En kötü sonuç belirsizlik olur
Bu satırları yazarken, henüz seçim sonuçlarının belli olmadığını ifade etmekle başlamak isterim ki; niyetimi de açıkça ortaya koymuş olayım.
Bu sabah (14 Mayıs 2023) içimde tarif edilmesi zor bir hisle uyandım. Herkesin -6 yaşındaki çocuğun bile- siyaset konuştuğu, iktidar adaylarının yapacaklarından ziyade, birbirlerinin yapmadıklarını, eksiklerini ve yanlışlarını ortaya döktükleri videoları izlemekten ve dinlemekten yorulmuş bir ruh hali idi böyle uyanmama sebep olan. Hızlıca toparlandım, oy atacağım okula gittim ve vatandaşlık görevimi yaparak oyumu verdim.
Eve geri döner dönmez, bilgisayarımın başına oturarak yazımı yazmaya başladım.
Seçimin sonucu ile ilgili önsezim bana bu seçimin ilk turda bitmeyeceğini işaret etse de; beklentim: ikinci tura kalmadan en demokratik biçimde seçimlerin nihayete ermesi yönünde. Ekonomik olarak içinde bulunduğumuz durum, piyasaların gözünü tamamen seçime çevirmiş olması ve dolardaki makasın inanılmaz seviyeye ulaşmasının yanı sıra herkesin birbirinin üzerine kurduğu mahalle baskısı da, ortaya çıkacak net sonuçla birlikte azalacaktır.
Piyasalar belirsizliği sevmez
2008/2009 küresel finansal krizle birlikte tekrar popülarite kazanmış olan “belirsizlik kavramı” sanırım en şaşalı günlerini yaşıyor son dönemde. Ekonomik aktiviteyi olumsuz etkileyen belirsizlik, çalkantıya maruz bırakılan yatırımları ve doyasıyla ekonomik performansı da ciddi anlamda etkiliyor. Yatırımların yanı sıra, tasarrufları, tüketimi, iş gücü piyasasını da risk primi aracılığı ile etkileyebiliyor. Hatta sadece iş gücü piyasasını da değil, hane halkını da benzer şekilde etkilediğinden dolayı, hane halkı kesinliğe ulaşana kadar tasarruflarını artırmaya ve tüketim harcamalarını da azaltmaya devam ediyor…
Belirsizlik işgücünün yer değişimini yavaşlatarak verimliliğimizi de zayıflatıyor. Finansal piyasalarda risk primini de yükselttiği için sermaye maliyetini arttırarak; büyümeyi olumsuz etkilemeyi de sürdürüyor…
Bugünlerde piyasanın kesinlikten ve bilgiden ziyade belirsizlikle çevrelendiğini gören her sade vatandaş gibi ben de ilk olarak belirsizliğin ortadan kalkmasını temenni ediyorum.
Ardından ise, hem seçimi alacak yeni iktidara hem de ona muhalefet edeceklere bir iki kelam etmek istiyorum:
-Ben bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Bir kadınım, anneyim… Biri kız, biri erkek, iki çocuk annesi bir kadın olarak ülkemde kimsenin yaşam biçiminden dolayı ötekileştirilmesini istemiyorum. Bu durum aşırı mutaassıp olan için de göreceli modern bir yaşam biçimini benimseyen için de aynı derecede olmalı. Kadınların ne başının kapalı olmasından ötürü gericilikle yaftalanmasına ne de şort giydiği için hafif kadın olarak addedilmesine tahammülüm yok. Kadınların her şeyden önce aklı, karakteri ve memlekete olan katkıları ile gündeme getirilmesidir isteğim.
-Bir anne olarak çocuklarımın küresel markalara sahip, teknolojide nice büyük adımlar atmış ve gelişen değil gelişmiş bir refah ekonomisinde yaşamalarıdır beklentim. Bunun için de kalkınma hamlelerinin 30-40 yıl önceki küresel düzene göre değil, günümüz koşullarına göre tesis edilmesi, bu yönde planlamaların yapılması ve yürütülmesidir dileğim.
-Kürt, Türk, Çerkez, Laz, Müslüman, Ermeni, Rum ya da Yahudi hiç bir ırk, din ya da mezhep noktasında kategorize edilmemeliyiz. Bu milletin vatandaşları olan bizlerin tek kırmızı çizgisi ülkemizin bölünmez bütünlüğü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük vizyonu olmalıdır. İşte ona el uzatan olursa;-burada terör örgütleri ve istihbarat savaşlarını kast ediyorum- hükümetin güvenlik politikaları bunları derhal püskürtecek güç ve niyette tasarlanmalıdır!
-Bu ülkeye emek ve vergi veren bir iş insanı olarak öncelikle ekonomide istikrar ve güvenin yeniden ve daha güçlü tesis edilmesini talep ediyorum. Radikal adımların atılması halinde bunun iletişiminin tüm ekonomik paydaşlarla gerektiği gibi yapılması, istişare edilmesi, şeffaf ve bütüncül yaklaşımların oluşturulmasıdır talebim.
-Dış siyasette ne değerli bir yalnızlık ne de mandacı bir yaklaşım değil tam anlamıyla bağımsız Türkiye misyonuyla hareket edilmesini destekliyorum. Bu nedenle ne Rusya ne de Amerika, hatta ne soğan ne de TOGG arasından herhangi birini seçmek zorunda olmadan bu dengeleri ustalıkla oluşturacak bir yönetim anlayışı ve halk bilincinin benimsenmesini istiyorum.
-Demokrasilerde çok seslilik olmazsa olmazdır ancak bu çoklu ayrılık noktasına taşınır ise ülkemiz için istikrarsızlık yaratabilir. Bu sebeple, bu dengenin kurulmasına azami önem gösterilmesini tüm kalbimle diliyorum.
Özetle ben bir vatandaş olarak, huzur ve refah içinde, birbirimizi ötekileştirmediğimiz, egemen ve her anlamda bağımsız olan Türkiye’min gelecek yüzyılına inanıyorum. Bu öylesine olmalı ki; ikinci Cumhuriyet yüzyılı, ilkinden daha altın harflerle tarih kitaplarına yazılsın!
Haftanın sözü: “En kötü karar, kararsızlıktan iyidir.” - Çehov