Enflasyon tehlikesi her şeyi değişime zorluyor...
Enflasyon tehlikesi gelişmeleri kısa vadeli spekülatif bir bakış açısı ile yönlendirmeye çalışanlar ile bunun doğru omadığını düşünenler arasında ciddi bir uzlaşmaşlık alanı haline gelmiş gibi görünüyor. Bu durum gerek küresel ekonomi, gerekse finansal piyasalara ilişkin belirsizlik ve kırılganlığın artmasında etkili oluyor. Avrupa Birliği içindeki Yunanistan'ın kurtarılması kod adlı tartışmaları da, Çin ve Hindistan gibi bazı Uzakdoğu ekonomilerinin tercihlerini de bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor. Bu geniş konuyu kısa vadeli bir bakış açısı ile döviz kuru ve faizlerdeki eğilimlere bakarak analiz etmek pek gerçekçi olamıyor. Enflasyon tehlikesi arttıkça oyunu kısa vadeli bakış açısı ile yönlendirmeye çalışanların hareket alanı daralıyor, itibar kaybı büyüyor ve geleceğini kontrol şansı olamayacak gibi görünüyor. Bu durumu peşinen ciddi bedeller ödeme pahasına tercihlerini yeniden özden geçirmek zorunda kalabiliyor. Finansal piyasaların tüm çabasına rağmen andoranın kutusu açılıyor.
Son haftalarda ne zaman Yunanistan'ın kurtarılması lehine gelişmeler olsa Euro'nun kısmen de olsa kayıplarını geri aldığını, anlaşılamadığı yönündekiler sonrasında ise değer kaybettiğini gözledik. Bu hareketler yönlendirme amaçlıdır ve gerçeklerin çok büyük bir kısmını hiç dikkate almamaktadır; kalıcı olamayacağı için karar alma konumundkilerin hiç dikkate almaması daha yararlı olabilir. Zira orta vadede Euro'nun değerini belirleyecek ana değişken Avrupa Merkez Bankası'nın enflasyon tehlikesini ihmal ederek Federal Reserve ve Japon Merkez Bankası örneklerinde olduğu gibi para musluklarını sonuna kadar gevşetip gevşetmeyeceği ile ilgilidir. Eğer finansal istikrara odaklanıp geri dönüşü olmayan bir yola girilerek mali sektörün ve beraberinde sorunlu ekonomilerin kurtarılması söz konusu olur ise hem Euro'daki kayıplar kronikleşecek, hem de AB bölgesindeki ekonomik daralma hızlanacaktır. Günü kurtarmanın bedeli çok ağır olabilecektir.
Almanya'nın başını çektiği kuzeyin istemediği budur; Fransa'nın başını çektiği aşırı borçlu güneyin ve küresel sermayenin günü kurtarmak lehine baskı ve yönlendirmelerine direnmeye çalışmaktadır.
Son on yılda yapılan büyük hatalar nedeniyle gerek ortak para Euro'nun, gerekse Avrupa Birliği'nin ömrü kısalmıştır. 1990'lı yıllarda Avrupa Para Sistemi'nin neden askıya alındığı ve tek para hedefine yönelindiği, tek paraya ilişkin riskleri kontrol altında tutmak için tanımlanan koşullar bugün unutulmuş durumdadır. Zira bugün yaşananlar daha önce öngörülmüş, sorun oluşumunu engelleyecek yaklaşımlar benimsenmiş, ancak uygulanamamıştır. Orta-uzun vadeli bakış açısının küresel gelişmeler nedeniyle gündemden düşmesi bu süreçte belirleyici olmuştur. Örneğin bütçe açığı limitini aşanlara mavi mektup gönderilmesinden ve derhal etkili önlem alma zorlamasından vazgeçilmiştir. Sonuçta bölgesel dengesizlikler artmış, ortak payda küçülmüş, oluşan çıkar çatışmaları derinleşmiştir. Güney Avrupa mevcut koşullarda para politikasının iyice gevşetilmesinden yana tavır alır iken, kuzey bedeli ne olursa olsun önce mali disiplin tavsiyesi konusunda ısrarlı görünmektedir. Bütçe açıklarının Güney Avrupa'da görece yüksek, kuzey bölgesinde ise düşük olması yanı sıra kuzey ülkelerinin güneyliler lehine daha fazla fedakârlık yapmak istememesi belirsizliği tırmandırıyor.
Evet Euro'nun ömrü kısaldı; fakat geriye kalan ömrünü itibarsızlaşmış olarak mı geçirecek yoksa başı dik şekilde mi uğurlanacak? Bu konu batırılamayacak kadar büyük olanların durumuna ilişkin tartışmalar kapsamına giriyor; mali sektör ve sorunlu ekonomiler kurtarılsın ve yaşayabilecek durumda olanlar da feda edilsin, ya da tam aksine kimse kurtarılmasın ve herkes kendi yaptığı hataların bedelini ödesin şeklinde bir ikilem var. Dünya tarihine baktığımızda ayrılıkça hareketlerin genelde zenginlerden durumu daha iyi olanlardan glediği dikkat çekiyor!..
Evet Avrupa Birliği bölgesi kara bulutların etkisi altında ve böyle olmaya devam edecek gibi görünüyor. Bu durum Türkiye ekonomisini de yakından ilgilendiriyor ve oradaki tercihlerin yönü bizim açımızdan da hayati önem taşıyor. Zira söz konusu bölge gerek ihracatımız, gerekse dış finansman ihtiyacımız açısından kritik önem taşıyor. Finansal piyasalarımız Fransa'nın temsil ettiği güneyin taleplerinin karşılanacağı, para musluklarının sonuna kadar açılacağı varsayımını fiyatlıyor, aksi ihtimali düşünmek bile istemiyor...
Son olarak konu ile doğrudan ilişkili olmasa bile kimlere ne kadar güvenebileceğimiz konusunda hatırlamamız gereken bir konu var; kendilerini küreselci olarak tanımlayan bazı akli evveller Türkiye'nin de AB üyesi olamasa bile Euro kullanımına geçmesini savunuyor, bunun enflasyonla mücadele açısından önemli olduğunu iddia ediyordu. Bugün sormak gerekiyor, eğer iddia ettiklerini yapmış olsa idik başta mali sektör ve kamu olarak ekonominin durumu ne olurdu? 2009 yılı yaşadığımızdan daha rahat geçer miydi? AB içinde güney bölgesinde yaşanacakları öngörmek, kuzeyin neden daha fazla fedakarlık yapmak istemeyişini anlamak açısından ilginç bir örnek olabilir...
Enflasyon tehlikesi kısa vadeli spekülatif bakış açısını yıpratırken, alternatifini de oluşmaya zorluyor...