Enflasyon düzeltmesinde sorunlar ve bankalar
Enflasyon düzeltmesi teknik bir konu olmakla birlikte, teorik açıdan vergi hukukundaki temel mantığı, enflasyonun olduğu dönemlere ilişkin rakamların enflasyondan arındırılarak “gerçek” mali gücün ortaya çıkmasını sağlamaktır.
Unutmamak gerekir ki, Anayasa gereğince, vergi (gerçek) mali güce göre alınarak, toplam vergi yükü herkese mali gücü oranında dağıtılmalıdır. Bu bağlamda, enflasyon düzeltmesini düzenleyen Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298’inci maddesi (VUK mük. md. 298), esasen Anayasal bir zorunluluktur.
Ancak, enflasyon düzeltmesi için öngördüğü şartlar, kapsam gibi kimi hususlarda Anayasa’ya aykırılıklar taşımaktadır. Bu, ayrıca ele alınması gereken bir konu. Hazine ve Maliye Bakanlığı, VUK mük. md.298, f.8’de kendisine verilen yetkiyi kullanarak hazırladığı enflasyon düzeltmesine ilişkin bir VUK Genel Tebliğ Taslağı’nı (VUKGTT) bir süre önce kamuoyu ile paylaştı. Bu tebliğde dikkat çeken noktalardan ikisine işaret etmek istiyorum:
1-Gelir tablosunun enflasyon düzeltmesi dışında bırakılması
Taslak, sadece bilançoda enflasyon düzeltmesi yapılmasını öngörerek, gelir tablosunu dışarıda bırakmakta. Oysa, bilanço işletmenin hesap dönemi sonundaki fotoğrafını çekerken, gelir tablosu işletmenin faaliyeti (net satış, faaliyet gideri gibi) ve neticede işletmenin ilgili hesap dönemi bakımından gelir ve giderleri hakkında detaylı bilgi verir.
Bilançodaki varlıklar ve kaynaklar ile gelir tablosundaki giderler ve gelirler arasında doğrudan ilişki vardır: kaynaklar varlıkları, varlıkları giderleri, giderler gelirleri oluşturur; kaynakların verimi ise, yaratılan gelirle ölçülür. Yüksek Enflasyonlu Ekonomilerde Finansal Raporlama’ya ilişkin gerek Uluslararası Muhasebe Standartları 29 ve gerek Türkiye Muhasebe Standartları 29’da da, gelir tablosunun enflasyon düzeltmesine tabi tutulması öngörülmektedir. Taslak kapsamına gelir tablosu da alınmalıdır.
2.Öz sermayenin enflasyon düzeltmesine tabi tutulması
VUK gereğince, sadece parasal olmayan kıymetler (/parasal kıymet dışındaki kıymetler) enflasyon düzeltmesine tabidirler ve parasal kıymetler, “ulusal para değerindeki değişmeler karşısında nominal değerleri aynı kalan, ancak satın alma güçleri fiyat hareketlerine göre ters yönde değişen kıymetler”dir.
Ancak yine VUK mük. md.298’de, öz sermaye kalemlerinin (örn. ödenmiş sermaye, sermaye yedekleri, kar yedekleri) enflasyon düzeltmesine tabi tutulmasına ilişkin ibareler yer almaktadır. Muhtemelen buna binaen VUK-GTT’de öz sermaye “parasal olmayan kıymet” olarak nitelendirilmektedir. Ancak bu, yasal tanıma aykırıdır.
Diğer yandan, her ne kadar öz sermayeye dahil bazı fon hesapları düzeltme dışı bırakılmışsa da, öz sermaye kalemlerinin enflasyon düzeltmesine tabi tutulması, kimi durumlarda düzeltmeye tabi olmayan parasal kıymetler bakımından yaklaşım farklılığı yaratmaktadır. Şöyle ki; düzeltme katsayısından uzak bir faiz oranına bağlı şirket alacağı, parasal kıymet olduğundan enflasyon düzeltmesine tabi tutulmayacaktır. Olağanüstü durumlarla da ilgili olarak Taslak’da bu tür sorunların giderilmesi gerekir.
Bankalar ve torba yasa
Son olarak, TBMM Başkanlığı’na 24.11.2023’de sunulan 80 maddelik “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”nin 17’nci maddesine değinmek isterim.
Teklif ’te, VUK geçici md.33’e eklenmek istenen fıkra ile; bankalar, 6361 sayılı Kanun kapsamındaki şirketler, ödeme ve elektronik para kuruluşları, yetkili döviz müesseseleri, varlık yönetim şirketleri, sermaye piyasası kurumları ile sigorta ve reasürans şirketleri ve emeklilik şirketleri tarafından geçici vergi dönemleri de dahil olmak üzere 2024 ve 2025 hesap dönemlerinde yapılacak enflasyon düzeltmesinden kaynaklanan kar/zarar farkının kazancın tespitinde dikkate alınmaması, bu dönemleri, geçici vergi dönemleri de dahil olmak üzere bir hesap dönemi kadar uzatma konusunda Cumhurbaşkanı’na yetki verilmesi öngörülmektedir.
Bunun anlamı, kapsama giren banka ve diğer kurumların kurumlar vergisi matrahlarının 2024, 2025 ve belki 2026 vergilendirme dönemleri bakımından, enflasyondan arındırılmamış şekilde hesaplanarak vergilendirilmesidir. Böyle bir düzenleme, açık şekilde maddi eşitlik ilkesine (/verginin mali güçle orantılı olması ilkesine) aykırıdır. Vergi, tüm mükelleflerin gerçek mali gücü üzerinden alınır. Hem gerçeğe uygun olmayan mali güç (/matrah) üzerinden vergi almak, hem de mali gücün (/matrahın) saptanmasında mükellefler arasında ayırımcılık yapmak Anayasa’ya aykırıdır.