulmaya başlaması bu süreçte belirleyici oluyor, diğer gelişmeleri görece önemsiz hale getiriyor. Mübarek'in istifa etmesi, euro bölgesinin sorunlu ekonomilerine daha sıkı maliye politikası yanı sıra veya ABD'de giderek büyüyen eyalet borçları sorununa Federal Reserve'nin kayıtsız kalması gibi durumlar kısa vadede daha farklı algılansa bile orta vadede çözümsüz sorunların ağırlaştığı dışında bir şey söylemiyor. Ayrıca küresel soruna çözüm üretme çabalarının başarısızlıkla sonlandığını ve herkesin olabildiğince kendi başının çaresine bakma gayretinde olduğunu da görmek gerekiyor. Aksini iddia edenlerin yaşanan parasal genişlemeye rağmen sermaye hareketlerinin neden kısmen daraldığı sorusuna tatmin edici yanıtlar bulabilmesi gerekiyor.
Finansal piyasaları bunaltan ve bekle gör anlayışına yönlendiren ve geniş bant içinde yatay eğilim sergilemesine sebep olan etkenlerin başında güven kaybının olduğunu ve bu olumsuzluğun değişmeye başlayan enflasyon ve faiz beklentilerinden kaynaklandığını görmemiz gerekiyor. Enflasyon ve faiz beklentilerinin bozulması, güvensizliğin paniğe dönüşebilecek şekilde azalması, riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesi, menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerlerinin eriyerek bilançoların görünümünü olumsuzlaştırması, sermaye hareketlerini daraltarak küresel ekonomiyi çok tehlikeli bir şekilde küçülmeye zorlaması, sivil itaatsizliğin süratle yaygınlaşarak büyük bir istikrarsızlığa dönüşmesi anlamındadır.
Mısır'da yaşananlar herhangi bir Orta Afrika ülkesinde yer alsa küresel düzeyde önemli olmaz, büyük bir endişe kaynağı haline gelmezdi. Durumun kontrolden çıkması halinde yaşanacak istenmeyen fiyat hareketleri küresel düzeydeki enflasyon ve faiz beklentilerini çok hızlı bir şekilde olumsuzlaştırabilirdi. Bu nedenle gelişmeler yalnız Mısırlılar'ı değil, herkesi ilgilendiriyordu. Bu tablo, önemli ticaret yolları üzerideki ülkelerin neden kendi geleceklerini belirleme hakkından mahrum edildiğini açıklıyor!..
Euro bölgesi ise çözümsüzlük bataklığında çırpınarak mucize aramaya devam ediyor; fakat olmuyor. Parasal genişlemede aşırıya kaçmadan, Avrupa Merkez Bankası'na fazla yüklenip euroya yönelik güvensizliği artırmadan, enflasyon ve faiz beklentilerdeki olumsuzluğun büyümesine izin vermedenuzlaşıya dayalı bir çözüm üretemiyor. Mali önlemlerin yeterli olmayacağı anlaşılınca durumu kurtarmak adına özelleştirme konusu devreye sokuluyor. ECB beklentilerin daha da olumsuzlaşmasını önlemek adına devreye girip tahvil almak zorunda kalıyor. Çözümsüz geçen zaman ve atıl kullanılan enerji ise sorunları iyice ağırlaştırıyor, rekabet gücü ve faaliyet gelirleri azalıyor, borçlar büyüyor, kamu kesimlerindeki açıklar ile mali sektördeki sorunlu aktifler büyüyor. Taşıma su ile değirmen döndükçe euronun değer kaybedeceği gerçeği yapay bir şekilde bloke edilmeye çalışılıyor. Gerçekleri görmezden gelmenin kendini aldatmak olduğu ve orta vadede sorunların ağırlaşmasından başka bir anlama gelmeyeceği unutuluyor, yatırımcıların bu konudaki farkındalığının artması engellenemiyor...
ABD'de öncelikle enflasyon ve faizlere ilişkin beklentilerin bozulmaya başlamasından rahatsız ve bu nedenle eyaletlerin borç sorunlarındaki olumsuzluğun daha önce riskli ipotek senetleri örneğinde olduğu gibi görmezden geliyor. Çöp kâğıt hacminin küçülmesi sağlanamıyor, büyümesi önlenemiyor. Bu durumekonomik eğilimlerdeki rotayı olması istenenin tam aksine çeviriyor. Büyüyen güvensizlik paniğe dönüşmeye başlayınca müdahale ediliyor; bir anlamda piyasa baskısına teslim olunuyor.
Gelişmekte olan ekonomiler kendi çaplarında yaklaşan enflasyon tehlikesine karşı tedbirli olmaya çalışıyor, fakat gelişmiş olanlar bunu bile yapamayacak kadar çaresiz görünüyor. Demokrasi, serbest piyasa, küreselleşme gibi kavramlar küresel ölçekte büyüyen çaresizliği gizleyemiyor. Küçük iken çözülmeyen sorunlar, büyüyünce en güçlü olanları bile çözüyor. 2004 yılında enflasyon baskısı üreten emtia fiyatları bugünkünün yarısı düzeyinde iken faizleri yükseltmeye başlayan Federal Reserve bugün sakin olun demekten başka birşey yapamıyor. Sistem geniş halk kitlelerinden koptukça kırılganlaşıyor, belirsizlik artıyor, riskten kaçınma eğilimi güçleniyor.
Ülkemizde son aylarda yaşananlar da daha güçlü olduğunu düşündüğümüz ekonomilerle iyi geçinip onları memnun edecek politikalarda ısrar ederek günü kurtarmayı başaramayacağımızın anlaşılmasından kaynaklanıyor. Dışarıda artan enflasyon ve faiz endişeleri bir şekilde içeriye de aynı yönde ve daha yüksek oranda yansıyacak gibi görünüyor. Gerek küresel, gerekse ulusal düzeyde finansal piyasalarda yaşanan eğilimler endişe v ekorkunun büyüdüğü, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı algılamasının yaygınlaşmaya başladığı anlamına geliyor. Bu algi sistemi oluşturan yapılar arasındaki tartışma ve görüş farklılıklarının da sebebi oluyor...