Enerjideki dönüşüme ne kadar hazırız?

Hakan GÜLDAĞ
Hakan GÜLDAĞ [email protected]

 

Bağımsızlığın teminatı olduğu kadar sorumluluğu da kendi gücünüzün ve potansiyellerinizin farkında olmak ve tabii kullanmak... Konu enerji ise bu Türkiye için iki kere geçerli...

Geçen hafta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile İzmir’de “Enerji Hanım” projesinin tanıtım kampanyası esnasındaki sohbetten notlar aktarmıştım...
Ve bu sohbetin devamını yazacağıma söz vermiştim...
Şimdi o sözümü tutuyorum...
  ***
Önce Enerji Borsası...
Kanun hazırlığı son aşamada. Yaz sonunda Meclis’e gelebilir. Bakan Yıldız, BIST Genel Müdürü İbrahim Turhan ile görüşmüş. Borsa İstanbul, EPİAŞ kısa adıyla bilinen Enerji Borsası’na yüzde 30 ile ortak olacak. Kamu kesiminin hangi payla borsada yer alacağı henüz net değil. “Yüzde 15 ila yüzde 30 arasında olacak” diyor Bakan Yıldız.. Kalan pay özel sektörün...
  ***
Üç yıl önce kurduğumuz piyasa zaten şu anda fiilen çalışıyor” diyor Enerji Bakanı: “Mesela bugün 15.08 kuruştan elektrik satılıyor. Fiyatlar yükseldiğinde üretim artıyor. Ya da tam tersi...
Fiyat fazla düştüğünde doğalgaz santralları üretimi kesiyor...”
Soruyoruz: Peki, bu uygulama sanayici açısından avantaj mı yaratıyor, yoksa dezavantaj mı? “Gözlemlerimize göre, elektrik fiyatları sanayiciler için yüzde 19 ucuzladı. Manisa OSB’de örneğin yüzde 21 düştü. Fiyatların en yüksek olduğu dönem ocak ve şubat ayları... Bir de ağustos... Fiyat yükselişlerinde kamu olarak devreye girip piyasaya mal enjekte ediyoruz...”
  ***
Yani, bir anlamda Merkez Bankası fonksiyonu...
“Aynen” diyor Taner Yıldız, “Yaptığımız, merkez bankalarının para piyasasında yaptıklarının aynısıdır. Ama bu piyasayı belirlemek değil. Dengelemek. Kamu kesimi her zaman spekülasyona açık yapıları iyi gözlemlemeli ve gerektiğinde regüle etmeli...”
Peki, özel sektör ne diyor bu işe? “Şimdiye kadar bu yetkimizi özel sektör aleyhine kullanmadık. Kamu dengelemeyi yapabilmeli. Ben, özel sektörden gelen biri olarak, Atatürk Barajı ve Keban Barajı’nı kamu hiçbir zaman elinden çıkarmamalı diyorum. Onların kamunun elinde kalması lazım. Evet, örneğin bir Atatürk Barajı 20 milyar dolar eder. Farkındayız. Ama elden çıkarmak yanlıştır...”
  ***
Gelelim, alternatif enerji kaynaklarına...
Güneşi, rüzgarı biliyoruz...
Çok da yazılıp çizildi...
Bakan Yıldız’a ‘kızgın kayalar’ meselesini sordum...
Biliyorsunuz, şimdi yeni bir teknolojiyle, yeryüzünün derinliklerine inilerek buradaki 200-300 derece sıcaklıktaki kayalara su basılarak çıkan buhardan elektrik enerjisi üretiliyor. Türkiye bu konuda
şanslı ülkelerden. Almanya ve Fransa’da sistemi işletebilmek için en az 4-5 kilometre aşağıya inmek gerekiyor. Türkiye için ise  2-3 km’ye inmek yeterli...
Bu amaçla, İzmir, Aydın ve Manisa’da jeotermal saha ruhsatları alan SDS Enerji çalışmalarını sürdürüyor...
  ***
Bakan Yıldız’a sorum şuydu: Kızgın kayalar meselesi önemli görünüyor. Türkiye’de en az 20 bin megawatlık bir potansiyel olduğu söyleniyor. Ancak bu tip projelere destek verilmesi halinde rakamın 40-50 bin MW’ları rahatlıkla bulabileceği söyleniyor. Türkiye’nin toplam kurulu kapasitesinin 60 bin MW’lar seviyesinde olduğu düşünülürse bu büyük bir imkan. Kızgın kayalardan enerji
üretiminde, devlet işin içinde olacak mı? Bakan Yıldız’ın yanıtı net oldu: “Tercihimiz bu işi özel sektörün yapması. Ancak bu yönde bir talep olursa, kesinlikle evet. Kızgın kayaları önemsiyoruz. Biz
kamu olarak işin içinde oluruz. Ortak da oluruz...”
  ***
Türkiye’nin alternatif enerji kaynaklarını devreye sokmasının öneminin altını ne kadar çizsek az. Özellikle de yerli bitkilerden enerji üretimine...
Gazetemizde de yer verdiğimiz aspir konusunu geçen hafta yazmıştım. Bakan Yıldız da, bu konudaki eleştirileri haklı bulduğunu belirtmiş, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı ile bir araya gelerek yeni bir yol haritası üzerine çalıştıklarını, biyoyakıtın akaryakıt ile karıştırılma oranını yüzde 5 olarak belirlediklerini açıklayarak müjdeyi vermişti...
  ***
Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum...
Geçen hafta bu konuda bir önemli makale daha yayınladık...
Aspir konusunu manşete taşırken açıklamalarıyla bize yardımcı olan Selçuk Üniversitesi Endüstri Bitkileri Anabilim Dalı Başkanı ve Konya’daki Biyoyakıtlar Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr.
Fikret Akınerdem’in makalesinden bahsediyorum...
Prof. Akınerdem makalesinde, yağ bitkileri ve türevlerine yılda 3.5 milyar dolar ödediğimize ve bunun giderek arttığına dikkat çekiyor. Ve bunun 2 milyar dolarlık bölümü ithalat...
Fikret hoca, bunun çözümü için “geçmişe bakmanın yeterli olacağı” görüşünde...
Daha doğrusu, geçmişimizde ürettiğimiz yağ bitkilerine...
  ***
Prof. Akınerdem soruyor: Geçmişimizde var olan ancak unuttuğumuz, üretmediğimiz bitkilerimize ne oldu? Kimi yörelerde diken dediğimiz aspir, bezir dediğimiz ızgın, karamık dediğimiz pelemir... 
Susam, keten, kolza, hardal...
Keten ve ketencik...
Sonundaki ‘cik’ takısına bakıp geçmeyin! Ketencikten elde edilen yağ oranı yüzde 40’la ulaşıyor. Daha da önemlisi ketencikten üretilen biyoyakıt eksi 50-60 dereceye kadar
donmuyor. Bu nedenle jet yakıtı olarak tercih ediliyor...
ABD, Almanya ve Japonya’da yapılan denemeler başarılı...
  ***
Almanya’nın tarımsal üretim alanı 16 milyon hektar...
Türkiye’nin ise 27 milyon...
Sanayi ülkesi Almanya’nın gıda ve tarımsal ürün ihracatı Türkiye’nin 4-5 katı...
Örnekleri artırmak mümkün ama uzatmayıp sadece şu kadarını söyleyeyim; Tarımsal üretim alanı Türkiye’nin 28’de biri, büyüklüğü Konya kadar olan Hollanda’nın tarımsal ürün
ihracatı 50 milyar doların üzerinde...
Türkiye’nin tarımsal ihracatı ise geçen yıl 15 milyar doları zar zor aştı. (15 milyar 254 milyon dolar) Bizim tarımsal ürün ihracatında 2023 hedefimiz 50 milyar dolar...
  ***
Biraz önce Türkiye’nin tarımsal üretim alanı 27 milyon hektar dedim ya...
Ancak bunun her yıl ancak 20 milyon hektarını kullanıyoruz...
7 milyon hektarı boş duruyor...
Şu ya da bu nedenle nadasa bırakılıyor...
Prof. Fikret Akınerdem’e göre, bunun yarı çorak 5 milyon hektarında unuttuğumuz ama anavatanı Anadolu olan yağ bitkilerini üretebiliriz. Böylece hem ülkemizin tarım sektörü açısından en sıkıntılı bölümü olan yağ bitkilerinde büyük bir avantaj yakalarız. Hem de, dünyada giderek gelişen biyoyakıt konusunda yarışa dahil olur, ithalatı azalttığımız gibi ihracatla gelir de elde ederiz...
Yani hem üretici kazanır bu işten, hem de Türkiye...
  ***
2023 hedefleri demişken...
2000-2011 döneminde Türkiye’nin enerji talebi yüzde 50 arttı... Temmuz başında Paris’te IFRI (Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü tarafından düzenlenen ‘Türkiye’nin Enerji Stratejisi: Fırsatlar ve
Tehditler’ konulu toplantıda bir sunum yapan TEPAV Ekonomi Politikaları Analisti Ozan Acar’ın verdiği bilgiye göre, enerji talebimiz, 2011-2023 döneminde yüzde 91 artacak...
Bir başka ifadeyle, bugünkü 114 milyon ton petrol eşdeğerinden, 218 milyon ton petrol eşdeğerine çıkacak...
Bu, Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılayacak ek üretim kapasitesini yaratmak için 130 milyar dolarlık bir yatırıma ihtiyaç olduğu anlamına geliyor...
  ***
Önümüzdeki 10 yılda dünyada enerjide önemli gelişmeler bekleniyor...
Evet, büyük olasılıkla Rusya en büyük enerji ihracatçısı ülke konumunu koruyacak. Irak petrolleri önemli olmaya devam edecek...
Yarattığı çevre sorunlarına rağmen başta Çin ve Hindistan gibi ülkeler olmak üzere, halen en hesaplı enerji kaynağı olan kömürün kullanımı devam edecek...
Ama görünen köy kılavuz istemez...
Türkiye, Cumhuriyet’in 100’üncü yılını kutlarken enerji alanında bir büyük dönüşümün içinde olacağız...
  ***
Biraz zaman alacak ama teknolojideki ilerlemelerin de desteğiyle bugün alternatif denilen enerji kaynaklarının payı artacak...
Güneş enerjisinden elektrik üretiminde maliyetlerin düşüşü özellikle bu enerji kaynağını öne çıkaracak...
Türkiye’nin şanslı olduğu anlaşılan rüzgar, jeotermal ve biraz önce bahsettiğimiz kızgın kuru kayalar gibi enerji kaynakları daha fazla kullanılacak...
2006 yılından sonra özellikle ABD’de kullanımı yaygınlaşan kaya ya da kayaç gazı konusunda Türkiye Çin ya da Güney Afrika gibi en şanslılar arasında değil. Yine de Türkiye Petrol
Jeologları Derneği’ne göre, Güneydoğu ve Trakya başta olmak üzere güçlü bir kaya gazı potansiyelimiz bulunuyor. Sadece Ereğli-Bor çukurunda 8 milyar ton rezerv saptandı. 13 trilyon metreküp olduğu belirtilen toplam kaya gazı rezervimizin bugünkü teknolojilerle üretilebilir 1.8 trilyon metreküplük potansiyelin kullanılması halinde 40 yıl yetecek enerji kaynağına sahip olacağız...
Geleceğin enerji depolama teknolojisi olarak nitelenen lityum bazlı bataryalarda bir Şili kadar şanslı değiliz...
Petrol için Körfez bölgesi ne demekse, ‘beyaz altın’ lityum için de Şili o demek...
Ama dünyanın en zengin rezervlerine sahip olduğumuz bor esaslı yakıt hücresi ve bataryalarda şansımız yüksek...
  ***
Kısacası, enerjideki büyük dönüşümün Türkiye’yi her bakımdan etkileyeceği çok açık...
2023 hedefleri ile uyumlu bir enerji stratejisine ihtiyacımız olduğu da...
Birincil, yani, petrol gibi, kömür gibi fosil yakıtlardan, güneş ve rüzgar enerjisine henüz herhangi bir dönüşümden geçmemiş, mesela elektriğe dönüşmemiş enerji ihtiyacının yüzde 70’ini ithalatla karşılayan Türkiye’nin yerli kaynaklarını değerlendirmesi son derece önemli...
Gazeteniz DÜNYA bu konuya büyük önem veriyor...
Her perşembe günü sizlerle buluşan, Mehmet Kara arkadaşımızın hazırladığı Enerji sayfalarımızda olduğu gibi, her fırsatta gazetemizin çeşitli sayfalarında konuyu işliyoruz...
Bu vesileyle, Türkiye’nin enerjide ithalata bağımlılığını azaltmaya, enerji verimliliğini ve tasarrufunu artırmaya yönelik görüşlerinizi, makalelerinizi de yayınlamaktan memnuniyet duyacağımızı paylaşmak isterim... 
Türkiye’nin yararına olacak her şey gibi...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar