Enflasyon ataleti ve 2001 tecrübesinden çıkartılacak dersler – II

Erkin IŞIK
Erkin IŞIK GLOKAL EKONOMİ [email protected]

Geçtiğimiz hafta, 2001 sonra­sındaki enflasyonla mücade­le tecrübesini para politikası duru­şu açısından incelemiştim. Kısaca hatırlarsak, o dönemde TCMB’nin çok sıkı bir para politikası duruşuy­la mücadeleye başlayıp, sonrasında da faizi indirme konusunda temkin­li bir yaklaşım sergilediğine değin­miştim. Bu sayede enflasyon atale­tinin kırılması, mevcut döneme göre daha hızlı gerçekleşmişti.

Bu hafta ise işin büyüme tarafını in­celeyeceğim. Son dönemde büyüme ve enflasyon arasındaki ödünleşme hak­kında çok konuşuluyor. Enflasyonu düşürürken büyümeye devam edebi­leceğimizi söyleyenler de var, bu ikisi­nin bir arada olamayacağını savunan­lar da... Bu sorunun cevabı daha çok başlangıç koşullarına bağlı.

Enflasyonla mücadele sırasında hız­lı büyüme olabileceğini savunanların en önemli argümanı, 2001 sonrasın­da yaşananlardır. Hatırlanacağı gibi, geçmişten gelen enflasyon ataleti ve kurlardaki sıçrama ile Ocak 2002’de %73.2’ye kadar çıkan yıllık TÜFE enf­lasyonunu, 2002 sonunda %29.7’ye, 2003 sonunda %12.7’ye, 2004 sonun­da ise %9.4’e çekmiştik. Enflasyon bu seviyelere düşerken, GSYH büyümesi 2002’de %6.4, 2003’te %5.8, 2004’te ise %9.8’e ulaşmıştı. O zaman bu güzel performansı neden tekrarlamayalım?

Mevcut durumda bunun mümkün olmadığını düşünüyorum. Bunun ne­deni ise ekonominin başlangıç koşul­larıdır. Bunu açıklamak için önce ‘çıktı açığı’ kavramını anlatmak gerekiyor. Ekonomi teorisinde çıktı açığı, eko­nominin potansiyel üretim seviyesi ile mevcut üretimi arasındaki fark olarak tanımlanır. Ekonominin potansiyelin üzerinde büyüme eğilimi göstermesi enflasyon üzerinde yukarı yönlü bas­kı yaparken, potansiyelin altında kal­ması fiyat baskılarının düşük olmasını sağlar. Doğrudan ölçülemeyen bu gös­terge, çeşitli ekonometrik yöntemlerle tahmin edilebilir.

2001 yılındaki kur krizinin ardından ekonomi derin bir çöküş yaşamış ve bu da çıktı açığının artmasına yol açmış­tı. Bu durumu, TCMB’nin 2006 yılın­da ilk kez yayımladığı Enflasyon Rapo­ru’ndaki grafikte görebiliyoruz. TCM­B’nin hesaplamalarına göre, çıktı açığı 2001 sonunda %8’in üzerine çıkmıştı. Bu, ekonomik aktivitenin enflasyonu son derece destekler bir seviyede oldu­ğunu gösteriyordu. Sonrasında, Türki­ye için %4-4.5 aralığında olduğunu dü­şündüğüm potansiyel büyümenin ol­dukça üzerinde gerçekleşen büyüme oranları ile çıktı açığı kapanmış, ancak negatif bölgede kalmaya devam ettiği için enflasyondaki düşüşü destekle­meyi sürdürmüştü. O dönemde artan yatırım eğilimi ve verimlilik artışları sayesinde potansiyel büyüme hızı geçi­ci olarak biraz daha yükselmiş olabilir ki bu da çıktı açığının kapanma hızını yavaşlatmış, daha uzun süre enflasyo­nu desteklemesini sağlamış da olabilir.

İkinci grafikte ise mevcut duru­mu görebilirsiniz. Bu grafiği, TCMB Başkanı Fatih Karahan’ın 3 Ekim’de TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı sunumdan aldım. Burada, çıktı açığının geçen yılın ikinci çeyreğinde yükseldiği %3 civarındaki seviyeyi, bu yılın ikinci çeyreğine kadar koruduğu­nu, sonrasında ise ancak ılımlı bir dü­şüş başladığını görüyoruz. Mevcut gi­dişatla, denge noktasına ancak bu yılın son çeyreğinde geleceğimizi ve nega­tif bölgeye önümüzdeki yılın ilk çeyre­ğinden itibaren geçebileceğimizi dü­şünüyorum. Ancak bu noktadan sonra enflasyon üzerinde olumlu etkiler da­ha belirgin hale gelecektir.

Sonuç olarak, dönemin şartları, enf­lasyon ve büyüme arasında nasıl bir ödünleşme olacağını belirlemektedir. 2000’li yıllarda enflasyonu düşürür­ken yüksek büyümeye izin veren şart­lar, son yıllardaki hızlı büyüme eğilimi nedeniyle mevcut dönemde geçerli de­ğildir. Bu yüzden, enflasyonda oluşan ataleti kırmak için büyümeden belir­gin şekilde ödün vermemiz ve buna en azından 2025 yılı boyunca katlanma­mız gerekecek gibi gözüküyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar