Enerji ve iklim problemi orta vadede büyümeye engel

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Brookings Enstitüsü başkan yardımcısı Kemal Derviş, geçtiğimiz günlerde Sabancı Üniversitesi tarafından düzenlenen Küresel Enerji Forumu'nda yaptığı konuşmada orta vadede büyümeye engel faktörlerin enerji ve iklim sorunları olacağını belirtti. Yüksek büyüme tahminlerinin gerçekçi olmadığını savunan Derviş'e göre, büyüme devam etmesine rağmen ekonomik kriz hala etkisini sürdürüyor. İşsizlik hala önemli bir sorun. Kemal Derviş, önümüzdeki dönemde ekonomilerin düşük karbonlu büyüme sürecine gireceğini; bunun üçüncü sanayi devrimi anlamına geldiğini söylüyor. Derviş'in konuşmasında vurguladığı konular arasında yer alan büyüme, işsizlik, enerji ve iklim sorunları, sürdürülebilir büyüme kavramının sacayakları.

Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu'nun 1987 tarihinde yayınladığı Brundtland Raporu ile literatüre giren sürdürülebilir büyüme, ekonomik, çevresel ve sosyal boyutları olan geniş bir kavram. Buna göre, ülkelerin ekonomik yönden kalkınmalarını sürdürürken, çevreye ve sosyal yapıya olan etkilerini de göz önüne almaları gerekiyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu konuda şimdiye kadar önemli bir mesafe alındığı söylenemez.

Çağımızın en önemli özelliği hızlı değişim. Ekonomiden siyasete, siyasetten sosyal yapılara kadar hemen her alanda görülen değişimlerin temelinde ekonomik küreselleşmenin etkisi inkar edilemez. Son otuz yılda etkisini giderek arttıran küreselleşmede, sınır tanımaz biçimde artan sermaye akımlarının ve teknolojik gelişmenin payı büyük. Teknolojideki ilerlemeler bir yandan sunduğu olanaklarla yaşamı kolaylaştırırken, diğer yandan neden olduğu sorunlarla yaşamı zorlaştırıyor. Atmosfere salınan sera gazlarının neden olduğu iklim değişikliklerinde ranta dayalı arsa spekülasyonları ve madenler uğruna katledilen ormanların etkisi büyük. Tahrip olan ozon tabakası, kirlenen hava ve su kaynakları, zehirli atık ve nükleer artıklar insanlığın geleceğini tehdit ediyor. İş bununla da bitmiyor. Sermayenin akışkanlığındaki artış ve otomasyona dayalı küresel ölçekteki üretimin yaygınlaşması sonucu işgücü giderek marjinalleşiyor; sayısı milyonlara ulaşan kitleler ya işsiz kalıyor, ya da çok düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalıyorlar. Gelir dağılımı bozuluyor; zengin ve fakir arasındaki uçurum genişliyor.

2009'da Kyoto Protokolü'nü imzalayan Türkiye, 2012'den itibaren karbondioksit salınımını azaltıcı önlemler almak zorunda kalacak ki, bunun da ekonomiye bir maliyeti var. Anlaşmanın imzalandığı dönemde yapılan tahminlere göre bu, yaklaşık 60 milyar euro. O zaman Protokolün imzalanmasına destek veren TÜSİAD bugün, farklı görüş ortaya koyuyor. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, protokolü imzalamakla Türkiye'nin, büyüme ile birlikte artan enerji talebine bağlı olarak ucuz fakat kalitesiz yerli enerji kaynaklarıyla, pahalı ithal enerji konusunda bir seçim yapmak zorunda kalacağını belirtiyor. Protokole uyum taahhüdü, Türkiye'nin diğer ülkelerle rekabetini olumsuz etkileyebilir. ABD, 1997'de Protokolü imzalamasına rağmen, Senato'nun onayından hala geçirmemiştir. Bu durum diğer ülkeleri de etkilemektedir. Mayıs ayındaki G-8 Toplantısı'nda Rusya, Kanada ve Japonya, ABD ve Çin dahil gelişmekte olan ülkeler ileriye dönük taahhütte bulunmadıkça, 2012'nin sonunda sona erecek olan antlaşmayı yenilemeyeceklerini açıkladılar. Bu önde gelen gelişmekte olan ülkeler arasında Türkiye de bulunmaktadır.

Kalkınmanın maliyeti, özellikle gelişmekte olan ülkeler için giderek artmaktadır. Ekonomik kalkınmalarını tamamlamış ülkelerin, büyümenin neden olduğu çevre ve iklim sorunlarıyla baş edebilmeleri daha kolaydır. Dünya kaynaklarının bu derece hoyratça kullanıldığı bir üretim ve tüketim modelinin uzun vadede sürdürülmesi olanaksız. Peki, gelişmekte olan ülkeler büyümelerini nasıl sürdürecekler? Gelişmişlerin biz nasıl olsa kalkındık, siz kendi başınızın çaresine bakın demeleri ne haklı bir talep olur, ne de kabul görür. Kaldı ki, Çin, Hindistan gibi gelişmekte olan ülkeler bir yana çevresel sorunların ağırlaşmasına neden olanlar gelişmiş ülkeler.

Sorunun çözümü, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olanlara ekonomik yapıların çevreye uyumlu hale getirilmesinde finansal destek sağlamalarına bağlı. Bu olmadan, protokolün başarı şansı zayıf görünüyor.

Türkiye, birçok gelişmekte olan ülke ile birlikte Protokole taraf olarak sürdürülebilir kalkınma için doğru bir adım atmıştır. Ülkemiz açısından yenilenebilir enerji kaynakları arasında yer alan güneş enerjisi önemli bir potansiyele sahip. Bu yıl Türkiye'yi ziyaret etmeleri beklenen ABD firmaları yenilenebilir enerji alanında ortak yatırım olanaklarını araştıracaklar. Güneş enerjisi alanlarına yapılacak yatırımlar sadece ülkenin enerji ihtiyacının karşılanmasına katkıda bulunmaz, aynı zamanda işsizlik sorununun çözümüne de yardımcı olabilir. Doğrudan yabancı sermaye için ülkelerin birbiriyle kıyasıya rekabet ettiği günümüzde bu fırsatları iyi kullanmak zorundayız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016