En yenilikçi Bienal...
İstanbul Bienali’nin sihirbazı Carolyn Christov-Bakargiev, bir sonraki bienali düzenleyecek kişiye zor bir yokuş bıraktı tırmanması için. Çünkü bu seferki, İstanbul’un gördüğü en yaratıcı, en yenilikçi bienaldi. Şehri bir tuval gibi kullanan. Bir sonraki bienalin, bunu aşması gerek ki yenilikçilik çıtasını yükseltsin. Öyle ya, şimdikinde 1,500+ eser okul, hamam, otel odaları, özel mülkler, deniz otobüsü, deniz feneri, hatta denizin yatağı gibi fazlasıyla çeşitli mekânlara yayıldı. Yeni bienalde, İstanbul’un henüz saklı başka yerlerini de görmemiz “gerekecek” herhalde?
Bienaller ve Avrupa Kültür Başkentliği gibi etkinlikler, o zamana kadar gizli kalmış mekânları ortaya çıkartmaya da yarıyor. Örneğin, kamuya kapalı olan Rum İlkokulu, şimdi artık mükemmel bir sergi alanı oldu. Gelecek bienale kadar restorasyonu bitecek olan Casa Garibaldi yine öyle olacak. Bir zamanlar İstanbul’daki İtalyan yapı işçisi ve ustalarının dayanışma cemiyeti binası nasıl olmuş da 100 koca yıl öksüz kalmış şehrin ortalık yerinde, hayret! Ama yakındır, bienale açılacak.
Avrupa Kültür Başkentliği sırasında İstanbul’da restore edilen mekânların arasında Galata Mevlevihanesi, Arap Camii, Kamondo Anıt Mezarı, Surp Vortvots Vorodman Kilisesi, her biri birer potansiyel sanat mekânı şimdi.
New York Times bile İstanbul’un Anadolu Yakası’nı “36 Saatte Dolaşın” listesine aldığına göre, burası şimdiki bienalde yeni bir adres olduğuna göre, demek ki gelecek bienalde de olsa gerekir? Ve tabii, bienalin en görsel imzası Büyükada’da atıldı. En çok fotoğrafın çekildiği eser: Adrián Villar Rojas’ın deniz kıyısındaki hayvan heykelleri desek yetmez, yerleştirme desek çok steril. Sanatçı dışındaki önemli, az önemli, uzman, az uzman 50’ye yakın kişinin elvermesiyle kıyıya çıkmış bir şaheser. Taa (!) Büyükada’ya bir seyahati gerekli kıldı. Yabancı misafirlere, eğer onları alıp oraya özenle götürecek bir düzenleme yoksa, tek çare, vapur veya birazcık daha hızlı dolmuş motoru kaldı. Oralardaki yerleştirmeler sayesinde, hep dışardan görülen anıt binaların içlerine de girebilmek, bienal eserleri kadar etkileyiciydi. Demek ki gelecek bienallerde Adalar da etkinlik alanı olacak. Daha gizli saklı ne çok ilginçlikleri var üstelik!
Tek bir sergi mekânına toplanmayan, şehre yayılan kültür sanat fuarları dolayısıyla, eski eserlere yeni işlev kazandırmaya örnekler bol. Bunun en güzeli, Venedik’ten: Şehrin kenarında kalyon inşa edilen Arsenale 1104’ten beri vardı. Burası, 15’inci yüzyılda dünyanın en büyük sanayi kompleksiydi. 5 bin usta (Arsenaloti) bir kalyonu bir gecede inşa edebilirdi. Ama 1900’lerden beri burada gemi yapılmıyordu. Kimse, “yıkalım, otel yapalım” demedi. Ta ki 1990’da Venedik Mimarlık Fakültesi burayı “adam etmek” için proje çizene kadar. Arsenale'nin 17 bin metrekarelik bölümü baştan aşağı restore edildi. Venedik Bienali'nin resmî mekânı kentin doğu ucuna doğru Giardini di Castello'yken, şehre daha yakın olan Arsenale'nin eklenmesiyle mekân 1999 Bienali için daha da büyüdü. Buradaki kocaman binalar her türlü etkinliğe fazlasıyla uygun. Örneğin, kalyon inşaatında kullanılan Cordiere adlı binanın uzunluğu 316 metre, genişliği 21, yüksekliği 10 metre. Sadece buranın sergi alanı 6,400 metrekareyi buluyor.
Bir örnek de Cenova’dan: Galata Deniz Müzesi... Cenova (Lille ile birlikte) 2004 Avrupa Kültür Başkenti’ydi. Bu sayede limandaki Darsena (Tersane) binalarını star mimar Renzo Piano özenle onardı: Deniz Müzesi yapıldı. Adını İstanbul'daki Galata'dan alıyor. Cenova ve Beyoğlu, 9 Ekim 2013’ten bu yana Kardeş Şehir’ler bu tarihi bağ sayesinde. Daha çok yer var ama yer bitti.