Enflasyon, Merkez’in elini güçlendirdi

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Temmuz ayında beklentilerin üzerinde gelerek sene sonu tahminlerini bozan enflasyon, ağustos ayında ise bu kez aksi yönde bir sürpriz yaparak bir anlamda tahminleri tekrar başladığı yere döndürdü. Ağustosta neredeyse bir puana yakın bir şekilde yüzde 8.05’e düşen manşet enflasyonla birlikte Merkez Bankası’nın para politikasında bir süredir sürdürdüğü gevşeme politikasının da önü açılmış oldu.

Her iki ayda da enfl asyonda sürpriz yaşatan unsur gıda fiyatlarıydı. Aylık bazda temmuzda yüzde 3.80 artan gıda fiyatları, ağustosta yüzde 1.92 geriledi. Gıdanın enflasyon sepetindeki ağırlığı yüzde 25 civarında olduğu için bu fiyatlardaki değişimler manşet enflasyonu da önemli ölçüde etkilemekte. Gıda fiyatları 2006 ve 2015 arasındaki on sene boyunca TÜ- FE’nin üzerinde seyretmişti. Bahsi geçen dönemde ortalama gıda fiyatları enflasyonu yüzde 10.1 iken, ortalama TÜFE yüzde 8.3 oldu. Ancak bu sene şubat ayından beri gıda fiyatlarının yıllık bazda ortalama artışı yüzde 5.7. Aynı dönemde enflasyondaki artış ise yüzde 7.7. Bu durum ağırlıklı olarak bu sene Rusya’ya tarımsal ürün ihracatının kapalı olmasından ve havaların iyi geçmesi dolayısıyla rekoltenin göreceli yüksek olmasından kaynaklanıyor. Yoksa, tarım sektöründe meydana gelen önemli bir yapısal değişiklik söz konusu değil.

Bu bağlamda gıda enflasyonunu kalıcı olarak düşürmenin yolu bazılarının iddia ettiği gibi bu ürünlerin tarladan toplanıp eve girmesi sürecindeki aracıları azaltmak veya aracıların aldığı payları düşürmek değil. Bu şekilde ürünlerin mutlak fiyatı düşürülebilir. Bu da iyi bir şeydir tabii ki, ama fiyat artışlarına bir etkisi olmaz. Gıda enflasyonunu düşürmenin asıl yolu bu ürünlerin arzını (marjinal maliyetlerini düşürürken) artırabilmek ve sürekli kılabilmektir. Bu da ancak büyük ölçekli tarım kuruluşları (ki akıllıca düzenlenmiş kooperatifler de olabilir) ile mümkün olabilir. (Türkiye’de ortalama tarım arazisi büyüklüğü 60 dönümün altında. Bu rakam Rusya’da 1500, İngiltere’de 900, Fransa ve Almanya’da 600 ve İspanya’da 220 dönüm civarında.)

Bugünden sene sonuna baktığımızda normal şartlarda enflasyon üzerindeki baskının daha da azalması beklenebilir. Her ne kadar dünyada artan likidite ile birlikte genel olarak gelişmekte olan ülkelere fon girişinin devam etmesi ve buna paralel olarak paralarında değer artışı beklense de, Türkiye’de malum (ve bazı gayri-malum!) sebeplerle bu girişlerin daha kısıtlı kalması ve dolayısıyla kurlarda fazla bir geri çekiliş olmaması bekleniyor. Ancak buna rağmen, kur sepetinin bugünkü seviyelerde kalması durumunda dahi enflasyon üzerinde kur etkisi giderek azalacak. Devam eden küresel büyüme zafiyeti nedeniyle bu dönemde emtia fiyatları üzerinde de pek bir baskı olması beklenmiyor. Harcama gruplarına baktığımızda ise gıda fiyatlarındaki göreceli düşük enflasyonun devam etmesi ve giyim fiyatlarında da daha düşük mevsimsel bir artış görülmesi durumunda enflasyonun yüzde 7’lerde kalma olasılığı güçlenmiş durumda. Bu resmi tek bozabilecek durum kamu maliyesinde bir kötüleşme ve bu nedenle kamu zamlarının (ve/veya vergi artışlarının) gündeme gelmesi olabilir. (Ki böyle bir risk hiç yok demek pek mümkün değil.)

Öte yandan, Türkiye’nin yüksek enflasyonu giderek garip bir durum (anomali) haline gelmiş durumda. Gelişmiş ülkelerde yüzde 1 enflasyonu yakalayabilen kendini şanslı sayarken, Türkiye enflasyon yüksekliği bakımından gelişmekte olan ülkeler arasında bile oldukça yalnız kaldı. Bize yakın enflasyonu olan sadece Brezilya ve Rusya var. Onların da ekonomik durumu malum. Kısaca, bugünkü küresel şartlar da enflasyonun yönünü aşağıya çekmekte. (Tabii, biz kendimiz bir kriz yaratıp ekonomiyi stagflasyona sürüklemez isek.)

Bu enflasyon görünümü ve küresel şartlar altında, Merkez Bankası’nın para politikasını gevşetme yönünde atacağı adımlar devam edecektir. Hafta başında yaptığı ikinci 50 baz puanlık zorunlu karşılık oranı indiriminin devamının gelmesi gerekiyor. Toplamda yapılan 100 baz puanlık indirimin bankaların kaynak maliyetine ve dolayısıyla da kredi faizlerine etkisi oldukça marjinal kalacaktır. Ancak toplam indirim 300 baz puanın üzerine çıkarsa kayda değer bir etki yaratabilir. Aynı şekilde faiz oranlarında da 25 baz puanlık indirimlerin sürmesi beklenebilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019