Endüstri 4.0, sanayi devrimini kurtarabilir mi?
2013 yılında Obama şöyle diyor: “İlk önceliğimiz Amerika’yı yeni işler ve üretim için bir cazibe merkezi haline getirmek. 10 yıldır iş kaybeden üretim sektörümüz son 3 yıl içerisinde 500 bin yeni istihdam oluşturmayı başardı. Caterpillar Japonya’dan, Ford ise Meksika’dan işleri ABD’ye taşıyor.
Çin gibi ülkelerde üretim yapan Intel, daha gelişmiş fabrikasını burada kuruyor. Ve bu yıl, Apple tekrar Mac’leri Amerika’da üretmeye başlayacak. Bu trendi hızlandırmak için bizim de yapabileceğimiz bir şeyler var. Geçtiğimiz yıl ilk üretim inovasyon merkezini açtık. Bir zamanlar depo olan yer şimdi 3D baskı konusunda devrimsel çalışmaların yapıldığı bir yer ki bu sayede neredeyse her şeyi burada üretebiliriz.”
Ertesi yıl Almanya şansölyesi Merkel büyük veri ve Endüstri 4.0’ın Almanya üretim ekosisteminin ayrılmaz bir parçası haline gelmesi üzerine vurgu yaptı. Daha da önemlisi Alman sanayi devleri için oldukça aykırı olan kişisel verilerin toplanması ile birlikte kişiye özel ürünlerin üretilebilmesi fikrinin daha da yaygınlaşması gerektiğini vurguladı.
Son beş yıl içerisinde başka ilginç şeyler de olmaya başladı.
Mesela Volkswagen otomobilleri için eşi benzeri görülmemiş bir ceza geldi. Geçtiğimiz haftalarda da Avrupa Birliği benzer bir cezayı Apple’a kesti.
Son on yıl içerisinde yaşananlara bakacak olursak da şöyle bir tablo görüyoruz. Bir zamanlar Made in Germany, Japan, USA yazan teknoloji ürünlerinin neredeyse tamamının arkasında artık Made in China yazıyor.
Buharın verdiği güç ile başlayan Sanayi Devrimi Avrupa’yı üretimin merkezi haline getirmişti. Marka olarak baktığınızda otomotivden dayanıklı tüketim mallarına kadar çoğu ürün halen Avupa, ABD ve Japonya arasında paylaşılmış durumda. Markalar varlıklarını koruyabildikleri sürece küreselleşmenin bir parçası olarak üretim merkezlerini Çin’e taşımaktan bir sakınca görmemişlerdi. Ancak Çin yalnızca bir üretim merkezi olmak istemiyor.
Artık kendi markalarını da yapıyor. Tüketici elektroniğinde bunu başardı da. Günümüzde akıllı telefon, tablet, bilgisayar ve hatta TV ürünlerinde rekabette öne geçtiler, rakiplerini alt ettiler. Bir zamanların büyük Avrupa markalarının çoğu bu alandan silindiler.
Benzer bir dönüşümün otomotiv sektöründe de olması kaçınılmaz görünüyor. Özellikle Almanya’nın bu konuda endişeleri büyük. Çünkü bir zamanlar yeni bir üreticinin otomotiv sektörüne girmesi, bayi ağı kurması, servisler oluşturması ve daha da önemlisi pazarlama yapabilmesi zordu. Dijital gelişmeler ve internet tüm bu bariyerleri ortadan kaldırdı. Tesla gibi bir marka, otomotiv dünyasına tepeden giriş yapabilir hale geldi. Neden Çin’li bir marka yapamasın ki?
Endüstri 4.0, dijital dönüşüm ve 3D baskı seçenekleri, Avrupa ve Amerika üretim sanayi için rekabette bir avantaj getirebilir. Getirmese bile bu ülkelerde sanayinin ömrünü biraz daha uzatabilir. İstihdam maliyet girdisinin Avrupa ülkelerine nazaran daha makul seviyede olduğu Türkiye’de ise ciddi bir avantaj yaratabilir ve üretimin merkezi haline getirebilir.
Sanayi Bakanlığının bu konuda birçok çalışması var. Ancak bunlar yeterli değil. Sanayi Devrimi’nde geç kalmış olabiliriz ancak tüm üretim ekosistemimizi dönüştürüp, üretim konusunda yeni cazibe merkezi olmamız mümkün. Hem coğrafyamız hem de potansiyelimiz buna müsait. Artık bunları daha fazla konuşmamızın ve eyleme geçmemizin zamanı geldi.