Emre diye bir genç adam

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Galatasaray'ın sahasında Denizli Belediyespor ile oynadığı maç öncesi karşılaşmaya formaliteden öte bir anlam yükleyen, bir başka deyişle bu maçta sürpriz bekleyen kimselerin olmaması Galatasaray'dan öte Denizli Belediyespor'un durumuyla yakından ilgiliydi. Ziraat Türkiye Kupasında gruplara kalma başarısını göstermiş olsa bile kadro kalitesinin belirgin olarak ortaya çıkacağı daha uzun soluklu TFF 2.Lig 2.Klasman grubunda 20 maçta 3 galibiyet ve -15 averajla son sıraya demir atan bu ekibin bir futbol mucizesine imza atma şansı "Kaf dağının ardında" görülüyordu. Nitekim karşılaşmanın başlamasıyla birlikte sarı-kırmızılı takımın Orduspor mücadelesinden sonra bir başka "idman maçı sertliğinde" rakip yakaladığını fark etmesi uzun sürmedi. İşini erken bitirebilmek için kısa zamanda orta saha üstünlüğünü zorlanmadan alan Galatasaray; 8, 18 ve 23'te gelen gollerle maçın üçte biri dolmadan eleğini duvara astı. Aynı zamanda ilk yarı sonucunu da belirleyen bu üç golün hepsinde Barış Özbek imzasının olması (2 gol, 1 asist) Rijkaard'ın bu futbolcuyu sağ önde kullanmasıyla ilintili mi onu daha ciddi rakipler önünde görmek lazım. Çünkü Mustafa Sarp'ın defansın önünde tek savaşçı olarak görev aldığı orta alanın destekçi isimleri Elano ve Arda idi. Ciddi rakipler önünde zafiyet doğurabilecek bu yerleşim muhtemelen Rijkaard tarafından ilk etapta düşünülen oyun kurgusu içinde yer almıyordur.

Hakan Dolutaş Galatasaray altyapısında yetişen ve zamanında Denizlispor'da ve Denizli Belediyespor'da stoper mevkiinde görev yapan eski futbolculardan. Onun yönetimindeki Denizli Belediyespor'un çok dengeli ve organize bir takım olduğunu söylemek zor. Tabi Denizli'nin liglerdeki iki temsilcisi Denizlispor ve Denizli Belediyespor'un durumlarını gördükten sonra kabahatin ne kadarını Hakan Dolutaş'ın sırtına yüklersiniz bilemem. Kırmızı-beyazlı ekipte defansın önündeki Salih ile sol öndeki Barış'ın takımları adına faydalı oldukları söylenebilir ve bu futbolcular bir parça öne çıkartılabilir. Ancak takımın saha içinde organize olmakta zorlandığını hele Galatasaray gibi bir rakiple karşılaşınca helva gibi dağıldığını da tespit etmek lazım.

İkinci yarı başında Denizli Belediyespor bir gol bulunca Galatasaray yeniden vitesi yükseltti, bunu yaparken de bir genç adamı yüceltti. Kısa zamanda 5-1 olan maçın bu bölümünde sahne alan Emre Çolak, biri penaltıdan diğeri frikikten iki gol atarak hem tribünleri coşturdu hem de Galatasaray'ın yükselen değerlerinden biri olacağının sinyallerini verdi. Kendisi kadar onu sahaya sürenleri de alkışlamak lazım. "Bu maçta, bu değişiklik alkışlanır mı hiç?" demeyin, ne maçlarda ne teknik direktörler izliyoruz dönüp yedek kulübesindeki gençlere bakmıyorlar bile. Gördüğümüz kadarıyla Emre Çolak; oyun görüşü iyi, ayakları yumuşak ve vuruş becerisine sahip bir futbolcu. Eksiği ise adam kovalama hususunda. Malumunuz klasik 10 numaralar gibi eli belinde top bekleme dönemi çoktan geçti. Bu gencin oynayarak ve pişerek Türk futbolunda yükselmesi, Galatasaray'ın olduğu kadar milli takımımızın da lehine. Son ihaleyle birlikte kulüplerin kasasına girecek rakamlar kayda değer ölçüde artış göstermiş olabilir ama altyapıdan bir Arda daha çıkaracak olursanız bir sezonluk yayın gelirini de cebinizde tutmuş olursunuz. Hesap üç aşağı beş yukarı şaşabilir ama endüstriyel futbolun gerçekleri değişmez.

Beşiktaş ne zaman düzlüğe çıkacak?

Başlıkta Beşiktaşlıların kafasını meşgul eden bu soruyu kullandığımıza göre, cevabı da bulup yazının bir yerine iliştirmemiz lazım. Ama evvela bizce kesin olan bir şeyi söyleyerek başlayalım; Bu Beşiktaş düzlüğe çıkar.

29 Kasımdan bu yana maç kazanamayan siyah-beyazlı takımın tüm bu süreçte yenemediği ekipler; Diyarbakırspor, CSKA Moskova, Manisaspor, Bursaspor, tekrar Manisaspor, Vitesse Arnheim, Hamburg, Kasımpaşa ve İstanbul Büyükşehir Belediyespor. Bu süreçte atılan gol 10, yenen 16. Bileği bükülmüş son rakipler Sivasspor ve Manchester United. Neresinden bakarsanız bakın kendi içindeki istikrarsızlığıyla ilginç bir tablo öyle değil mi? Bence burada geçen istikrarsızlık kelimesinin altını en koyusundan çizin. İlerleyen bölümde hatırlamanız gerekebilir. Bazıları sezon içinde Fenerbahçe ve Galatasaray'da da gözlenen bu düşüşün lige yansımamış olmasına olumlu yaklaşabilir ama aynı kişilerden takımda yükselişin ne zaman ve nasıl başlayacağı sorusunun cevabını da vermeleri beklenir. İşin ilginç yanı, bence bu sorunun yanıtını şu anda Mustafa Denizli'nin dahi verebilecek durumda olmaması. Yaşanan süreç gerçekten enteresan. Bilinmezler çok.

"Bu Beşiktaş düzlüğe çıkar." savımızın arkasında olmakla birlikte Beşiktaşlılar açısından asıl dikkatle takip edilmesi gereken hususun bu çıkışın zamanlaması olduğunu da belirtelim. Siyah-beyazlı takım öylesine enteresan bir süreçten geçiyor ki, ihtimallerin fazlalığı teşhis koymayı da güçleştiriyor. Peki, nedir o ihtimaller?

A) Transfer dönemi devam ediyor. Beşiktaş takımı 1 Şubat sabahına yepyeni futbolcularla uyanabilir.

B) Kongre yaklaşıyor. 1 Şubat sabahı yeni bir yönetim kurulu iş başı yapabilir.

C) Kötü sonuçların devam etmesi durumunda, Futbol Federasyonu da hoca arayışını sürdürürken siyah-beyazlı takımda 1 Şubat sabahı yeni bir teknik direktör göreve gelmiş olabilir.

Eğer futbolumuzun geçerli ve önemli argümanları arasında; teknik heyet, futbolcu kadrosu, yönetim ve taraftarı sayıyor isek 1 Şubat tarihi itibariyle sadece taraftarın yerini korumuş olması gibi bir ihtimal de var. Satır aralarında taraftarı küçük görmeyi kendisine görev edinmiş zihniyet için çarpıcı bir sonuç olsa gerek. Buna, hancı - yolcu ilişkisinin futbol dünyası üzerindeki izdüşümü de denebilir.

Beşiktaş'ın son dönemde kalecilerini (Rüştü - Hakan) ve defansının sigortasını (Matteo Ferrari) sakatlıklar yüzünden kaybetmiş olması Fink, Ernst gibi futbolcuların da zaman zaman takımdaki yerlerini alamamaları hatta forvetlerin uzun süredir devam eden formsuzluğu bu düşüş döneminin nedenleri arasında sayılabilir. Beşiktaş'ı uzunca zamandır takip eden bir spor yazarı olarak ben saymıyorum. Şimdi yukarıda altını çizdiğiniz istikrarsızlık kelimesine geri dönün ve Beşiktaş'ın son olarak yendiği ve yenemediği takımları bir daha gözden geçirin. Türk Dil Kurumu "istikrar" kelimesini "denge" ve "stabilizasyon" kavramlarıyla açıklıyor. Şahsi kanaatim Beşiktaş'ta takım içi, takım - teknik heyet temelinde ve yönetim ile bu unsurlar arasındaki dengede bir aksaklık olduğu yönünde. Açıkçası sahada futbol oynayan topluluğun ciddi şekilde tepkili olduğunu düşünüyorum.

Batuhan'ı küstüren, gençlere yüz vermeyen, yedek kulübesine sırtını dönüp her fırsatta Serdar Özkan ve Uğur İnceman'a sarılan, Marrone ile kavga edip kovan ve kendisi dışındaki herkesçe tepki çeken kadro seçimleriyle eleştiri konusu olan Mustafa Denizli'ye midir bu tepki? Eğer takımdaki isteksizliğin ve huzursuz görüntünün nedeni Mustafa Denizli ise "Beşiktaş ne zaman düzlüğe çıkacak?" sorusunun cevabı da "Teknik heyet değişince" şeklinde özetlenebilir.

Bir diğer bakış açısıyla ödemeleri geciktiren, Ümraniye ile Akaretler arasındaki köprüleri atan, yerli-yabancı ayrımını körükleyen, Nobre gibi bir futbolcuya dünyanın hiçbir yerinde alamayacağı ücretleri öderken geçen seneki şampiyonlukta pay sahibi futbolculara çeşitli sözler verdiği halde sırtını dönen yönetim midir huzursuzluğu yaratan? O halde yukarıdaki sorunun cevabı "Bu zihniyet ve bu yönetim değişince" olur. Vade 1 Şubat sabahıdır.

Elbette bu sac ayağının bir başka unsuru olarak futbolcular da ele alınmalı. Takıma durmaksızın 10 numara takviyesi (!) yapılırken bu görevi üstlenmek durumunda kalan Tello, ücret pastasından incecik bir dilim alabiliyor. Bobo belki Beşiktaş'ı çok seviyor ama aklının bir köşesinde Avenue des Champs-Élysées'de Fransız kahvesi yudumluyor. Bunun yanında takımdaki bazı futbolcular Beşiktaş formasını nasıl giyebildiklerine kendileri bile anlam veremiyor. Öte yandan Ernst gibi bir profesyonel bile üstlendiği sorumluluğun ağırlığından zaman zaman isyan noktasına geliyor. Anlayacağınız, takım içinde de yük eşit olarak dağılmıyor.

Tüm bu saydıklarımızın ışığında, Beşiktaş takımının son maçlardaki görüntüsünü "basit bir form düşüklüğü" olarak nitelendirmek bence biraz işin kolayına kaçmak oluyor. Bu takımın bir problemi var ve problemin halli için 1 Şubat'a kadar geçecek süreç ile sonrası iyi etüt edilmeli. Gözünü aç Beşiktaşlı, teşhisi sen koyacaksın.

Finansal Fair-Play

UEFA Başkanı Michel Platini'nin "Finansal Fair-Play" kriterine uymayan takımlardan olan Liverpool ve Manchester United'ın, Avrupa Kupaları'ndan men edilebileceğini söylemesi deprem etkisi yarattı. Chelsea ve Manchester City kulüpleri de, borçlarını ödemelerine rağmen, riskli durumda bulunuyor. Kulüplerinin borcunun giderek arttığına dikkat çeken UEFA Başkanı, Avrupa'nın önde gelen birçok kulübünün gerekli kriterleri sağlayamayacağını dile getirdi.

Kulüplerin kazandığı miktardan daha fazlasını harcadığını belirten Platini, The Sunday Times gazetesine verdiği beyanatlarda, "Manchester United ve Liverpool, Avrupa Kupaları'ndan men edilebilir çünkü direk kulübün adına gözüken borçları var. Chelsea ve Manchester City'nin de bizim kriterlerimizi karşıladığı söylenemez. Astronomik transferler yaptıktan sonra, sezon sonunda gelen paralarla bu borçların kapatılmış gibi gözükülmesinin önüne geçmek istiyoruz. Bu arada Arsenal için aynı durum geçerli değil. Harcadıklarından çok daha fazlasını kazanıyorlar. Tottenham için de aynısı geçerli" diye konuştu. Bu durumdan zarar görecek kulüplerin sadece İngilizler olmadığının da altını çizen UEFA başkanı, "Böyle bir durumdan sadece İngiliz takımları etkilenecek değil. Avrupa'nın birçok önemli kulübü de bu açıdan sıkıntı yaşayacak. Real Madrid'in ya da Inter'in yeterli koşulları sağlaması mümkün gözükmüyor. Ama henüz bu karar uygulamaya geçmiş değil" dedi.

Mesut Özil hedef tahtasında

Frankfurt karşısında beklenmedik bir yenilgi alarak liderin 10 puan gerisine düşen Werder Bremen'de kulüp menajeri Klaus Allofs'un, aralarında Mesut Özil'in de bulunduğu yıldız oyunculara gözdağı verdiği belirtildi.

Alman Bild Gazetesi'nin internet sitesinde yer alan habere göre, son olarak oynanan Eintracht Frankfurt deplasmanında şok bir yenilgi alan ve lider Leverkusen'in 10 puan gerisine düşen Werder Bremen'de, Klaus Allofs'un adeta ateş püskürdüğü belirtildi. Haberinde, "Klaus Allofs Weder'in starlarıyla hesaplaşıyor" başlığını kullanan Bild, Frankfurt'a beklenmedik şekilde 1-0 yenilen Werder Bremenli oyunculara bugün antrenman cezası verildiğini yazdı ve "Allofs, düğmelerini söküyor" yorumunu yaptı.

Klaus Allofs'un Werder'in yıldız oyuncuları Mesut Özil, Hunt ve Marin'e gözdağı verdiğini yazan gazete, Klaus Allofs'un, "Kötü oyunla rakibe karşı koyamadık. Gücümüzü sahaya yansıtamadığımız takdirde büyük takım olamayız. Bunu yapamadığımızda da bana kimse star oyuncuların varlığından bahsetmesin" şeklindeki açıklamalarına yer verdi. "Werder Bremen'in yıldız oyuncuları elinde tutabilmesi için en azından Şampiyonlar Ligi'ne kalabilmesi gerekiyor" yorumunu yapan Bild, aksi halde yıldız oyuncularını satabileceğini de iddia etti.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016