Enflasyon hedeflemesinin sonuna doğru
Dünya ekonomisi yeni bir sınavdan geçiyor. Son 25 yılın büyüme rekortmeni Çin ilk defa çeyrek yüzyılın en düşük büyüme oranı ile karşı karşıya kaldı, 2014 yılında büyüme oranı %7,4’e kadar geriledi. Bu arada petrol fiyatları ABD’nin güçlü bir politik oyun ile varil başına 50 doların altına indi. Rusya’yı ve Putin yönetimini tek bir kurşun atmadan sallıyor.
Tüm bunlar Batı ekonomileri için önemli avantajlar gibi görünür iken, Euro Bölgesi ekonomileri bir türlü istenilen canlanmayı sağlayamamış durumda. Avrupa Merkez Bankası (ECB) Mart ayından sonra güçlü bir parasal genişlemeye gitmeyi düşünüyor. Piyasaya tahvil alımı yolu ile verilecek para miktarı 500 milyar Euro dolayında. Ancak Merkel hala bu karar evet demedi. ECB’nin bu hamlası FED’in yılın ikinci çeyreğe girmeden alacağı olası bir faiz yükseltme kararının özellikle yükselen ekonomilerin bir bölümünde (Türkiye, Brezilya, Güney Afrika bu ülkelerin başında geliyor) yaratacağı olumsuz etkiyi törpüleyecek gibi gözükmekte. Bundan dolayı da bu ülkelerin faiz oranı üzerinde doğacak yukarı da doğru baskıda hafifledi. Petrol dışı diğer emtia fiyatlarında da genel olarak fiyatların 2014 düzeylerinde seyretmesi beklenmekte.
Sonuç olarak 22 Ocak itibari ile küresel ekonomik görünüm için genel olarak riskli ancak yönü pozitif olan bir ortam var diyebiliriz. Bu durum Türkiye ekonomisi için ciddi büyüme gerçekleşmeleri sağlayacak gibi olmasa da, en azından mevcut tablodan daha iyi bir tabloyu 2015’te yakalatacak iken, yine klasik faiz tartışmaları başladı. Üstelik bu defa bugüne kadar görülmemiş sertlikte.
Bizde ekonomiye ilişkin hurafelerde çok olduğu için bazı temel gerçekleri önce tespit edelim:
•TCMB bağımsız bir bankadır, ancak bu bağımsızlığı sınırlıdır. Çünkü TCMB bir Anonim Şirkettir. Yani ortakları vardır. TCMB’nin ortakları A,B,C ve D olarak dört gruba ayrılır. A grubu Hazine’ye yani hükümete aittir. Yasa gereği de %51’in altına düşemez. Anonim Şirketlerde %51 ne derse o olduğu için, Bankada dediğim dedik pozisyonunda olan aslında Hazine’dir. Yani Hazine isterse olağanüstü genel kurul ile TCMB Banka Meclisini değiştirir.
•TCMB Başkanı ise (Guvernör), Bakanlar Kurulu kararıyla beş yıllık bir dönem için atanır. Yani Başkan aslında Hükümet’in adamıdır. Ancak Başkanı süresi bitmeden görevden almak çok zor. Bağımsızlığın dayanağı da burada yatıyor.
•TCMB sınırlı yasal bağımsızlığı var dememizin nedeni de burada gizli. 2001 krizi sonrası 1211 sayılı TCMB yasasının özellikle 50 ve 51 maddelerindeki değişiklik ile Bankanın hükümete para aktarmasının (Hazine’ye avans yoluyle ile KİT’ler ve, İDT’lere kredi açmak yoluyla) yolu kesildi.
•Yine bu tarihte yapılan değişiklik ile TCMB görevi “fiyat istikrarını” sağlamak ile sınırlandırıldı. Bu amaçtan sapmamak koşulu ile büyüme ve istihdama da destek verebileceği yasada yazılı.
•Hükümet şimdi kendi atadığı Başkana bu amaçları genişlet diyor. TCMB bunu yapamaz, yasa var. Bu defa Hükümet TCMB’ye bunu dolaylı yap, faizleri düşür, bankacılık sistemi kapıda bekleyen kredi talep edenlerin isteklerini karşılasın, harcamalar artsın ekonomi büyüsün diyor. TCMB’de bu hamle için, yapamam enflasyon oranı yükselir yanıtını veriyor. Bununla yetinmiyor. "2006’dan bu yana seninle aldığımız ortak karar nedeni ile 'enflasyon hedeflemesi' programı uyguluyorum, buna göre ben faiz oranlarını ancak enflasyon oranı düşerse indiririm" diyor. Üstelik TCMB enflasyon konusunda özellikle 2014’de hiç destek almadı, tam aksine merkezi yönetim bütçe açığı 2013’e göre %22 arttı. Bu açığın yarattığı baskıda enflasyonu olumsuz yönde etkiledi.
Bu tartışmayı ekonomide iş görenler; yani sanayici, hanehalkı, esnaf, dış dünya hükümet TCMB’ye müdahale ediyor olarak algılamakta. Bu da beklentileri olumsuz etkiliyor. Beklentileri tekrar olumlu noktaya taşımak da zordur. Üstelik Hükümet’in TCMB yasasını değiştireceğiz demesi bu olumsuz algıyı daha da güçlendiriyor. Çünkü ekonomide iş görenler, uyarlanabilir beklentiler altında geçmiş hatalardan ders çıkardıkları için bu dönüşümü yeniden enflasyonist sürece geri dönüş olarak düşünmekte.
Faiz oranının ne olacağı teknik bir konu, TCMB uygulanan Taylor modeli çerçevesinde bir karar veriyor. Bu oran tartışılabilir, ancak kurumsal yapılar tartışmaya açılmakta. Asıl sorun burada. Çünkü iktisat politikaları ya ihtiyaridir (ben keyfi diyorum) ya da kurala bağlıdır. Türkiye gibi ülkelerde kurumlar zayıf olduğu için kurallı ekonomi en anlamlı çözüm. Şimdi hem kurumu hem kuralı bozuyoruz. Kötü olanda budur.