Enflasyon fobisi olan güçlüler lobisi
Sürdürülebilir olmayan eğilimlere kayıtsız kalınmasının yarattığı olumsuzlukları, kısa vadeli fark edilmeye yan tesirler nedeniyle giderek güçlenen yozlaşmaya sıklıkla dile getiriyoruz, temel ilkelerin tükenmesi, rekabet koşullarının kademeli olarak olumsuzlaşması, bir birim getiri için daha önce cüret edilemeyecek risklerin alınması, gelir dağılımının bozulması ve istikrarsızlığın dalga dalga etkisini genişleterek mevcut sorunları ağırlaştırması gibi çok tehlikeli eğilimlerden şikayet ediyoruz. Söz konusu koşullarda aklını iyiye kullananlar kaybediyor, aksini yapanlar da kısa vadede kazanmış gibi görünüyor, insanlığın bir bütün olarak kaybettiği medeniyet çizgisinden giderek artan bir hızla uzaklaştığı anlaşılmaya biliyor. Yozlaşma spordan, siyasete ve tüm kurumsal yapıya nüfuz ediyor, olumsuz sonuçlarla uğraşmak ise sorunların kaynağına inilemediği için yeterli olamıyor.
Ülkemizdeki enflasyon hesabı da bu süreçten etkilendi zira günlük ihtiyacı karşılamak amacı ile yapılan değişiklikler nedeniyle gerçeklerden uzaklaşıldı, o dönem bu durumdan yararlananlar bugün sürdürülebilir olmayan eğilimler nedeniyle şikayet etmeye başladılar. Yaşanan değişiklik bir süre için görüntüyü ve algılamaları farklılaştırdı, bazı kesimler lehine ve geniş kesimler aleyhine dengesizlikler yarattı.
Halen hesaplanan enflasyon endeksinin tartıları mevsimlik dalgalanmaları azalacak, sermaye girişi artıp Türk Lirası değerlendikçe hem tüketici fiyatlarının hem de çekirdek enflasyonun gerilemesini hızlandıracak şekilde kurgulandı. Hane halkı tüketimine ek olarak, ülkemize gelen yabancıların ve kurumsal tüketimi de devreye sokularak tartılar bilimsel bir şekilde farklılaştırıldı! Enflasyon sepetinde zorunlu ihtiyaç maddelerinin payı azalır iken ithal ürünlerinki arttı. Küresel koşullar ise bu çarpıklığı iyice anormalleştirdi. Artan emtia ve zorunlu ihtiyaç fiyatlarının enflasyon üzerindeki olumsuz etkisi sınırlı kalır iken, bireylerin toplam harcamaları içindeki payı seri bir şekilde arttı. 2002 yılı başından 2010 yılı sonuna kadar tüketici fiyatlarındaki artış yüzde 80'lerde kalır iken gıda ve alkolsüz içecek grubundaki fiyat artışı yüzde 170'i aştı. Bireylerin gelirlerindeki artış genel enflasyon seviyesinde olur iken mutfak masrafındaki artış gelirdeki yükselişin iki katını aştı. Bu yaklaşım mali sektör ve kamuoyu geçici olarak rahatlatırken geniş kesimleri bunalttı. Arada kalanlar ise üzerlerindeki olumsuz baskıyı ancak çalışanlarına bu sayede ve kısmen yansıtabildiler ve altta kalanın canı çıktı, şuursuzluklarla birlikte sorunlarda gizlice büyüdü...
Son dokuz ay içinde döviz sepeti bazında Türk Lirası yüzde 10'a yakın oranda reel değer kaybetti tabi üretici fiyatları ve çekirdek enflasyon harekete geçti, geleceğe yönelik beklentileri olumsuzlaştırmaya başladı. Eğer içerde Türk Lirası değer kaybetmeye devam eder ise ne küresel düzeyde başta zorunlu ihtiyaçlar olmak üzere emtialar dalgalı bir şekilde yükselmeyi sürdürür ise ne yaparız endişesi kapıyı çalmaya başladı!.. Yok böyle olmaz demeyin zira aksi olurda Türk Lirası yeniden değerlenmeye başlar veya küresel düzeyde emtia fiyatları düşer ise daha iyi alternatiflerin ortaya çıkmayacağı biliniyor...
Ne diyelim, sürdürülebilir olmayan eğilimlerde inişler bitti ve devreye giren yokuşlar terletmeye uykuları kaçırmaya başladı! Kısa vadede ortaya çıkan fayda ile yan tesirler arasındaki denge ikinci grup lehine değişti. Daha önce enflasyon hesabı konusunda üreticilerin şikayetlerini görmezden gelenler yakınmaya başladı. Karanlık koyulaştı, belirsizlik ve kırılganlığın artacağı anlaşıldı... Bugüne kadar sessiz kalan "enflasyon fobisi olan güçlüler lobisi" harekete geçti...