Emtia fiyatları ve piyasalar
Murat Berk / Yapı Kredi Yatırım
Geçtiğimiz hafta emtia fiyatlarının seyrinin çok daha önemli hale geldiğini ve hem maliyet yönlü enflasyon hem de büyüme üzerindeki etkileri nedeniyle bundan sonraki gelişmeleri önemli bulduğumuzu belirtmiştik. Buna ek olarak Brent petrolünün 120 doları geçip artmaya devam etmesinin piyasalar açısından bir takım soru işaretleri yaratabileceğini de göz ardı etmemek gerektiği görüşünde olduğumuzu bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Nitekim aradan sadece kısa bir zaman geçmesine rağmen piyasaların petrol fiyatlarından rahatsız olmaya başladığını gördük.
Petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki artışın sadece geostratejik sebeplere bağlanması yetersiz olur. En azından hisse senetlerinin ve birçok riskli varlığın son bir yıllık zirvelerine yakın olması hem de geostratejik kaygıların çok yükselmiş olduğu argümanlarını çok tutarlı bulmuyoruz. Bu artışlarda küresel ölçekteki büyük merkez bankalarının politikalarının ve açıklamalarının da önemli bir rol oynadığını düşünüyoruz. Görünür gelecekte parasal gevşemenin devam edebileceği veya daha da arttırılabileceği sinyallerinin, emtia fiyatlarına ayrıca bir ivme kazandırmış olabileceği yönündeki görüşümüz devam ediyor.
Petrol fiyatlarındaki artış ile beraber bu hafta piyasalara yön verebilecek ana konulardan biri de, Yunanistan'ın özel sektör borç takası. Ayrıca yarın düzenlenecek olan Avrupa Merkez Bankası finansman ihalesindeki katılımın boyutu ve çeşitli ülkelerdeki özellikle büyüme ile ilgili olan makro veriler de piyasaları etkileyecek gibi görünüyor.
ABD'de geçen hafta açıklanan ve güçlenme sinyali veren bazı makro verilerin ardından, bu hafta açıklanacak verileri devamlılık açısından önemli buluyoruz.
Hatırlanacağı gibi Çin'in zorunlu karşılık oranlarında 50 baz puan indirime gitmesi uzun zamandır beklenen bir gelişme olmasına rağmen ciddi bir olumlu etki yaratmamıştı. Çin'in 2012 GSYH büyüme tahmin ve hedefini yüzde 8'e düşürdüğünü, verilerin, Ocak ayında da konut fiyatlarının zayıflamaya devam ettiğini gösterdiğini söyleyebiliriz.
Küresel büyüme açısından Japonya, Tayvan, Güney Kore, Singapur, Yeni Zelanda ve Çin gibi bazı ülkelerden gelen son verilerin yavaşlama sinyalleri içerdiğini düşünüyoruz. Bu verilerin doğruluğunu kabul edersek, boyutu ve zamanlaması belirsiz olan bu yavaşlama sinyallerinin kendi başlarına olumsuz bir dinamik anlamına gelmeyeceğini söylemek yanlış olmaz. Çünkü bu yavaşlama yumuşak inişe işaret ediyor olabilir. Dolayısıyla ABD ve Avrupa'dan gelecek makro verilerin öneminin daha da arttığını belirtebiliriz.