Enflasyon-büyüme açmazı
Birkaç gün içinde iki temel veri açıklandı. Birisi büyüme performansı ile ilgili. Açıklanan büyüme verisi sadece bir ay ya da bir çeyreği ilgilendiren türden değil.
Böylesi yılda bir kez oluyor. 2017 yılının son çeyreğinin yanı sıra yılın bütünü için de bilgi veren bir veri seti açıklandı. Aslında beklenenden farklı bir bulgu yok. Geçen yılın son çeyreğinde de ekonomi yüzde 7.3 gibi bugünün dünyasına göre yüksek sayılabilecek bir hızda büyümüş. Böylece zincirlenmiş hacim endeksi olarak ölçülen yıllık büyüme hızı da yüzde 7.4 olmuş. Bu hız kuşkusuz memnuniyet verecek bir performansa işaret ediyor. Zaten herkes de memnun oldu. Medyada epey övücü değerlendirme yer aldı. Performans iyi olmasına iyi de tartışmalı yönleri de var. Örneğin, bu tip bir büyümenin sürdürülebilirliği tartışmaya açık. Benim de dahil olduğum pek çok insanın aklında bazı “ama”lar var. 2017’nin büyüme performansının teşvik vb. gibi desteklerle hızlandırılmış olması öne sürülen “ama” ların en önde geleni. Genelde bu teşviklerin büyümenin hızlanmasında büyük rolü olduğu, bu destek olmasa ekonominin daha düşük bir hızda takılıp kalacağı düşünülüyor. Kendi adıma bu değerlendirmenin doğru olduğunu, ama bunun bir eleştiri olarak dile getirilmesinin yanlış olacağını düşünüyorum. Burada iki noktanın birbirinden ayrılması gerekir. Birincisi büyümeyi hızlandırmak için teşvik vb. desteklerin kullanılmış olmasıdır. Bu tercihin yaratacağı sorunlar açısından hazırlıklı olmak da ikinci noktadır.
Durağanlaşan bir ekonominin yeniden büyüme rayına çekilmesi için bu tür desteklerin kullanılması benim benimsediğim iktisadi düşünce sistematiğinin temel önermelerinden birisidir. Bana kalırsa doğrudur. Defalarca uygulanmış bir reçetedir bu. Sonuç genellikle başarılı olmuştur. Dolayısıyla böyle bir girişimi eleştirmenin bir manası yoktur. Öte yandan bu tür bir büyüme uyarıcısının sürekli olarak devrede tutulması, iktisadi büyümenin böyle bir uygulama üzerine inşa edilmesi temelli sorunlar yaratacak bir tercihtir. Destekleri sürekli hale getirip büyümeyi hep canlı tutmak sonu hüsran olacak vahim bir yanılgıdır. Böyle bir yaklaşım daha ikinci halkasında enflasyonu kışkırtacak, bu süreçte faiz ve döviz kuru gibi ekonominin temel fiyatları da yukarı yönlü bir döngüye itilecektir. Bunun sonucu ekonomiyi canlandıralım diye çıkılan yolda tekrar başa dönmek olur. Büyüme uyarıcılarının sürdürülebilirliği yoktur dendiğinde kastedilen budur.
Bu hafta içinde açıklanan ikinci veri seti bu tartışmayla yakından ilgisi olan bir değişkenle, enflasyonla ilgili. Malum bizde enflasyon hızı yüksek. Bu neredeyse kronikleşmiş bir durum. Dahası, uzunca bir süredir fiyat artış hızları görece yüksek bir düzeyde katılaşmış durumda. Türkiye ekonomisinde enflasyonun yüksek olduğu ve bu düzeyi koruduğu anlamına geliyor bu. Tüketici fiyatları 2017 yılına yüzde 9.22 düzeyinde bir enflasyon hızıyla başlamış, ikinci aydan sonra hız yüzde 11’lere tırmanmış ve oraya yerleşmiş. 2018 yılının başlangıcı da yüzde 10.35 ile olmuş. Mart ayında yıllık bazda enflasyonun yüzde 10’nun altına gerileyeceği beklenirken gerçekleşme yüzde 10.23 de katılaşmış.
Enflasyonun bu düzeylere çıkmasında ve burada katılaşmasında pek çok etkenin rolü olduğunu biliyorum. Büyümeyi uyarıp, hızlandırmak için kullanılan, özellikle nakit bazlı teşviklerin bu etkenlerden birisi olduğunu düşünüyorum. Yukarıda işaret ettiğim gibi durağanlaşan bir ekonomide uyarıcı teşvikler kullanarak büyümeyi kışkırtmanın yanlış olmadığı kanısındayım. Enflasyon düzeyi düşük olan ekonomilerde görece daha hacimli teşviklerle büyümeyi uyarmaya çalışmanın enflasyonu sakınca yaratacak bir düzeye çıkartacağını da sanmıyorum. Ama enflasyonun zaten yüksek olduğu bir durumda büyümeyi uyarmak için parasal genişleme yaratacak bir uygulamaya yönelmek, ekonomiyi temel bir açmaza sürükler. Enflasyonu yavaşlatacak sıkılaşma yolu seçilirse büyüme yavaşlayacak, büyümeyi yüksek düzeyde tutmak istenirse enflasyon hızlanacaktır. Sözünü ettiğim açmaz budur.
Türkiye ekonomisinin bir süredir böyle bir açmaz içinde olduğunu düşünüyorum. Bu temelli bir açmazdır ve gelir geçer önlemlerle sorunu çözmek mümkün olmaz. Önce enflasyon- büyüme ikilisi arasında bir tercih yapılması gerekir. Örneğin enflasyon makul bir düzeye çekilene kadar görece daha yavaş bir büyümeye razı olunabilir. Ya da büyüme görece hızlı bir kulvara yerleşene kadar enflasyon kaygısı ikinci planda tutulabilir. Bu tercihlerin her birisinin önemli maliyetleri vardır kuşkusuz. Ama bu tür maliyetler hiçbir şey yapmadan devam etmeye çabalamanın getireceği maliyetlerden düşüktür. Bu ikinci yolun sonu krizdir. Kriz bir ekonomide ödenecek en büyük maliyettir.