Enflasyon mart ayında hız kesti
Dün TÜİK tarafından açıklanan mart ayı enflasyon rakamlarını aldık. Tüketici fiyat endeksi aylık %3,16 artarak %3,50 olan ortalama piyasa beklentisinin altında gerçekleşti ve böylece yıllık enflasyon %68,5 olarak kaydedildi.
Eğitim harcamaları, aylık %13,08 ve yıllık %104 artış ile ana harcama grupları arasında zam şampiyonu oldu diyebiliriz. Yıllık bazda ise %68,5 oranının yarısı gıda, ulaştırma ve konuttan geliyor. Bu da gelir seviyesi aşağı doğru geldikçe hissedilen enflasyonun daha yüksek olmasına neden oluyor.
Özel kapsamlı TÜFE göstergeleri tarafında çekirdek enflasyon olarak tanımladığımız; enerji, gıda, içecek grupları, tütün ve altın hariç TÜFE’de yıllık enflasyon %75’e ulaştı. Diğer taraftan yönetilen ve yönlendirilen fiyatlar hariç TÜFE kalemi yıllık %74 seviyesinde.
Yani; enflasyon şuan o kadar güçlü bir canavar haline geldi ki, kendi kendini besleyebiliyor, büyümesi için dışarıdan destek almasına gerek kalmıyor. Mücadele için ise bundan önce yapıldığından daha fazlasının yapılması gerekiyor. Bunu biraz açalım; Türkiye ekonomisinde son yıllara baktığımızda enflasyonun 2018’den itibaren çift hanelere oturduğunu, 2022 yılından itibaren ise ortalama %60’ların üzerinde seyrettiğini takip ediyoruz.
2018 ve sonrasında ortaya çıkan enflasyon, döviz kurundaki yükselişin tetiklemesiyle beraber, biraz daha maliyet unsurları tarafından beslenen bir yapı oluşturuyordu. Yani özetle o dönemdeki nedensellik ilişkisinde enflasyon döviz kurundan besleniyordu. Daha sonra pandemi döneminde likidite yükselişi ve küresel enflasyon paralelinde enflasyon, emekleme dönemine geçti, güçlendi.
Fakat sonraki dönemde 2021 sonundan itibaren Türkiye Ekonomi Modeli kapsamında faizlerin rekor düşük seviyeye çekilmesiyle artan talep neticesinde talep patladı; döviz, altın, gayrimenkul, otomotiv fiyatlarındaki yükselişin ardından ekonomi bileşenlerindeki tüm mal ve hizmetlerde talebin öne çekildiğini, vatandaşta fiyat algısının koptuğunu gördük.
İşte bu dönemden itibaren enflasyon ayaklandı ve kendi kendine büyüyebilir hale geldi. Ekonomide zincir ve yapışkanlık etkisi oluştu. Ne demek istiyoruz? Dışa kapalı bir mahalle düşünün bakkal, kasap, berber ve hırdavatçı var.
Bakkal zam yapıyor, bunu gören kasap zam yapıyor, bunu gören berber zam yapıyor, berbere giden hırdavatçı zam yapıyor, hırdavatçıya giden bakkal tekrar zam yapıyor, döngü böyle devam ediyor. İşte bu günleri yaşıyoruz. Bu talebi durdurabilmek için TCMB geçen senenin dördüncü çeyreğinden beri faiz artırsa da mücadele ettiğimiz yapıya tek başına bu ilaç yeterli olmamış gibi görünüyor.
Bu etkisizlikte kısmen de olsa seçim ekonomisinin etkisi vardı, maliye tarafında sıkılaşma olması gereken boyutta olamadı. Şimdi önümüzdeki seçimsiz dönemde, Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarından da görüyoruz ki, mücadele edilen enflasyona karşı ek ilaçlar kullanılmaya başlanacak.
Zaten bu olmaz ise TCMB’nin yıl sonu 36 hedefinin tutması imkansıza yakın bir olasılığa doğru gidiyor. Bu hedefin tutması için yılın geri kalanında aylık ortalama enflasyonun %1,8’lerde gerçekleşmesi gerekiyor, zira zaten ilk üç ayda maruz kalınan enflasyon %15 seviyesinde. İşin özü yılın geri kalanında talebi yavaşlatacak ek önlemler bekliyoruz, enflasyonla mücadele kapsamında bu saate kadar pek de hissetmediğimiz “acı reçete” bundan sonra daha hissedilir olacak.
Yabancı girişi noktasında bir ivmelenme bekliyoruz, bu ivmelenme Türk Lirası’nda enflasyon üzeri bir değer kaybının önüne geçecektir, ancak olası giriş zayıf kalırsa önümüzdeki dönemde IMF ve Dünya Bankası ile farklı anlaşmaların da gündeme gelme ihtimali olabilir, bu konu TL varlıklar üzerinde negatif bir baskı oluşturmaz. Bizim yıl sonu enflasyon beklentimiz kalan 9 ayda aylık serinin ortalama %2,5 bandına oturması ve yıl sonu enflasyonun %44 civarı bir yere geleceği yönünde. Yani mücadele devam edecek, sonuç almak zaman alacak.