Enflasyon üzerine konuşulmayanlar
İktisat eğitimi alan öğrenciler için enflasyon parasal bir olgudur. Hocalarından M. Friedman’ın şu cümlesini öğrenirler; “enflasyon her durumda ve her zaman parasal bir olgudur”. Eğer yüksek lisans ve doktora da yapmadılar ise bu savı sorgulamadan ömür boyu inanırlar, çalıştıkları işte de sürekli kullanırlar. Ben bu sava takılıp kalanlara neoklasik iktisadın standart tezgah ürünü diyorum. Eğri durup doğru konuşalım iktisat politikalarını idare edenler de çoğu zaman bu sava inanırlar, hatta halkı da inandırırlar. İnandırırlar sözcüğünü özellikle kullanıyorum. Çünkü yıllar önce yitirdiğimiz felsefecilerden Orhan Hançerlioğlu’nun ifadesi “inanç bilginin bittiği yerde başlar”.
İktisada inanç ile bakarsanız Türkiye’yi 2001 krizine götüren sabit kura dayalı para kurulu sisteminin de, (Currency Board System), ülkeyi krizden çıkarıp enflasyonu tek haneye indiren enflasyon hedeflemesi sisteminin de (Inflation Targeting) IMF tarafından önerildiğini bilmezsiniz. Yergiyi de, övgüyü de hükümetlere yaparsınız.
Şubat ayında Türkiye’de enflasyon yıllar sonra tekrar çift hanelere çıktı ve TÜFE’deki artış oranı yıllık bazda %10,13 oldu. Oran yüksek olunca yazılı ve görsel medyada da kendine yer buldu. Doğal olarak medyaya egemen olanların sözcüleri bunu hemen dış güçlere bağladılar. Kendine medyada küçücük yer bulanlar ise döviz kuru, belirsizlikler vb değişkenlere bağladılar.
Enflasyonu besleyen ekonomideki çatlaklar
Elbette enflasyonun artmasında, döviz kurunun yükselmesi, kısmen zayıfl ayan para politikasının, bütçe açığın, özellikle politik belirsizliklerin, hava koşullarının önemli etkisi bulunmaktadır. Ancak bu sıraladığımız değişkenlere ekonominin kurumsal yapılanmasında oluşan çatlakları eklememiz gerekmez mi? Biraz okuma yapılırsa bunların öneminin kimi zaman diğer değişkenlerin önüne geçtiği görülecektir. Nasıl mı? Ben birkaçını yazayım.
Piyasa yapısı bozuklukları enflasyonun artmasına neden olur. Yani bir ürünü üreten firma sayısı az ise o ürünün fiyatı rekabet eksikliği nedeni ile yüksek olur. Ancak bu firmalar kendi aralarında çatışırlar ise o zaman yıkıcı rekabet başlar. Kimi zaman Ankara-İstanbul arasında otobüs firmalarının 10 TL’ye yolcu taşımaları gibi. Eğer ürün tek bir firma tarafından üretiliyorsa durum daha da vahim hal alır. Toplu taşımada fiyat Türkiye diğer ülkelere göre çok yüksek. Bunun nedeni fiyatın kamu tarafından belirlenmesi, toplu taşımanın iki üç firmaca yapılmasıdır (belediye-halk otobüsü ve dolmuş). Olağan ülkelerde toplu taşıma belediye tarafından sübvanse edilir. Örneğin haftalık, aylık, yıllık abone kartı alanlar daha düşük fiyattan seyahat eder, bu yanı zamanda toplu taşıma kullanımını artırır, trafik sıkışıklığını azaltır. (Çok eleştirilen eski Türkiye’de bu sistem vardı). Şimdi ulaşım fiyatları yüksek, çünkü belediyelerin sosyal devlet uygulaması makarna, kömür yardımına indirgenmiş durumda. Yani belediyeler makarnanı ye, evinde otur, gözün açılmasın diyor. Ancak bu arada Şubat ayında ulaşımda enflasyon %17,96 oldu.
AVM hastalığı fiyatları yükseltiyor
Türkiye’de 2000’li yıllardan sonra AVM hastalığı başladı. Kentlerin göbeğine AVM’ler yapıldı, yapılmaya devam ediyor. Belediyeler de şirketlerle kol kola bunların açılışını yapıyor. (Zaten trafik, yeşil alan kaygısı yok, son 20 yıldır genel olarak ağaca ve yeşil alanı unutmuş durumdayız). AVM’lerin ekonomi üzerinde pek düşünülmeyen bir etkisi daha var. O da AVM’lerin enflasyon oranını yükselttiğidir. Bu iki yolla ortaya çıkıyor. Her AVM’yi bir ekonomik alan (ülke gibi) olarak kabul edelim. Bu alanda farklı piyasalar var, bunlarda da az sayıda firma olsun (ki öyle). 10 ayakkabıcı, 20 restoran ya da hızlı yemeci, 10 spor giysi mağazası, 2 elektronik, 5 cep telefonu vb. Yani her AVM farklı oligopol piyasalarını içinde barındırmaktadır. Burada firma sayısı az olduğu için rekabette yok gibidir, fiyatları yüksek tutarlar, dolayısıyla da enflasyonu artırırlar. Şimdi AVM’leri de piyasa olarak kabul edersek onlarda birer olipolist firma haline gelir ve rekabet eksikliği ve kendi aralarındaki anlaşmalar sayesinde kiralar yüksek tutulur. Bu da diğer firmaların maliyetlerinin artmasına, dolayısıyla fiyatların yükselmesine neden olur. Böylece rant benzeri- quasi rant- ortaya çıkar. Sonuç olarak, Rantlar fiyatları artırır diyebiliriz.
Olan KOBİ’lere ve halka oluyor
Piyasa yapısı ekonomide istikrara ya da istikrarsızlığa neden olabilir. Bundan dolayı gelişmiş ülkelerde rekabete yönelik düzenlemeler serttir, rekabet kurumları da hükümetlerden bağımsızdır. Hedef piyasa da rekabetin korunmasıdır.
Türkiye’de AVM sayısı 2016 sonu itibari ile 415 olmuş, bu AVM’lerin sahipleri enflasyonun çok üzerinde para kazanırken, enflasyonu da bize bırakıyorlar. AVM’leri teşvik edenler de bunlarla birlikte hareket etmekte, rekabet, regülasyon, toplumsal refah kavramların unutmaktadırlar. Olan KOBİ’lere ve halka olmaktadır.