Endüstriyel gıdada doğalın ölçütleri doğal süreçte bozulmak ve güdüsel t
İki haftadır sürdürdüğümüz doğal ve doğalın ölçütü nedir konulu sorgulamamızı bu yazıda bir modele oturtmaya çalışacağım. Bu meseleyi bu kadar irdelememin nedeni gıdadaki endüstrileşme sürecinin istenmeyen yöne sapmış olması, yani raf ömrü uzun gıdalar üretmesi, ruhsatlandırması, piyasaya sürmesi ve reklamla destekleyerek (her iki anlamda, hem tüketiciye tanıtım, beri yanda da medyaya reklam baskısı) tüketimini körüklemesidir. Geçen yazıdan hatırlayacaksınız, doğal üretimin gerçek bir ölçütü yoktur, günümüz tarım tekniklerinin hemen bütünü (organik de dahil) doğalın dışındadır. Bu konuda Wikipedia'da "natural foods" ve organic foods" başlıklarına göz atarsanız çok daha detaylı ve güncel bilgi bulabilirsiniz. Örneğin ABD'de tanım olarak bile "doğal gıda" kavramı yoktur, organik gıda ise farklı ülkelerde farklı şekilde, ama ana hatlarıyla geçen hafta belirttiğimiz üretim standartları çerçevesinde tanımlanır. Tek güvence çiftçinin bilgisi ve insafı doğrultusunda "kuralına uygun" yapılmasıdır.
Buna karşılık endüstrileşmiş gıdanın, kaynaklar doğal olsa bile (güvenli tarım ve mevsiminde hasat) "hijyen saplantısı" dışında doğaldan sapmış olduğunu gösteren ciddi iki kanıt bulunmaktadır. Bunlardan birincisi gıdanın bozulma (ekşime, çirime vb.) sürecinin doğalın dışına çıkmasıdır (yoğurdun, ayranın ekşimemesi, küflenerek bozulması önemli bir örnektir). Oysa Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi dostumuz Prof. Dr. Selim Çetiner'in yazısında söz ettiği gibi, mesele doğallıksa "çöpün kokuşması gerekir". Bozulma süreci için endüstrinin standart bir biçimde "biz bunları hijyenik bile değil, steril hazırlıyoruz" demesinin elbette bir anlamı yoktur, her şey doğalında olması gerektiği gibi bir çürüme, geri döndürme sürecinden geçer. Endüstriyel gıdanın doğal yolla bozulmamasının bir nedeni olasılıkla katkılardır, ama görünen odur ki, "aşırı fiziksel işlem" olarak adlandıracağım (UHT, basınç, radyasyon) gibi uygulamalar da gıdanın doğal bozulma sürecini değiştirmektedir. Örneğin "ultra high temperature" (UHT, çok yüksek sıcaklık), bugün sadece sütlere değil, meyve sularından domates pürelerine dek sıvı içerikli her türlü "doğal/organik" gıdaya uygulanmaktadır. Gıda endüstrisinin vardığı bugünkü noktada, "aşırı fiziksel işlem" uygulanmayan herhangi bir ürün neredeyse yoktur.
Hayvanlar endüstriyel gıdayı neden sevmiyor?
Doğallık açısından dikkat çeken ikinci kıstas ise endüstriyel gıdanın hayvanlar açısından ne kadar tercih edildiğidir. Endüstriyel gıda her nedense hayvanlar aleminde pek tercih görmemektedir. "Katkısız olduğu iddia edilen margarine sineklerin asla konmadığı" şeklinde herkes tarafından doğrulanan ortak bir gözlem vardır. Başta komik, ironik kabul edilebilecek bu gözlem karıncaların kırıntılara olan farklı ilgisi, kedilerin sosis ve taze kaşarlar karşısındaki çekinikliği gibi gözlemlerle de doğrulanmaktadır. Arılar şeker içeriği olduğunu düşündüğümüz pek çok endüstriyel ürüne karşı ilgisizdir. Mesele insan olduğunda neyin yenilebilir neyin yenilemez olduğu geleneğe dayansa da, hayvanlarda "yenilebilir" kavramı adını koyamadığımız, mekanizmasını bilmediğimiz dürtülerle ilişkilidir. Peki nedir "katkısız" olduğunu peşinen kabul ettiğimiz bu ürünlere karşı hayvanlar aleminin bu ilgisizliğinin nedeni? Bir şeyin yenilip yenilemez olduğu konusunda hayvanların tercihleri bir gösterge olabilir mi? Bu yaklaşımın sistematik olarak sınanmasını, olası açıklamasını ve felsefesini önümüzdeki sürece bırakıyorum.
Okul kantininde hamburger ve kola yasak, Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlıklarına müteşekkiriz
Mesele hamburgerden açılınca, Sağlık ve Milli Eğitim bakanlıkları kantinlerde hamburger, kola gibi ürünlerin satılmasını yasaklayarak "muhteşem" bir işe imza attılar. Hamburger tipi "fast food" gıda, kolalı içecek, hazır meyve suları, enerji içecekleri, kızartma ve cips tipi ürünler öğrencilere satılmayacak. Bunun yerine ayran, yoğurt, meyve satışı zorunlu hale gelecek. Zararlı gıda satan kantinin sözleşmesi feshedilecek. Radikal'de yer alan habere göre, Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Dr. Seraceddin Çom, "Sağlık Bakanlığı, öğrencilerin yaş ve aktivitelerine uygun mönü örneklerini hazırlayarak MEB'e iletti. Önümüzdeki eğitim yılı boyunca çocuklar bu mönülere uygun şekilde beslenecek. 2012 ocak ayından itibaren, Türkiye'deki tüm kantinlerde süt, ayran, yoğurt, taze meyve suyu ve taneyle meyve satışı yapılması zorunlu hale getirilecek. Kantinlerde sıkı bir denetim başlatacağız. Ekipler şimdiden hazır. Uyarıları ve denetimleri dikkate almayan kantin işletmecilerinin anlaşmaları feshedilecek" demiş. Türkiye genelindeki 150 okula 'Beslenme Dostu Okul' sertifikası verilmiş ve öğrencileri sağlıklı beslenme konusunda bilgilendirecek etkinlikler planlanmış. Sağlık ve Milli Eğitim bakanlıklarını bu girişimlerinden ötürü ayrı ayrı kutluyoruz, Tarım Bakanlığı'nın da taze meyve ve "gerçek" süt ve ürünleri tedariki konusunda üzerine düşeni yapacağına inanıyoruz.