Enflasyon paraya yolunu şaşırtır!
KGF eski Genel Müdürü Felsefi İktisatçı- Bankacı HİKMET KURNAZ
Dolandırıcılık ve yolsuzluk iklimini besleyen ve bankacılık sistemine de sirayet etmesini sağlayan faktörlerin başında, sıklıkla değiştirilen Kamu İhale Kanunu, rastgele ve çok sayıda yatırım teşvik uygulamaları, iktisadi olmaktan ziyade siyaseten vergi ve imar afları gelmektedir.
Dünya Gazetesi’nde geçmişte zaman zaman bankacılık ahlakı ve etiği üzerine yazmış biri olarak; son zamanlarda gazetelerde dolandırıcılıkta bankacılar haber olduğundan beri, yazmayı düşünmeme karşın; araya, uzun zamandır yazmakta olduğum ve nihayetinde bu mayıs ayında yayımlanan “Antikiteden Günümüze Dinlerin ve Uygarlıkların Gölgesinde Dünyada ve Türkiye’de Bankacılığın Doğuşu ve Gelişmesi” adlı kitabımın son düzeltmeleri girmişti…
Google’da basit bir aramada, Türkiye’de içinde bankacıların da olduğu giderek artan yolsuzluk ve dolandırıcılık vakalarının tesadüf olmadığı ve Türkiye’nin paraca zengin bir ülke olduğu anlaşılır.
Eğer bir ülkede dolandırılacak bu kadar bol para varsa, o ülke ya çok zengindir ya da insanları dolandırıcılığa veya dolandırılmaya meyilli kılan başka faktörler vardır. Bu bakımdan Türkiye, adeta bir ülkenin zenginliğini hesaplamakta Gayrisafi Milli Hasılanın tek başına yeterli olmadığını, yolsuzluğa ve dolandırıcılığa konu ortada dolaşan para tutarları toplamının da ayrı olarak hesaplanması gerektiğini göstermesi bakımından iyi bir örnektir.
İklimi besleyen…
Kuşkusuz, Türkiye’de, dolandırıcılık ve yolsuzluk iklimini besleyen ve bankacılık sistemine de sirayet etmesini sağlayan faktörlerin başında, her biri sonuçlarıyla matematik işi olması gerektiği halde, son on yıldır kamunun ve toplumun menfaatleri yerine yalnızca belli gruplar lehine sıklıkla değiştirilen Kamu İhale Kanunu, hangi türde (ithal ikamesinde mi ?/ihracatta mı?) karşılaştırmalı üstünlük yaratacağı bilinmeyen rastgele ve çok sayıda yatırım teşvik uygulamaları, iktisadi olmaktan ziyade siyaseten vergi ve imar afları gelmektedir.
İktisadi rasyonellikten azade yasalar, haksız kazancın yollarını açmakta, dolandırıcılığı ve yolsuzluğu teşvik etmektedir. Yüksek kazanç peşinde dolaşan küresel fonlar ve göç hareketleri de bu iklime başka kapılar açmaktadır.
Dolandırıcılık bir toplumun iktisadi, siyasi, hukuki ve inanç yapısı ile gelenek ve görenekleriyle yakından ilişkilidir. Dolandırıcıların, hedeflerinde yer alan insanların; iktisadi, siyasi, sosyal statüleri ile psikolojik, sağlık, teknik bilgi ve eğitim, inanç vb. duygularından kaynaklanan zaaflarının, zayıflıklarının, hassasiyetlerinin istismar edilerek menfaat elde etmek amacı vardır.
Günümüzde iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin de yardımıyla başka araç ve gereçler de kullanmak suretiyle hedefleri odağına aldıkları insanlarla kurgulanmış çeşitli hileler yoluyla başlangıçta belli bir güven ilişkisi kurarlar.
Tıpkı bankacılık ilişkisi gibi güven unsuru ile yürütülen bir ilişkiler yumağıdır. Bu bakımdan dolandırıcılıkta bankacıların bir adım önde olmaları, bankaların güven ve itibar kurumları olmasındandır. Muhtemeldir ki, tarihte ilk dolandırıcılar da bankacılardan çıkmıştır. Nitekim Antik Yunan’da Posion Bank’ta yaşlı bir kadının mevduatını zimmetine geçirdiği iddiasıyla yargılanan banka sahibi Fomion’un kayıtları değiştirdiğinin anlaşılması üzerine, suçunu “bankacılıkta başarının sırrının güven olduğunu öğrendiğini” itiraf etmek suretiyle kabul etmiştir.
Bankacılık, ahlak ve din
Bankaların yasalar karşısında imtiyazları sadece mevduatı ve kıymetli varlıkları saklayan güvenilir yerler olduğu için değil, daha önemlisi imzalarıyla kefaletlerinin, garantilerinin, teminat, akreditif, itibar ve ödeme gibi mektuplarının, kambiyo senetleri üzerine verdikleri aval ve cirolarının tereddütsüz üçüncü kişiler ve devletler nezdinde para gibi kabul görmesinden gelmektedir.
Dijital bankacılıktaki risk
2020’li yıllardan sonra sisteme yeni bir bankacılık türü olarak eklemlenen şubesiz dijital bank uygulamaları da dolandırıcılıkta yeni bir riskli alan doğurmuştur.
Kredi ve sermaye hareketlerindeki artışla birlikte bilgisayar temelli iletişim ve kayıt sistemli teknolojilerdeki gelişmelerin beraberinde küreselleşen ödeme sistemleri karşısında, kamuoyunun ve tasarruf sahiplerinin artan risklere bağlı olarak banka içi ve dışı insan faktörlerinden vücut bulan hile, hırsızlık, zimmet ve dolandırıcılık gibi olaylardan haberdar olması eskiye göre şimdilerde daha çok önemlidir.
Bu bakımdan Türkiye Bankalar Birliği sadece bankalara yönelik dolandırıcılık teşebbüslerinde kamuoyunu uyarmak yerine, “Bankacılıkta Dolandırıcılık Eylemleri Tespit ve Önleme Yöntemleri” adlı rehber kitapçıklarında banka müşterilerini banka içi dolandırıcı bankacılara karşı da örnek olaylara yer vererek koruyucu önerilerle birlikte uyarmasında fayda vardır.
Geçmişte fiktif mevduat sertifikaları üzerinden yapılan repo işlemleri nasıl ki bankerlik krizine neden olmuşsa, küreselleşen finans piyasalarında yüksek kazanç vaatleriyle dolaşan serbest fonların yanı sıra bankalara sermaye piyasası işlemlerinde önemli roller verilmesinin yarattığı karışıklık, enflasyonla birlikte fiktif fon satışı gibi işlemleri dolandırıcılıkta yeni enstrümanlar haline getirmiştir.
Özen sorumsuzluğu suç sayılmalı
Bunun için öncelikle toplumun döviz kuru-faiz-rant sarmalında paranın fiyatı dahil fiyat algısını bozmak suretiyle tasarrufları değer kaybına karşı korunmak güdüsüyle dolandırıcılık tuzağına iten enflasyonun önlenmesi olmak üzere, dolandırıcılık iklimini tetikleyen, haksız kolay kazanç kapılarını açan Kamu İhale Kanunu başta olmak üzere söz konusu yasa ve düzenlemelerin iktisaden toplumun yararına yeniden düzenlenmesi şarttır.
Ayrıca tasarrufların korunması piyasanın mekanizmasının faiz ya da haksız kazanç rekabetine de bırakılmadan “iyi banka etik değerlere sahip iyi bankacılardan oluşur” mottosu doğrultusunda tasarrufların banka içi insan faktörlerinden kaynaklanan ihmal, sahtekarlık, hile, zimmet, dolandırıcılık gibi yollarla uğrayacağı maddi ve manevi zararlara karşı, banka yönetiminde ve denetiminde bulunanlar ile birlikte özen borcunu yerine getirmek bakımından şube yöneticileri de “iş verenin adam çalıştırmada özen sorumluluğu” kapsamında bankacılık suçlarına dahil edilmelidir.
Finansman ve tasarruf yerine yolsuzluk ve suistimal
Türkiye’de dolandırıcılık ve yolsuzluk sayılarında eski yıllara göre özellikle 2012 yılından itibaren bir artış olduğu ve artan bu sayının da lise ve üzeri eğitime sahip kişilerden kaynaklandığı TÜİK’in yayınladığı Ceza İnfaz Kurumu istatistiklerinden de anlaşılmaktadır. Fakat ne kadarının bankacılığa ait olduğu belli değil. Bankalar, biraz “ketum” olduklarından, dolandırıcılık ve yolsuzluk olaylarının itibar ve güvenlerini sarsacağından, paranın ürkekliğini gerekçe göstererek “banka sırrı” arkasına saklanarak olayların üzerlerini daha çok örtmek gayretindeler. Kamuoyu ancak adliye dosyalarından basına yansıyanlar olunca haberdar oluyor.
Para keyfe bırakılmaz
Her ülke ekonomisi büyümek için gereken yatırımların finansmanında tasarrufları koruyan ve artıran şekilde kurallarıyla işleyen bankacılık başta olmak üzere bir finans piyasasına ihtiyaç duyar. Nitekim Anayasamızda devlet, ulusal tasarrufu koruyucu ve artırıcı tedbirleri almak ve para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının istikrarlı, sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlamak zorundadır.
Hiçbir ekonomide özellikle finans ve mali piyasalar, piyasa mekanizmasının keyfiyetine bırakılamaz. Piyasa aktörlerinin hukuk normları içinde karar almaları için devlet düzenlemelerine en fazla ihtiyaç piyasa ekonomilerinde duyulur. Dolayısıyla devletin “müdahaleci görünen” eli, doğaları gereği kar peşinde kaotik bir işleyişten hoşlanan para piyasalarının üzerindedir. Günümüz gerçekliğinde bir ülke bankacılığında olan bir olay sadece o ülke ve bankalarını değil, öteki ülkeler ekonomilerini de huzursuz etmektedir.
Merkez bankaları üzerinden dünya para sistemini ve bankacılığını kontrol eden Bretton-Woods Sistemi’nin dağılmasından sonra petrol krizinin biriktirdiği “petro dolar” tasarrufların bankalarda korunması kaygısı, çok geçmeden gelişmiş on ülke merkez bankası başkanlarını Basel’de bir araya getirmişti. Bugün Basel Kriterleri olarak adlandırılan bir dizi uygulamalar, temelinde banka içi ve dışı insan faktörlerinden kaynaklanan operasyonel riskleri de hesaba katmak suretiyle tasarrufları korumak üzere uluslararası düzeyde bankaların sermaye yeterliliğini sağlayacak düzenleme, denetim ve uygulamalarını birbirlerine yaklaştırmak amacındadır.