Enerji oyuncusu bir Türkiye mümkün mü?
Petrol, kömür ve doğalgaz fakiri bir ülke olmasına rağmen Türkiye'nin enerji alanında önemli bir oyuncu olma potansiyeli taşıdığı hep söylenir. Peki nasıl oluyor da, yeterli kaynağa sahip olmadığı halde bir ülke ciddi bir enerji oyuncusu adayı sayılabiliyor? Böyle bir şey mümkün mü?
Aslında pekala mümkün. Ama nasıl?
Bu soruya cevap verirken, artık neredeyse klasikleşmiş şu cümleyle başlamak kaçınılmaz: Türkiye enerji zengini ülkelerle, yoğun enerji tüketicisi ülkelerin tam ortasında yer alıyor. Azerbaycan, Türkmenistan, İran, Irak, İsrail (Doğu Akdeniz), Mısır ve Kıbrıs Adası çevresinde (Akdeniz) çıkarılacak petrol ve doğalgazın bir şekilde Avrupa'ya taşınması gerekiyor.
Çok uzun vadeli projeler olan petrol ve doğalgaz üretim yatırımları, maliyet ve fiyat rakamlarına çok hassas. Bu yüzden taşıma maliyetleri de kritik önemde.
Petrol ve doğalgazın en ucuza taşınma şekli ise bunları boru hatlarıyla iletmek. Hatta deniz altından geçirilecek boru hatlarına göre, karadan geçirilecek hatlar daha da ucuz. Türkiye de coğrafi konumu itibariyle, Kafkasya, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz bölgelerinden çıkarılacak doğalgaz ve petrolün Avrupa'ya ulaştırılabilmesi için en uygun güzergah imkanlarını sunan bir ülke.
Peki elin oğlu petrolünü ve gazını senin ülkenden geçiriyor diye sen niye enerji oyuncusu olasın ki? Verir sana kirasını, geçirir enerjisini. Hatta bu kiralar da öyle ülke zengin edecek rakamlar değildir.
İlk bakışta doğru gibi görünse de bu düz mantık yanıltıcı olabilir. Şimdi oraya gelelim. Türkiye coğrafi konumunun yanı sıra, enerji fakiri olsa da kendi bölgesinde büyük bir ekonomi. Hatta enerji zengini komşularının hemen hemen hepsinden daha büyük ve daha hızlı gelişiyor.
İlk bakışta çelişki gibi görünebilir ama enerji fakiri bir ülkenin ciddi bir enerji tüketici olması, kendisi açısından aynı zamanda bir avantajdır aslında. Çünkü burada ölçek ekonomisi devreye girer ve ciddi alıcı olmanız, ödeyeceğiniz fiyatı aşağı indirme konusunda size pazarlık gücü sağlar. Böylece maliyetlerinizi düşürürsünüz.
İşte bu ölçek ekonomisi, boru hatları konusunda da devreye giriyor. Örneğin diyelim ki yeni bir doğalgaz boru hattı projesi var. Böylesi projeler için enerjinin olması yetmiyor. Alıcısının da önceden bulunması şart. Yani ben boru hattı yaptım, gelin de kullanın denilebilecek projeler değil bunlar.
Türkiye, bir boru hattının kendi sınırları içinden geçirilmesini bir seçenek olarak sunarken, bu hattan geçecek petrol ya da gazın bir bölümünün alımını da garanti edebiliyor. Bu da proje sahiplerinin elini rahatlatıyor.
İşte tam burada sırf boru hattı geçti, kira geliri elde ettiniz diye enerji oyuncusu olacağınızı mı sanıyorsunuz sorusuna yeniden gelebiliriz.
Türkiye için yapılacak her yeni boru hattı projesi, yeni ve farklı bir tedarikçi seçeneği demek. Ankara böylece enerji arz güvenliğini sağlama alabilir. Seçeneği artan bir alıcının maliyetlerini aşağıya çekme imkanı elde ettiğini söylemeye gerek var mı?
Bu arada Türkiye'nin boru hatlarını kendi topraklarından geçirme konusunda proje sahibi oyuncuları ikna etmesi için elindeki bir diğer koz da siyasi istikrar.
Hiç bir proje sahibi, 25-30 yıl vadeli bir yatırımı hayata geçirirken, istikrarsızlık riskinin yüksek olduğu bir coğrafyayı tercih etmez. Çevresinde ülkelerde ciddi karışıklıklar yaşanırken, istikrarlı bir görünüm serğileyen Türkiye'nin Kürt meselesini kalıcı bir çözüme kavuşturması halinde elinin daha da güçleneceği açık.
Burada bir önemli faktör de Avrupa. Enerji alanında Rusya'ya bağımlılığını azaltmak isteyen Avrupa için de Ankara kritik önemde. Türkiye'nin önemli bir gaz ve petrol geçiş güzergahı haline gelmesi de bu açıdan Avrupa'nın işine geliyor. Yani buradan geçecek boru hattı projeleri, taşınacak petrol ve gaza müşteri bulma konusunda çok zorlanmaz.
Baksanıza, geçenlerde Fransa ve Polonya, Ukrayna-Rusya gerilimi nedeniyle yaşlı kıtaya doğalgaz akışının tehlikeye girmesi karşısında ne önerdiler? Avrupa Enerji Birliği... Bu bize yabancı bir kavram değil. Zaten bugünkü Avrupa Birliği'nin kuruluş harcında da enerji yok muydu? Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu olarak yola çıkıldı, Avrupa Ekonomik Topluluğu oldu, ardından Avrupa Topluluğu ve son olarak da Avrupa Birliği.
Bir arpa boyu yol gitmemişiz mi desek yoksa her işin başı enerji mi desek?
Her neyse, buraya kadar yazdıklarımızla, "Türkiye enerji oyuncusu olabilir mi?" sorusuna "evet" cevabı verebilmek için gerekli donelerden bir bölümünü toparlamaya çalıştık. Olumsuzluklar yok mu? Tabii ki var. Ama zaten enerji oyunu da öyle kolay değil.