Enflasyon baskısı ve olası sonuçları...
Son bir ay içinde, gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ekonomilerde açıklanan enflasyon rakamları çok tehlikeli bir yükselişe işaret ediyor. Bu durum doğal olarak Türkiye ekonomisini de fazlası ile etkiliyor. Sebebi ne olur ise olsun gerçekleri görmezden gelmenin yarattığı bu sonuç, geleceğe yönelik endişeleri de tırmandırıyor.
2001 yılı sonrasında daha önce görülmemiş boyutlara ulaşan küresel likiditenin bugünkü enflasyon üzerinde belirleyici olduğunu kabul etmek gerekiyor. Hal böyle olunca likiditenin neden büyük dengesizlik ve yapısal sorun yaratacak şekilde bollaştığının sorgulanması önem kazanıyor. Finansal kırılganlığın azalması ve deflasyonist baskının ötelenmesi gibi gerekçeler ön plana çıksa da, bugün içinde bulunduğumuz koşullar dikkate alındığında yeterli olmuyor. Gerçek sebepleri serbest piyasa ve demokrasi diyerek yeni bir dünya düzeni peşinde koşanların, pek dile getirmedikleri hedeflerde aramak gerekiyor.
Bugünkü enflasyon her ülke açısından maliyet kökenli imiş, gibi algılansa bile esas sıkıntının küresel ölçekteki talep artışından kaynaklandığı dikkat çekiyor. Kendilerini dünyanın efendileri gibi görenler talep daralaması olmadan enflasyonun düşmesini istiyorlar, fakat bunun mümkün olmadığını da biliyorlar. Büyümeye bağımlı yapı talep artışı gerektiriyor; likidite bolluğu bu ihtiyacı karşılıyor fakat hem kredi kalitesi düşüyor hem de enflasyonist baskı büyüyor. Bu saatten sonra büyüme olsa da olmasa da finansal kırılganlığın artmaya devam edeceği, güvensizliğe bağlı olarak riskten kaçınma eğiliminin güçleneceği biliniyor.
Ayrıca dikkate alınması gereken, enflasyonla ilgili başka gelişmeler de var. Hammadde talebinde artışa bağlı enflasyon baskısı gelişmiş ekonomilere henüz tam olarak yansımadı. Başta Çin olmak üzere Uzakdoğu'dan yapılan işalatın artması ve risk yönetimi sayesinde maliyet artışlarının tüketici fiyatlarına pek aktarılmaması bu sonuçta etkili oldu. Fakat son bir yıldır durum değişmeye başladı. Uzakdoğu'dan yapılan işalatı artırarak enflasyonu baskı altında tutma şansı kalmadı ve petrol fiyatı 100 dolar seviyesinin altına inse bile hem genel hem de çekirdek enflasyon en az bir yıl boyunca yükselmeye devam edecek. Ayrıca zorunlu ihtiyaç maddesi fiyatlarındaki tehlikeli tırmanışın gelir dağılımını bozucu, iç talebi daraltarak ekonomiyi daratıcı, kredi krizini derinleştirici ve riskten kaçınma eğilimini güçlendirici etkilerini hesaba katmak gerekiyor.
Ülkemize ilişkin enflasyon değerlendirmesi ve tahmini yaparken özetlemeye çalıştığımız küresel tabloyu dikkate almak gerekiyor. Zira likidite bol olmaya devam eder ise dalgalı bir şekilde küresel düzeyde enflasyon artacak ve bize de yansıyacak; yok eğer likidite daralır ise cari açığın finansmanı zorlaşır iken kurlar yükselecek ve enflasyondaki baskı etkisini sürdürecek. IMF ile yola devam edilmesi veya edilmemesi bu durumu etkilemeyecek. Daha çok ifade etmek gerekir ise ya zorunlu ihtiyaç maddesi fiyatları yükseldiği veya yüksek düzeyini koruduğu için ya da Türk Lirası dış finansman sıkıntısı nedeniyle değer kaybettiği için enflasyon kabus olmaya devam edecek.
Enflasyon konusunda gerek ülkemizde gerekse küresel düzeyde yaşanan gelişmeler gelir dağılımının daha da bozulacağı, borç-alacak ilişkilerinde yaşanan sorunların kontrolsüz bir şekilde büyüyeceği, iç talep daralması ile birlikte bütçe açığının büyüyeceği fakat tasarruf açığının azalmayacağı, üretim cephesindeki sıkıntının dayanılmaz boyuta ulaşacağı gibi olumsuz eğilimleri güçlendiriyor. Ayrıca para ve maliye politikası uygulamalarının bu ülkede yaşayanlar üzerindeki etkisi sıfır düzeyine yaklaşır iken, yabancı sermaye üzerindeki etkisi de hızla azalacak gibi görünüyor.
Özetle söylemek gerekir ise büyük ihmaller ve yanlış politikaların sonucu yükselen enflasyonun yaratacağı, istikrarsızlık tüm tahminlerin ötesine geçecek.