Enerji fiyatları ve Türkiye ekonomisi
Son haftalarda, Türkiye ekonomisi için olumlu bir şeyler söylemek ve beklentilerin daha da bozulmasını önlemek isteyen herkes petrol fiyatında yaşanan gerilemeye sarılıyor. Evet, bu durum aritmetik olarak cari açığımızı küçültür ve dış finansman açığımızı geriletir; fakat tek başına bu olgu daha iyimser olmak için yeterli değildir. Bir an için Asya ve Rusya krizleri ile 2008 deki küresel kredi krizi dönemlerini anımsayın ve düşünün: söz konusu dönemlerde olağandışı gerilemeler sergileyen enerji fiyatlarına rağmen ekonomimiz neden olumsuz yönde etkilendi ve sorunları ağırlaştı? Bizim açımızdan petrol fiyatlarının düşüşü mü, yoksa bu duruma neden olan sebepler ile yarattığı sonuçlar mı daha önemli? Son on iki seneye baktığımızda, genelde enerji fiyatlarının yükseldiği dönemlerde daha olumlu bir makro görünümün ortaya çıkmış olması nasıl bir çelişkidir? Gerçeği aramak istiyorsak, kafaların karışması ve basit hesaplara dayalı ezberlerin bozulması normaldir.
Bu büyük çelişkinin sebebi nedir?
Yeni bin yıla sürdürülebilir olmayan eğilimler eşliğinde giren küresel ekonomide karar alma süreçleri büyük bir hızla değişti. Bir daha sıkılaştırılamayacak şekilde gevşetilen para politikaları kısa vadeli ve spekülatif bakış açısını belirleyici hale getirdi, orta ve uzun vadede ortaya çıkabilecek olumsuzluklar olabildiğince görmezden gelindi. Başka bir deyişle kısa vadeli risk alma isteği veya riskten kaçınma eğiliminin ana belirleyici olduğu bir döneme geçildi. Beklenti yönetimi ve risk alma isteği nerede ise her şey oldu, bu dar açılı bakış klasik anlayışı kovdu ve ekonomi kitaplarını arşive yolladı; durum kontrolden çıkmaya başladığında yanlışları düzeltmek için değil, göz boyamak için eskiye dönüldü.
Türkiye ekonomisi de bu kısır anlayışa aşırıya kaçan oranda bağımlılaştırıldı! Dışarıdan yeterli ve gerekli sermaye geldiği sürece, başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarındaki yıkıcı yükselişler görmezden gelindi; finanse edilebildiği sürece cari açıktaki büyümenin sorun yaratmayacağı iddia edildi. Bu anlayışın mağduru konumuna düşürülen üretici kesimler ya kaderine terkedildi, ya da teşvik ve tehditlerle susturulmaya çalışıldı; küresel talepteki borca dayalı hesapsız artış ta daha olumsuz gelişmelerin yaşanmasını engelleyen faktörlerden biri oldu. Üreticilerin rekabet gücü çöküyordu, fakat ihracat ve iç talep sihirli borçlar sayesinde hızla artmaya devam etmişti!
Ancak yukarıda özetlemeye çalıştığımız eğilimler kesinlikle sürdürülebilir değildi: risk alma konusundaki eğilimin yön değiştirmesi durumunda küresel krizlerin yaşanması kaçınılmaz olacaktı; zira saadet zinciri dönemindeki tüm eğilimlerin yönü değişecekti ve bu denetim sınırlarını aşan büyük bir istikrarsızlık anlamına gelecekti. İhtiyaçları karşılamanın çok zorlaştığı bir ortamda enerji fiyatları tabi ki düşer ve bunun kimseye faydası olamaz. Aksini iddia edenler bir zahmet dönüp basınlar: 2006 yılı Mayıs ayında, 2009 ilk çeyreğinde yaşadıklarımızın sebep ve sonuçlarını görmeye çalışsınlar.
Her son yeni bir başlangıçtır!
Dün enerji fiyatlarındaki kontrolsüz yükselişi görmezden gelerek finanse edebildiğimiz sürece cari açık sorun yaratmaz diyenler ile petrol fiyatındaki düşüş bizi rahatlatır diyenlerin aynı kesimler olduğuna dikkat ediniz! Hangi dağda kurt ölmüş ya da iş işten geçtikten sonra mı akılları başlarına gelmiş? Enerji ve emtia fiyatlarındaki dalgalanmalar yönü ne olur ise olsun, kırılganlık yaratan ve riskten kaçınma eğilimini büyüten belirsizliklerdir. Beklenti yönetimi ve buna bağlı risk alma isteği ana belirleyici değişken olmaktan uzaklaşıyor, başka bir deyişle bir dönem bitiyor. Yeni bir başlangıç için öncelikle geçmişle hesaplaşmak ve diyet ödemek gerekeceğini dikkate almayanların evdeki hesabı çarşıya uymayacak.