Enflasyon hedeflemesi tarih mi oluyor?
Enflasyon hedeflemesinin son döneme kadar yaygınlık kazanmasının başlıca nedeni ondan önce uygulanan merkez bankası politikalarının uğradığı başarısızlıklar olarak görülebilir. 1980'li yıllarda "moda" olan uygulama "para arzı"nı kontrol etmekti. Ancak para talebinden kaynaklanan şoklar bu uygulamanın sonunu getirdi. (İngiliz ekonomist Goodhart'ın "hangi parasal büyüklük hedeflenirse, bir süre sonra o büyüklüğün kontrolü imkansızlaşır" şeklindeki kuralı da ispatlanmış oldu.). 1990'lı yıllarda ise biz de dahil pek çok ülke "döviz kuru sabitlemesi"ne yöneldi. Bu politika "kirli dalgalanma"dan "para kurulu"na kadar çok geniş bir spektrumda uygulandı. Ancak, bir noktada, küresel sermaye hareketleri kurlar üzerinde büyük spekülatif ataklara yol açarak bu politikanın da çöküşüne sebep oldu.
Bugünkü şekliyle enflasyon hedeflemesi (inflation targeting - İT) ise ilk defa 1990 yılında Yeni Zelanda'da uygulamaya konuldu. Günümüzde Türkiye dahil olmak üzere 27 ülke merkez bankasının "resmen" enflasyon hedeflemesi gütmekte olduğu kabul ediliyor. Bunlardan 9'u gelişmiş, 18'i ise gelişmekte olan ekonomiler. İT uygulamasının belirleyici özellikleri şöyle özetlenmekte: 1- Para politikasının ana amacının fiyat istikrarı olduğunun açık bir şekilde beyan edilmesi, 2- Niceliksel bir enflasyon hedefinin ilanı, 3- Para politikasının enflasyon tahminini de kapsayan geniş bir enformasyon seti üzerine inşaa edilmesi, 4- Şeffaflık, 5- Hesapverebilirlilik mekanizmalarının var olması. Bütün bu şartlar 7 yıldan beri TCMB tarafından da yerine getirilmekte.
2008 küresel krizi ile birlikte enflasyon hedeflemesi'nin de sonu gözükmeye başladı. Konut ve varlık fiyatlarında oluşan balonların tüketici fiyatlarında herhangi bir enflasyonist etki yaratmaması nedeniyle, başta Greenspan olmak üzere merkez bankacıları bu gelişmeye hiçbir önem atfetmediler. Sonuç ise büyük bir hüsran oldu. IT politikasının diğer bir zayıf noktası ise kendi ekonomisi dışında gelişen fiyat hareketlerine karşı yanlış yönde tepki vermesi. Örneğin, krizin en yoğun hissedilmeye başladığı dönemde (Temmuz 2008) Avrupa Merkez Bankası sırf artan petrol fiyatları TÜFE'yi artıracak diye politika faizini yükseltmiş, Avrupa'nın daha da ağır bir resesyona girmesine neden olmuştu.
Türkiye'ye gelirsek, enflasyon hedeflemesi politikasını zayıflatan en birincil unsur MB'nin son dönemde diğer tüm merkez bankaları gibi fiyat istikrarının yanısıra finansal istikrarı da gözeten bir misyon edinmiş olması. Ancak, gelişmiş ülkelerden farklı olarak, Türkiye'de finansal istikrarın en önemli kriteri cari denge açığı. Bu ise, ister istemez enflasyon hedefi ile çelişen bir durum yaratmakta. (Nitekim, cari açığın azaltılması amacıyla TL'nin zayıflatılması sonucunda 2011'de enflasyonun resmi hedefin çok üzerine tırmandığını gördük.)
Herhalde İT konusunda tabutun üzerine son çiviyi çakan Bernanke'nin para politikasını işsizlik %6.5 oranına gerileyene kadar gevşek bırakmaya devam edeceğini açıklaması oldu. Bernanke aynı zamanda her ne kadar enflasyonun %2.5'i geçmesine de izin vermeyeceğini açıklamış olmasına rağmen, FED'in zımni veya spesifik bir enflasyon hedefi olmadığı çok açık. (Aslında FED hiçbir zaman spesifik bir enflasyon hedefi belirlemediği için İT uygulayan ekonomiler arasında yer almamakta ama Greenspan'in ve son döneme kadar Bernanke'nin de enflasyon hedeflemesine yakın durdukları bir gerçek.)
Bugünlerde ise "enflasyon hedeflemesi"nin yerini alacak para politikası çıpasının "nominal milli gelir hedeflemesi" olabileceğinden söz edilmekte. Yani, reel büyüme + enflasyon oranının net bir hedef olarak ilan edilmesi.
Aslında belki de bu zaman içinde tarihe karışan para politikaları uygulamaları bize şunu göstermekte: Esas olan her zaman reel politikalardır (maliye politikası, gelirler politikası, altyapı, teknoloji, eğitim, piyasa sistemleri ile ilgili reformlar vs.); salt para politikası ile bir ekonomik sistem dengelenemez, sadece bu yönde "geçici" bir ilüzyon yaratılabilir.
Yazara Ait Diğer Yazılar
Tüm Yazılar