Enflasyon raporunda pek yeni bir şey yok

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya yılın dördüncü ve son enflasyon raporunu dün açıkladı. Yılın son enflasyon raporları ekim ayının son günlerinde açıklandığı için hükümetin enflasyonda o yıla ilişkin tahmininin ve bir sonraki yıla ilişkin hedefinin zaten belli olduğu bir zamana denk gelir. Bu kez de tabii ki öyle oldu. Dolayısıyla Merkez Bankası'nın bu yıl ve gelecek yıla ilişkin enflasyon tahmini, zaten bilinen oranların ilanıydı.

Bu yılın enflasyonu için başta öngörülen yüzde 7.5'lik hedef, tahmin bazında da hiç değişmedi. Öngörülen oran da, Merkez Bankası'nın daha önce üç kez açıkladığı enflasyon raporlarında yer alan tahmin de yüzde 7.5'ti. Dün açıklanan yılın son enflasyon raporunda da aynı tahmine yer verildi. Zaten bir süre önce yayımlanan 2017-2019 dönemine ait orta vadeli programda 2016 gerçekleşme tahmini olarak enflasyonda yüzde 7.5'lik oran korunmuştu.

Merkez Bankası 2016 enflasyonuna ilişkin yıllık tahminini değiştirmedi ama alt ve üst marj birbirine yaklaştırıldı. Temmuz ayında yayımlanan yılın üçüncü enflasyon raporunda 2016 enflasyonunun yüzde 70 olasılıkla orta noktası yüzde 7.5 olmak üzere yüzde 6.6 ile yüzde 8.4 arasında beklendiği belirtilmişti. Bu kez alt oran yüzde 6.6'dan yüzde 7'ye çıkarıldı, üst oran yüzde 8.4'ten yüzde 8'e çekildi, orta nokta yüzde 7.5 olarak korundu.

Her ne kadar orta vadeli programda ve Merkez Bankası'nın açıkladığı tahminde enflasyon yüzde 7.5 olarak bekleniyorsa da, acaba bu oranda kalmak mümkün olacak mı?

Tamam, eylül sonu itibariyle yüzde 7.5'in de altında bir yıllık gerçekleşme oluşmuş durumda. Eylül sonundaki yıllık oran yüzde 7.28. Ama bu demek değil ki son çeyrekte yukarı yönlü bir çıkış gözlenmesi olasılığı hiç yok.

En büyük risk unsurlarından biri, dövizdeki artıştan kaynaklanacak baskı, bu çok açık. Ekim ayı ortalamasında, eylüle göre, henüz ay tamamlanmadığı halde dolar yüzde 3.4, euro yüzde 2.1, döviz sepeti ise yüzde 2.7 arttı. Şimdi, bu artışlar enflasyon üstünde baskı unsuru olmaz, denilebilir mi... Dolayısıyla yüzde 7.5'lik hedefi korumak ayrı şeydir, gidişatın bu hedefi zorlayabileceği gerçeği ayrı.

Hem girişte de belirttiğimiz gibi, eylül sonunda yıllık enflasyon yüzde 7.28'e inmişken, orta vadeli programda hükümetin tahmini yüzde 7.5 olarak yer almışken, çok farklı oranlar hesaplıyor ve bekliyor olsa bile Merkez Bankası'nın bunu dile getirmesi, tahminini değiştirmesi söz konusu olamazdı.

Yabancı yatırımcı DİBS'ten kaçıyor

Ekim ayı yabancıların Türk menkul kıymetlerine olan ilgileri açısından pek de iyi geçmiyor. Özellikle de devlet iç borçlanma senetlerinden belirgin bir uzaklaşma, hatta kaçış var.

Yabancılar, ekimin ilk üç haftasında devlet iç borçlanma senetlerinde 1.3 milyar dolara yakın tutarda net satış gerçekleştirdiler. Belirgin bir döviz çıkışı yaşıyoruz. Hem zaten eylül ayı ortalaması 2.96 olan doların ekim ayı ortalamasında 3.06'ya yükselmiş olması da bu çıkışın bir başka göstergesi değil mi...

Bu iyiye işaret değil. Tüm dünyada gelişmekte olan ülkelerden ABD'ye kaynak akışı olacağı zaten ortada ve buna gün be gün daha da yaklaşıyoruz.

Ama bizim kendi kendimize yarattığımız, bize göre olması gereken, yabancı açısından ise öyle anlaşılıyor ki Türkiye'den bir süre uzak durmayı gerektiren gelişmeler var. İşte bu yüzden devlet iç borçlanma senetlerinden ufak ufak çıkmak tercih ediliyor.

İç borçlanma senetlerinde ekim ayında yaşanan çıkış haftalar itibariyle azalma eğilimi gösteriyor. Ama yine de haftalık bazda sırasıyla 754 milyon, 311 milyon ve 189 milyonluk çıkış gerçekleşmesi dikkate alınması gereken bir durum.

Hisse senedi piyasasında ise 14-21 Ekim haftasında gerçekleşen 284 milyon dolarlık alım dikkati çekiyor.

Yılbaşından 21 Ekim'e kadar olan döneme bakıyoruz; yabancılar bu dönemde 941 milyon dolarlık hisse senedi, yaklaşık 3 milyar dolarlık da devlet iç borçlanma senedi almış durumdalar.

Turizm sektörü gelecek "maçlara" bakacak bakmaya da...

Turizmde bu yılın kayıp yıl olduğu gerçeğini kimse inkar edemez. Müthiş bir kaybımız var. İşte son rakamlar eylül ayına ait ve dün açıklandı.

Geçen yıl eylülde 4 milyon 252 bin olan turist sayısı bu yıl 2 milyon 855 binde kaldı. Neredeyse üçte birlik bir azalma söz konusu.

İlk dokuz ayda ise geçen yıl 29 milyon 758 bin turist gelmişti. Bu yıl ancak 20 milyon 247 bin turist çekebildik Türkiye'ye. Düşüşün oranı yine üçte bire yakın, yüzde 32.

Orta vadeli programda bu yılın turizm gelirini başlangıçta 27 milyar dolar olarak öngörmüştük. Önemli bir revize gerekti bu rakamda, şimdi tahmin 18.6 milyar dolar.

Bu yılı kaybettik kaybetmeye de, peki gelecek yıl ya da yıllar için umutlu olabilecek miyiz? Asıl üstünde durmamız gereken artık bu.

Turizm sektöründe tek sorunumuzun Rusya olduğu gibi bir varsayımla hareket edersek, tabii ki artık çok rahatlamış olmamız gerekir. Baksanıza son dönemde Erdoğan ve Putin kaç kez bir araya geldi, sıcak mesajlar verildi. Geçen yılın 24 Kasım günü düşürülen uçağı sanki iki taraf da unuttu.

Ama, ayrıntıya bakmak gerek. Bir kere turizmde tek sorunu Rusya ile yaşamadık ki. Başka ülkelerle de ciddi sorunlar ortaya çıktı, başka ülkelerden gelenlerde de büyük azalmalar var. Üstelik o ülkelerle yaşadığımız sorunlar, siyasi sorunlar değil, o ülke hükümetleri "Türkiye'ye gitmeyin" diye vatandaşlarının önüne set çekmediler. Ama güvenlik kaygıları yabancıların Türkiye'yi tercih etmelerini engeller hale geldi.

İkincisi, Rusya konusunda biraz göz ardı edilen gerçekler var. Acaba siyasi gerilimin sona ermiş olması, önümüzdeki yıl Rusya'dan Türkiye'ye yine çok sayıda turist gelmesini sağlayacak mı? Bu konuyu daha sonra geniş bir şekilde irdelemek istediğimizi belirtelim. Çünkü Türkiye ile Rusya 24 Kasım'da yaşanan uçak düşürme olayının üstüne sünger çekmiş gibi görünüyorlarsa da, bu çerçevede yaşanan ve telafisi pek kolay olmayan bir dizi olumsuzluk söz konusu.

Yani turizmde 2016 kayıp yıl ama işlerin 2017 ve sonrası için 1 Ocak 2017'den itibaren sihirli bir el değmişçesine düzeleceğini de kimse beklememeli.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar