Enerjide, Türkiye algısı ‘riskli’

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

Belirli bir enerji kaynağının ithaline aşırı bağımlı hale gelmek ülkeleri zayıflatan bir durumdur. Bu nedenle her ülke tükettiği enerjinin bir bölümünü başka ülkelere muhtaç olmadan kendisi üretmek üretmek gerekliliğini hissediyor. Her ülke tüketeceği enerjinin nereden sağlanacağı, nasıl üretileceğine ilişkin sağlıklı bir bileşim oluşturmak çabasında. Türkiye’nin toprakları üzerinden geçecek nakil hatları enerji ithal etmek mecburiyetindeki ülkelere doğalgaz ve petrol götüreceği için önemli. Ülkemiz enerji nakil hatlarının geçtiği bir merkez olmak istiyor ve çok sayıda anlaşma imzalıyor. Ancak unutmamak gerekir ki, enerji nakli konusunda çok sayıda uluslararası anlaşma imzalanır ama çoğu gerçekleşmez. Olayı sadece bir iktisat olayı olarak değil bir dünya siyaseti olayı olarak değerlendirmek lazım. Nasıl mı? Anlatalım...

● Mevcut ve planlanan uluslararası enerji nakil projeleri açısından Türkiye’nin konumu hakkında ne söylenebilir?

Enerji nakli konusunda çok sayıda uluslararası anlaşma imzalandığını ama çoğunun gerçekleşmediğini zaten ifade ettik. Dünyada enerji nakil hatları konusunda sürekli bir belirsizlik ve yeniden değerlendirme ortamı hakimdir. Gelişmeleri sadece bir iktisat olayı olarak değil de, içinde dev enerji şirketleri arasındaki rekabetin de dahil olduğu v her ülkenin kendi çıkarına etkilemeye çalıştığı bir dünya siyaseti olayı olarak değerlendirirsek, yorumlamamız kolaylaşır. Türkiye’nin üzerindeki ulaşım sistemlerini hatırlayalım. Türkiye kuzeyden Trakya üzerinden gelen bir hat ile Karadeniz üzerinden gelen bir diğer hattan Rus gazı alıyor. Öte yandan İran’dan ve Azerbaycan’dan gelen iki ayrı hattan da doğal gaz alıyor. Petrol boru hatlarına bakıldığında ise ülke dışından gelen Kerkük-Yumurtalık ile Bakü-Tifl is-Ceyhan hatları var.

● Türkiye jeopolitik konumu itibariyle enerji nakil hatlarının merkezi durumuna gelir mi?

Bugünkü duruma baktığınızda Türkiye henüz enerji nakli açısından çok önemli bir konuma gelmiş değil. Şu anda inşaatı devam eden TANAP’ın en geç 2019’a kadar biteceği anlaşılıyor. TANAP Türkiye’den geçerek Yunanistan üzerinden İtalya’ya gidip, orada TAP’la da birleşmesi söz konusu olan bir doğalgaz hattı. Şimdilik bu hattan Azeri gazının geçeceğini biliyoruz. Buna başkaları, örneğin Kazak, Irak, İsrail, hatta Türkmen gazı da eklenebilir. Listeye İran gazı da eklenebilmekle birlikte şimdilik siyasi durum buna elverişli gözükmemektedir. Rusya’yla üzerinde anlaşmaya varılan, yine Trakya’dan Türkiye’ye giriş yaparak Avrupa’ya uzanacak fakat Türkiye’ye de gaz sağlayacak bir hat daha var. Anlaşmalar şekillenmek ve hayata geçirilmekle birlikte sonuçlanmasının vakit alacağını söyleyebiliriz.

● Sizce zaman içinde bu hatların hepsi inşa edilir mi?

Uzun dönemde kullanılacak enerji bileşiminin ne olacağını şimdiden kestiremeyiz. Ancak, şu anda inşa edilebileceği düşünülen hatlara ilişkin bazı gözlemlerde bulunabiliriz. İsrail gazı örneğine bakalım. Burada hemen bazı siyasi komplikasyonlar olduğunu görebiliriz. Kıbrıs’ta anlaşma olmadıkça bu hattın işlerlik kazanmasının zor olacağı dile getiriliyor. Şahsi kanaatim, ABD, İngiltere ve İsrail bu hattın inşası üzerinde anlaşırsa Kıbrıs’ın ciddi bir engel teşkil etmeyeceği merkezindedir. Fakat başka önemli gelişmeler de var. Mısır’da, Nil deltasında önemli yeni kaynaklar bulunmuştur. Dolayısıyla önceleri Türkiye üzerinden gönderilecek gazın Mısır üzerinden sevki de güçlü bir olasılık olarak oraya çıkmıştır.

● Peki, bu olumsuzlukları avantaja çevirmek için ne yapılması gerekiyor?

Türkiye’nin konumu itibariyle enerji nakil hatlarının geçebileceği, hatta enerjiyi alıp satan bir ülke rolünü üstleneceği düşünülebilir. Maalesef, Türkiye’nin şu anda riskli bir ülke olduğu algısı güçlenmektedir. Bu risk sadece boru hatlarının güvenliğinin sağlanmasıyle ilgili değildir. Esas itibariyle Türkiye’nin siyasi ve hukuk ortamına yeterince güven duyulmamaktadır. Bir rivayete göre, geçmişte Netanyahu’ya gazın Türkiye üzerinden sevkedilmesi fikri ilk söylendiğinde ‘çok makul bir şey ama ben bu konuda mevcut Türk hükümetinin politikalarına güvenemem’ şeklinde cevap vermiştir. Eğer Türkiye böyle bir konuma talip olacaksa çok büyük gayret göstermesi lazım. Şu andaki bağlantıları, Türkiye’nin görülebilir gelecekteki doğalgaz ihtiyacına cevap verecek niteliktedir. İleride İran’dan da daha fazla gaz almamız mümkün olacaktır. Bunun için İran’ın bir yandan teknolojisinin iyileştirmesi ve daha etkin bir gaz üreticisi konumuna gelmesi, diğer yandan dünya sistemine daha fazla entegre olması gerekecektir. Ama eğer bir dünya enerji piyasasına yön verecek, enerji alım ve satımlarını da düzenleyen bir ülke olmak istiyorsak, onun gereklerini yerine getirmeye çalışmamız gerekiyor.

● Türkmen gazının Türkiye üzerinden nakli bu anlamda avantaj sağlar mı?

Türkmen gazının da Türkiye’ye ulaşması öngörülebilir. Bu iki ayrı yoldan mümkündür. Ya İran hatlarına bağlanarak İran gazıyla birlikte gelebilir ya da, daha zor gözükmekle birlikte, Hazar Denizi’ni boru hattıyla geçerek Azerbaycan üzerinden mevcut hatlara bağlanarak gelebilir. Fakat Hazar Denizi’nin hukuki statüsünde ciddi bir sorun vardır. Statü Sovyetler Birliği zamanında İran’la bu ülke arasında yapılmıştır. Sonradan oluşmuş siyasi coğrafyaya göre egemenlik ve kullanım haklarını halihazırdaki kıyıdaş devletleri de gözeterek yeniden düzenleyen bir hukuk yapısı ortaya çıkmamıştır. İran ve kendisini Sovyetler Birliği’nin mirasçısı kabul eden Rusya’nın, kendi lehlerine çalışan, Hazar’ı bir İran ve Rus denizi yapan bir anlaşmanın değişmesine taraftar olmamaları tabiidir. Diğer kıyıdaş devletlerin ise şimdilik böyle bir değişikliği yapacak gücü bulunmamaktadır.

● Enerji çeşitliliğinin sağlanması açısından yenilenebilir enerji ile ilgili ne söylenebilir?

Japonya’daki kaza sonrası nükleer enerji aleyhtarlığı arttı. Ancak bunun sürdürülebilir olduğunu zannetmiyorum, nükleer her şeye rağmen önemli bir enerji kaynağı olmaya devam ediyor. Böyle düşündüğünüzde kömürün tamamen ortadan kalkması da kolay olmayacaktır. Çünkü, en son tahlilde, her ülke tek kaynağa bağımlı olmamayı, bir miktar da kendisinin üretebileceği enerjiye sahip olmayı isteyecektir. Uzun vadeli güvenliği açısından bunu gerekli görecektir. İthal olunan enerjiyi depolama ancak kısa vadeli aksamaları giderebilen bir yöntemdir. Yenilenebilir enerjide üretim maliyetlerinin düşmesine rağmen şu an için daha çok enerjiyi yenilenebilir alanlardan sağlayabilmenin önündeki en önemli engel ise depolama sorunudur. Güneş gündüz var gece yok, rüzgar bazen esmeyebiliyor. Barajdan ürettiğiniz elektriği bile regüle etmediğinizde kullanamayacağınız kadar fazla veya tam tersi, yetmeyen, elektrik üretimiyle karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Bu bağlamda Almanya’nın düşük karbon öncelikli ‘Energiewende’ enerji dönüşüm projesi bir deney mahiyetinde olup yenilenebilir enerjide nereye kadar gidebileceğimizi anlamak bakımından önemli bir örnek teşkil edecek.

PETROLDE 60 DOLAR SEVİYESİ RUSYA’NIN ELİNİ GÜÇLENDİRMEZ

Petroldeki fiyat artışının, tarif itibariyle, Rusya’ya bir hareket getirmesi beklenebilir. Fakat bunu çok abartmamak lazım. Rusya’nın petrol zengini olduğu dönemde petrolün varili 100 doların üzerindeydi. 50 doların altına düştüğünde, Rusya iktisadi planlarını önemli ölçüde revize etmek durumunda kaldı. Şu an için Rus ekonomisinde bazı olumlu gelişmeler beklenebilir ama durum çok parlak değil. Petroldeki yükselişin Rusya’nın dünyadaki görece konumunu ve gücünü değiştirecek seviyeye varması için 10 dolardan çok daha fazla bir artışın gerçekleşmesi gerekir. Kaldı ki, Rusya şu anda parasını özellikle savunma alanında harcayarak geleceğini de bir anlamda ipotek eden bir yol izlemektedir. Askeri yatırımların uzun vadede bir getirisi yoktur. Diğer yandan Rusya’nın enerji ve bir takım hammaddeler dışında ihraç edeceği nitelikte ürünü yok gibi. Niteliksiz sınai üretim yapıyor, komünizm sonrasında piyasa ekonomisine intibak sağlayamadı. Rus şirketleri global piyasada rekabet edebilecek sınai işletmeler değil. Dolayısıyla Rusya sınai ürünleri açısından uzunca bir süre daha ithalatçı olmaya devam etmek durumunda. Petrol fiyatlarındaki artış Rusya’nın imkanlarını genişletecektir. Ancak şimdilik ufukta tatmin edici bir artış oranı gözükmüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019