Enflasyon için politika önerileri ve işletmelere finansal tavsiyeler

Şevket SAYILGAN / Ekonomist
Şevket SAYILGAN / Ekonomist [email protected]

Enflasyon sarmalından çık­mak için uygulanan politi­kaların etkileri baz etkisi dışın­da daha hissedilir olmadı. Bu süreç doğaldır ki bazı bedelleri ödemeyi gerektiren ve ülkemiz­de geçmişte palyatif çözümlerle bulduğumuz günü birlik çözüm­lerden farklı yapısal çözümleri gerektirmektedir.

Bugüne kadar ki uygulamalara baktığımızda ise bu süreçle ilgili yapısal ko­nuların çok gündeme gelmediği yönündedir. Bugünkü yazımda Enflasyonla ilgili yapısal çözüm önerileri ile bu süreçte İşletme­lerimizin yapması gereken fi­nansal yönetim uygulamalarına yönelik tavsiyelerde bulunaca­ğım.

Enflasyon sarmalından çıkış önerileri

Enflasyonla mücadelede yön­tem önerilerimi şu şekilde sınıf­layabiliriz.

A) Tüketime yönelik olarak

B) Parasal gelişmelere yönelik olarak

C) Üretime yönelik olarak

D) Gelire yönelik olarak

E) Tarım sektörüne yönelik olarak

F) Ekonomi dışı süreçlere yö­nelik olarak (Eğitim, Hukuk,)

A) Tüketime yönelik olarak reel faiz uygulaması ile piya­sa fiyatlarının gerçekçi ha­le gelmesi ile mal yönelik tale­bin azalması enflasyonist etkiyi azaltacaktır. Parasal ve ekono­mik kurumların politika bağım­sızlığının sağlanması ve bunun istikrarlı şekilde uygulanması da beklenti enflasyonunu azaltı­cı sonuçları olacaktır. Bu konu­da 2024 yılında faiz düşürülme­si politika için zafiyet olacaktır. Ayrıca unutulmamalıdır ki ge­lir dağılımı bozukluğunun et­kisi ile üst gelir grubu, orta ve alt gelir gruplarına göre tüke­timine yönelik kısıcı araçlara daha az duyarlıdır.

B) Parasal gelişmelere yö­nelik olarak büyüme ve özel­likle ihracat artışı ile para arzının büyümesini sağla­yacak bir çıpanın belirlen­mesi böylece para arzının ar­tışının enflasyon yaratmasının önlenmesi sağlanacaktır. Aylık bu oranın sürekli takip edilmesi parasal genişlemeyle enflasyon arasındaki ilişkiyi koparacaktır. Kısa süreli bu uygulamalar kredi faizlerini arttırmasına rağmen ulaşılabilirlik sağlanması ve ka­demeli enflasyon düşüşü ile de düşen kredi faizleri olarak piya­saya dönmesi beklenmelidir. Bu uygulamanın iflas ve kapanan şirketlerde artışı yoğunlaştırma­ması için selektif kredi (yüksek teknoloji, otomasyon, ihracat, istihdam, marka yaratımı vb fa­aliyete sahip firmalara yönelik) politikaları yoğunlaştırılmalıdır.

C) Kayıt dışı ve haksız rekabe­tin önlenmesinin ortadan kaldı­rılması için firmalarda sektö­rel denetimlerin arttırılarak evrak-mal ilişkisinin takibi ve stok kontrollerinin mutaba­katının geniş alanlı denetim yapılarak veya teknik takiple izlenerek fiyat spekülasyonları­nın önüne geçilmesi sağlanma­lıdır. Ayrıca sektörel rekabetin arttırılarak, piyasada fiyat olu­şumunun doğal baskısı sağlan­malı ve bununla ilgili teşvik-hi­be uygulamaları tekrar gözden geçirilmelidir. Bu uygulamalar enflasyon seviyelerini aşağı çe­kecektir.

D) Gelire yönelik olarak özel­likle kayıt dışı ekonominin ve vergi tabanının genişletilmesi­ne yönelik tavizsiz denetim ve kontrollerin oluşturulması borç­lanma ihtiyacını azaltacağı gibi enflasyonist baskının da ortadan kalkmasını sağlayacaktır. Bu ko­nuda ikinci evler, ikinci ara­balardan daha yüksek vergi alınması, meslek gruplarının (doktor, eczacı, kuyumcu, avu­kat vb) gelir matrahları üze­rinden vergi seviyelerinin de­netlenmesi, taksilerden gelir vergisi alınması ev alım satım konularında gerçek değerle­rin gösterilmesi gibi uygulama­ların hızlıca hayata geçirilmesi enflasyonist baskıyı kıracaktır. Ayrıca iyileştirilmiş bireylerin vergi iadesi uygulaması ile be­lirlenecek konulardaki harca­maların vergi indirimi alması konusu ile vergide kayıp kaçak süreçlerinin minimize edilmesi sağlanacaktır. Enflasyonda ka­mu açıklarının etkisinin de düş­mesini sağlayacaktır.

Tüm bu uygulamalar ile dolay­lı verginin payının azaltılması, doğrudan verginin payının art­tırılması sağlanmalıdır. Dolaylı vergi oranlarının azaltılması fiyatlar genel seviyesinde de dü­şüşle birlikte enflasyonu aşa­ğı çekecek ve özellikle de ge­lir dağılımının düzeltilmesine katkıda bulunacaktır. Unu­tulmasın ki G-20 ülkelerinde servetten vergi alınması yö­nünde ortak mutabakat oluş­turulmuştur

E) Tarım sektörüne yö­nelik olarak yapılacaklar enf­lasyonun en önemli katkısını oluşturan gıda fiyatlarının et­kisini azaltmayı sağlamak amaç­lı olmalıdır. Buna göre öncelikle Anayasanın maddesi olan gayri safi milli hasılanın %1’nin teş­vik olarak dağıtılması sağlan­malıdır. Kaynak D maddesinin uygulanması ile oluşacaktır.

Tarım sektöründe ithalat mümkün olduğunca azaltılma­lı devlet sübvansiyonları dev­reye alınmalı özellikle Ziraat Bankası bu konuda gerekirse görev zararı tanımlaması yap­malıdır. Tarımda yapılacak üre­tim artışı gıda fiyatlarındaki dış kaynaklı olmayan fiyat artışla­rını stabil hale getirmesi enflas­yonun seyrini düşürecektir. Bu­rada özellikle saman, gübre ve yem konusu devletin temel teşvik ve sübvansiyon konu­ları arasında olmalı uzun vade­li fiyat değişimleri çiftçi ve hay­vancıya yansıtılmamalıdır.

Tarım sektöründe vadeli iş­lemler borsası daha aktif hale getirilmeli çiftçinin bir yıl önce­den ne ekmesi veya ne ekmemesi konusu piyasa fiyatının yönlen­diriciliği ile rasyonel hale geti­rilmelidir.

Tarladan rafa sürecinde özel­likle kooperatifçilik teşvik edilmeli şehirlerdeki market zincirlerinin egemenliği kaldı­rılmalıdır.

F) Ekonomi dışı yapısal çö­zümler ve kurumların özerk yapılarının korunması.

-Eğitim süreçlerine yönelik olarak da özellikle ara eleman ihtiyacının karşılanması için meslek liselerinin teşviki ile üniversite kontenjanlarının sanayinin ihtiyaçlarına göre 5’er yıllık dönemlerde revize edilmesi reel sektör firmaları­mızın faaliyetlerinin sürdürüle­bilirliği ile personel maliyetle­rinin öngörülebilir yönetimini sağlamak açısından ve nihai enf­lasyona etkisi yönünden önem taşımaktadır.

-Hukuk sistemine yönelik olarak bağımsız yargının ve güç­ler hiyerarşisinin karar süreçle­rinde tüm kesimlerce ortak mu­tabakat çerçevesinde kabul edil­mesi ve uygulanmasıdır. Buna yönelik olarak mevzuat AB kri­terlerine uygun olarak gözden geçirilmelidir.

Ancak tüm bu uygulamalar sa­dece TCMB’nin sorumluluğun­da değil ekonomi yönetiminin de süreçte pozisyon almasına bağlı­dır. Ayrıca TCMB’nin sözlü yön­lendirme konusunda daha aktif olması alınacak kararların etkisi­nin daha hızlı görülmesini de sağ­layacaktır. Unutulmamalıdır ki ülkemizde kaynak yetersizliğin­den çok kaynakların kimden ve kime aktarıldığına yönelik bir so­run bulunmaktadır.

Mevcut yerim yetmediği için iş­letmelere yönelik önerilerimi bir sonraki yazımda paylaşacağım.

Son söz: “İnsanı en çok yarala­yan şey, fiziksel acı değil, haksız­lığın, mantıksızlığın verdiği ruh­sal ıstıraptır.” Viktor E.Frankl

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar