Enflasyon, risk ve faiz...
Son dönemde Türkiye ekonomisine dönük önemli tartışmalardan birisi kuşkusuz faiz meselesi. Aslında belki buna tartışma demek de yanlış. Faiz meselesi ekonomide temel uzlaşmazlık noktalarından birisi haline gelmiş durumda. Uzlaşmazlığın bir tarafında ülkenin siyasi yönetimi var. Öteki tarafta ise daha çok uygulamacılar ve iktisatçılar yer alıyor. Aslında uzlaşmazlık faizin temel belirleyicisi konusunda kilitlenmiş gibi görünüyor. Adeta faizi etkileyen tek bir değişken varmış gibi yürütülen bir tartışma ve uzlaşmazlık sürüp gidiyor. Sonuçta, tabii tek boyutlu ve oldukça sığ bir tartışma ortaya çıkıyor.
Tartışmanın bir yanında siyasetçilerin olması sorunun tek bir boyuta takılı kalmasını belki mazur gösterebilir. Siyasetçinin ayrıntılı ve derin bir iktisadi tahlil yapmasını beklemek doğru olmaz. En kısa yoldan derdini kendi seçmenine anlatmak ihtiyacı siyasetin günlük söylemini çoğu zaman sığlaştırır. Ama faiz gibi hem belirleyicileri hem de etkileri karmaşık ve çok katmanlı olan bir meseleyi siyasetin seçmen kaygısına indirgemek de doğru olmaz. Yok eğer savunulan tezin seçmen etkilemekle ilgisi olmadığı, temel bir iktisat kuramından kaynaklandığı söylenirse bu kez de ya kuramın yanlış olduğu ya da kuramın bu biçiminde algılanıp yorumlanmasında bir arıza olduğunu kabul etmek gerekir. Bu seçmen etkileme kaygısından daha vahim bir durumdur kuşkusuz.
Enflasyon ile faiz arasındaki ilişkinin son dönemde meselenin gelip takıldığı ana nokta olduğu söylenebilir. Ekonomiyi yönetmekle görevli iktidarın faiz- enflasyon arasındaki nedenselliğin faizden enfl asyona doğru aktığı kanısındadır. Buna göre eğer ekonomide enfl asyon varsa bunun nedeni faizin yüksek olmasıdır. Bu durumda enfl asyonu düşürmek için öncelikle faizin düşürülmesi gerekir. Dahası, iktisadi büyümeye destek vermek için de politikanın bu şekilde tasarlanması doğru olur. Bu söylemi iktisat mantığına çevirdiğinizde ortaya çıkan tez şöyle özetlenebilir. Enflasyon varsa bunun çaresi para politikasını gevşetip, ekonomiye daha fazla para vererek, faizin daha düşük düzeye itilmesidir. Bu durumda büyüme de hızlanacaktır. Eğer bu yapılmıyorsa ya para yönetiminde bir kötü niyet söz konusudur ya da parayı yönetenler (ve tabii buna destek verenler) külliyen cahildir. Çok kırıcı olmasına rağmen işin cehalet boyutunu bir yana bırakıp, söylemin özüne odaklanmak doğru olur. Söyleme hakim olan iki temel argüman var. Birisi faiz ile enfl asyon arasındaki ilişki öteki de faiz ile büyüme arasındaki etkileşimdir. Bunlardan ilkinin geçerli olabileceği, maliyet kaynaklı, görece dar bir alan tanımlanabilir. Bunun dışında öngörülen bağlantının doğruluğunu kanıtlamak neredeyse olanaksızdır. Faiz bir maliyet kalemidir ve bunun yüksek olması maliyeti yükseltir bunun fiyatlara taşınması ile enfl asyon da bundan etkilenir. İktisadi ilişki tarifi olarak bu doğru bir tanımıdır. Ama hem maliyetlerin enfl asyonunu açıklaması ender görülen bir durumdur hem de faiz firma maliyetleri içinde görece arka planda kalan bir etkendir. Maliyetlerden hareketle enfl asyonu tek başına faiz hareketi ile açıklamak, başka bir niyet yoksa, düşük bir olasılık üzerine büyük bir tez inşa etme çabası dışında bir anlam taşımaz.
Buna karşılık faiz ile büyüme arasındaki ilişki hakkındaki görüş temelde doğrudur. Büyüme ile yatırımlar arasındaki ilişki pozitiftir ve yatırımdan büyümeye doğru akar. Faizle yatırım ilişkisi ise negatiftir ve faizden yatırıma akar. Bu durumda büyüme desteklenmek istenirse yatırımları arttırmak bunun için de faizi düşürmek doğru olur. Ancak faiz yatırım kararlarının belirleyicilerinden yalnız birisidir. Öteki koşulların var olmadığı bir ortamda para politikasını gevşetip faizi düşürmek yararlı olmayacağı gibi ters bir sonuç da üretebilir. Örneğin, yatırımlardan büyümeye akan süreçte bir tıkanıklık varsa parayı gevşetip, faizi düşürmek doğrudan enflasyon yaratır. Bu tür tıkanıkların yapısal nedenleri olduğu gibi yatırım ufk unu daraltan (risk algısı vb gibi) nedenleri de vardır. Parayı gevşetmenin ters teptiği uygulamaya sayıda örnek vermek mümkün. Bizim kendi yakın tarihimiz de yaşadığımız süreç de bunun örnekleri ile doludur.
Ekonomiyi yönetenlerin faiz konusundaki tezlerinin yetersiz kalmasının yanı sıra hiç dikkate almadıkları bir değişkenin daha var. Özellikle mevcut konkonktürde adeta tek belirleyici haline gelmiş olan bu etken risk ve risk algısıdır. Risk algısı faizin ve yatırımların hareket yönünü değiştirebilen temel bir değişkendir. Enflasyon düşük, büyüme görece hızlı olsa dahi riskin yükselmesi faizi yükseltir ve yüksek düzeyde tutar. Bunun için daha ilk adımda risk üretmekten vaz geçilmesi, olan risklerin de doğru yönetilmesi gerekir. Risk üreten ve risklerini yönetemeyen bir ekonomide yöneticiler çok istese ve parayı çok bollaştırsalar da faizi arzulanan düzeye düşürmek mümkün olmaz. Bunda ısrar edilirse de başa olmadık şeyler gelir.