Emir Timur’un ülkesi: Özbekistan

Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA
Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA DIŞ POLİTİKANALİZ [email protected]

Uluslararası ilişkiler alanında çalışıyorsanız yaptığınız yorum ve öngörülerin doğruluğu için araştırdığınız bölgeleri ve ülkeleri tanımanız gerekiyor. 1990’lardan beri Asya üzerine çalışan biri olarak coğrafyanın büyük kısmını görme şansım oldu. Kalan eksikler içerisinde en önemli ülke ise Özbekistan’dı.

Bu eksikliğin benden kaynaklanan nedenleri olsa da madalyonun diğer bir yüzü de var. Türkiye, Özbekistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke oldu. Böylece Sovyet Dönemi’nde neredeyse “olmayan” ilişki tekrar kuruldu. İki ülke arasında ilişkiler Muhalif Özbek lider Muhammed Salih ve arkadaşlarının Türkiye’de bulunması nedeniyle 1993 yılında itibaren bozulmaya başladı. Özbekistan’da 1999’da yaşanan bombalama eylemleri sonrası iade krizi işin tuzu-biberi oldu. Bu da ülke üzerinde araştırma yapmayı zorlaştırdı. Bu konulara yazımın diğer bölümlerinde detaylı değineceğim.

Türkistan’ın büyük gücü

Özbekistan Türkistan’ın nüfus olarak en büyük ülkesi. Nüfusu 37 milyona dayanmış durumda. Diğer Türk Cumhuriyetlerindeki Özbek nüfus dikkate alındığında bölgenin dörtte biri köken olarak Özbek. Özbekistan nüfusunun %63’ü 30 yaş altında. Bu durum nitelikli iş gücünü artırmakla beraber toplumsal sorunların anlık alevlenmesini sağlayabilecek bir potansiyele de sahip.

Özbekistan, altı UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras listesine ve dört önemli UNESCO Dünya Mirası listesine ev sahipliği yapmakta. Büyük liderlerin, önemli bilim ve din adamlarının ülkesi.

Ülke, Timur’dan Babür’e, Muhammed el-Harezmi’den Ahmed el-Farghani’ye, Maturidi’den Nakşibendi’ye, İbn Sina’dan Biruni’ye, Uluğbek’den Ali Kuşçu’ya, Ali Şir Nevai’den Horezmi’ye uzanan bir kaynak çeşitliliğine sahip.

Düzen ülkesi Özbekistan

Semerkant’a bilet alırken dikkatimi çeken Türk Hava Yollarının Özbekistan’ın 7 iline uçması oldu. Uçağa gittiğimizde ise tek bir koltuğun bile boş olmadığını gördük. Aynı durumla dönüşte de karşılaştık. Özbekistan’da konuştuğumuz kim varsa Türkiye’ye olan talebin fazlalığından bahsetti.

Gezimizin planlayıcısı sevgili öğrencim İsmail Polat. Polat, “Özbekistan Birinci Cumhurbaşkanı İslam Kerimov: Milli İdeolojinin Oluşumu” kitabının yazarı. Bölgeyi ve ülkeyi çok iyi bilen genç bir akademisyen. Türk akademisinin nedense uzak durduğu bölgeyi çalışan bir genç kuşak yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Bu durum halkların birbirini anlamasını kolaylaştıracak bir unsur. Diğer yandan bölgenin Türkiye’de doğru anlaşılmasını sağlaması açısından da önemli.

Özbekler misafirleri evlerinde ağırlamayı çok seviyor. İsmail ile gelen Sehruh bizi Semerkant yakınlarındaki köylerinde kahvaltıya davet ediyor. Davete icabet edilir diyerek tüm yorgunluğumuza rağmen gidiyoruz.

İlk defa bir Türk Cumhuriyetine gelen eşim “ben Sehruh’un konuşmasını anlıyorum” derken şaşkınlığını gizleyemiyor. Gülüyorum ve “hoş geldin Türk dünyasına “diyorum. Rusça konuşmadıkları müddetçe her cümleyi %60 anlarsınız. Latin harfleriyle Özbekçe yazıldığında okuyup anlamamanıza imkân yok. Bu da ilişki kurmak için yeterli oluyor.

Sehruh’un ailesi tarımla uğraşıyor. Çok geniş meyve ve pamuk tarlaları var. Özbekistan gerçek bir meyve bahçesi. Her meyvesi ayrı bir lezzet. Bu lezzeti doğal üretime bağlamaktan başka bir seçenek bulamıyorum. Bizi birazda çocukluğumuzun geçtiği 70’ler Türkiye’sine götürüyor. O zamanlardaki meyve tatları aklımıza geliyor, şeftaliyi ısırırken. Kavunu hiç konuşmayalım. Gerçekten inanılmaz. Meyveleri tattıkça Türkiye’de niye bu lezzeti bulamıyoruz sorusundan kendimizi uzak tutamıyoruz.

Özbekistan’da şehirciliğin doğru geliştiği söylenebilir. Geniş ve düz caddeler dikkatimizi çekti. Trafik düzenli. Şehirler çok temiz. İnsanlar sokağa saygılılar. Sokakta sigara içene, yere çöp atana rastlamadık desem yanlış olmaz. Aklıma Bolu Belediyesinin sokağı kirletenlere yönelik ceza kararı geldi. Özbekistan’ı gördükten sonra bu kararı yürekten destekliyorum.

İstanbul’da taksi sorununun nasıl çözüleceği tartışmaları ve aranan yöntemler tartışılırken örnek olarak Özbekistan alınmalı. Arabanız varsa ve ilgili kurumdan taksicilik belgesi alırsanız bu işi yapabiliyorsunuz. Her şey bir uygulama üzerinden yapılıyor. Araçlar niteliklerine göre fiyatlandırılıyor. İstediğiniz konfora bağlı araç seçiyorsunuz. Gideceğiniz yere ödeyeceğiniz ücret önceden belli. Bu arada taksi ücretlerini hiç sormayın. Gezerek gitmek adına Semerkant’tan Taşkent’e taksi ile gittik, 305 km, 1,340 lira ödedik.

Restoranların temizliği konusunda hiçbir problemle karşılaşmadık. Ancak hizmet sektöründe çalışanların hizmet içi eğitimlerinin yetersizliği gözümüze çarptı. Bir de tuvalet sorunu var. Gördüklerimiz içerisinde tenkit edeceğimiz belki de tek konu. Benzin istasyonlarından restoranlara, umumi yerlerden otellere hemen hemen aynı sorunla karşılaşabiliyorsunuz.

Halkın toplumsal yaşama yönelik davranışlarında oluşturulan güvenlik yapısının mı yoksa geçmişten bugüne yansıyan bir yönetim baskısının mı olduğu tartışmalı bir konu. Keza baskı altında yaşamaya alışmış toplumlarda baskı azalsa bile kendi kendilerini ve birbirlerini denetleme devam eder. Diğer bir tabirle koyulmuş kurallar esnese bile aynı sertlikle uygulanmaya devam edilir.

Semerkant mutlaka görülmeli

Emir Timur, kendi adıyla anılan büyük Türk Cihan Devletini coğrafik olarak tanımlamaya çalışırsanız karşınıza Moskova önlerinden Delhi’ye, Çin Seddi’nden Ege Denizi’nin kıyılarına kadar çok geniş bir alan çıkar.

Semerkant, Emir Timur’un başkenti. “Mükemmel” ifadesi şehri tanımlamaya yeter mi? emin değilim. İlber Ortaylı hocanın ifadesiyle ölmeden önce muhakkak görülmesi gereken ilk 10 yerden biri.

Semerkant’ta o kadar çok tarihi, kutsal ve dini yerler, müzeler var ki üç gün zaman ayırmamız gerekti. Registan'ı hem gündüz hem gece ziyaret etmek gerek. Üç medreseden oluşan bu yapıda mozaikler ve çiniler sizi farklı bir dünyaya götürüyor. En çok dikkati ise motiflerde fazlasıyla kullanılan Türklerin rengi “turkuaz” çekiyor. Gerçekten göz alıcı.

Özbekistan’da Emir Timur’un üç devasa heykeli imparatorluğunun görkemini yansıtır şekilde yapılmış. Semerkant’taki son olanı tahta oturur vaziyette. Rivayet odur ki tamam artık cihana hakimiyeti tamamladım ve tahtıma oturdum anlamı taşıyor.

Modern bir başkent

Taşkent, Ruslar tarafından inşa edilen bir geçmişe sahip. 1966 yılında büyük bir deprem felaketinin yaşandığı kent neredeyse yeniden inşa edilmiş. Birçok tarihi eseri içerisinde barındırıyor. Semerkant kadar gezeceğiniz tarihi yer mevcut. Özellikle Emir Timur Müzesi görülmeli. Gerçekten güzel tasarlanmış.

Gezmeye başladığınızda başkent olmasının tüm unsurlarını görmekle birlikte trafiğin rahatlığı ve insanların trafikte birbirine olan saygısı hemen dikkatinizi çekiyor. Korna sesi duymadık desem yeridir. Güvenlik sizi rahatsız edecek kadar sıkı. Gittiğiniz her yerde kapıda silahlı polis ve askerler, içeride ise yine dolaşan birçok güvenlik birimiyle karşılaşıyorsunuz. Bunu Özbekistan’ın her noktasında görmek mümkün.

Taşkent’te ülke içerisindeki büyük pilav rekabetine de tanık oluyoruz. Semerkant pilavı mı, Taşkent pilavı mı daha lezzetli. Ben tarafsız bir kişi olarak oyumu Taşkent’ten yana kullandım. Semerkant’ta gidemediğimiz halk pazarlarına Taşkent’te gitme şansı yakaladık. Hanımlar muhteşem desenli yerel kıyafetlere odaklanırken biz kuru yemişlere yöneldik. Kadın-erkek farkı bu olsa gerek. Badem, ceviz ve bal üçlüsü gerçekten alınıp Türkiye’ye getirilecek bir lezzete sahip. Bavulda bizim de bir kendi alanımız olsun değil mi?

Özbekistan’daki diğer şehirlerde İstanbul benzeri bir dikey mimari görmek zordu. Özbekler "şehirlerini gökdelenlere boğmak" için çalışmamışlar diye düşünürken Taşkent’in bazı bölgelerinde gördüklerimiz o imkânı yeni elde ediyorlar dedirtti. Üzülmedik desek yalan olur.

Semerkant’ta olduğu gibi Taşkent’te de gezerken kuş sesleri çok dikkat çekici. İnsana huzur veriyor. Sokaklarda kedi-köpeğe rastlamadığınıza şaşırırsınız. Onlar olmayınca kuşların bir yaşam alanı bulduğunu düşündük.

Tatyana Kerimova, ilk Cumhurbaşkanı İslam Kerimov’un eşi ve ilk ‘first lady’

Tatyana Kerimova, Özbekistan’ın ilk Cumhurbaşkanı İslam Kerimov'un eşi, ilk “first lady”. Yüzünde bir devlet yaratmış liderin eşi olmanın gururu okunuyor. Kolay değil anne olmanın yanında bir devletin sorumluluğunu almış bir liderin eşi olmak.

Tatyana hanım İslam Kerimov’un çalışma ofisinin müze haline getirilme sürecinde büyük destek vermiş. Özbekistan Cumhuriyeti’nin tarihini yansıtan muhteşem bir eser olmuş. Resmi açılışı yapılmamış müzeyi bizzat kendisi gezdirdi. Gezi sırasında en heyecan verici şey yaşananlara bire bir şahit olmuş bir kişiden olayları dinlemekti. Bir akademisyen için bulunmaz bir fırsattı. Şaşırdığım en önemli olay ise Tatyana hanımın arşivciliğiydi. Müzeye konulan her özel parça bu arşivciliğin sonucu. Kendisine bunu nasıl başardınız diye sorduğumda “hiçbir şeyin unutulmasını istemedim” yanıtını aldım.

Müzenin benim için en önemli yanı ise İslam Kerimov’un biyografisinin Özbekistan’ın bağımsızlığıyla ne kadar özdeşleştiğiydi. Gün ve gün yaşananlardan çıkardığım sonuçlardan biri bu oldu. Kerimov halkını ve bölgeyi iyi tanıyan bir liderdi. Onun bu özelliği, jeopolitik anlamda çetin bir coğrafyada, iç ve dış etkilerin yoğun olduğu bir ortamda bir cumhuriyet yaratmasını sağladı.

Milli kimliğin oluşturulması

Özbekistan’daki uluslaşma süreci, Eric Hobsbwan’un “milliyetçilik milletlerden değil milletler milliyetçilikten ortaya çıkar” tezini doğrular bir şekilde gerçekleşmiş durumda.

Özbekistan’ın Sovyetler Birliği sürecinde yaşadığı deneyimlerin bağımsızlık sonrası ulus inşasında önemli etkileri vardır. Keza Özbekistan’da ulus inşasını yapılandıran ve yeni devleti şekillendiren kadrolar başta İslam Kerimov olmak üzere Sovyetler Birliği döneminin kadrolarıdır.

Özbekistan’ın diğer Türk devletlerine kıyasla daha homojen bir demografik yapıya sahip olması ve tarihi karakterlerinin fazlalığı ulus inşası sürecini kolaylaştırmıştır.

Özbekistan’ın bağımsızlık sonrası ulus inşa süreci Özbek ulus kimliğini, tarihini ve değerlerini temel alan bir çerçevede gelişmişti. Bu coğrafya için yeni bir şey değildir. Timur devleti sonrası oluşan Buhara, Hokant, Hive Hanlıkları Rus işgaline uğrayana kadar siyaset ve devlet işlerinde Timur’un mirasına sadık kalmıştı. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla yeni bir devlet olarak ortaya çıkan Özbekistan da öze dönme siyasetini yine Timur’un mirası üzerinden ortaya çıkarmaya çalışmakta.

İslam Kerimov, “Özbekistan 21. Yüzyılın Eşiğinde” kitabında tarihi, milletin gerçek terbiyecisi olarak tanımlar ve yeni vatandaşlık şuurunu şekillendirmekte, ahlaki terbiye ve ibret kaynağına dönüştürmede ata tarihine vurgu yapar.

Nitekim Kerimov’un Sovyet sonrası milli kimlik oluşumunda kullandığı en önemli argüman Timurlenk olmuş. Ülkenin her yerinde yer alan Timurlenk heykelleri ve görselleri bunun en açık kanıtı. Unutmamak lazım ki bu meydanlarda Rus Çarlığı’nın ilk Türkistan Valisi von Kaufman’ın, Stalin’in ve Marks’ın heykelleri yer almaktaydı.

Timurlenk’in “Biz kim Melik-i Turan, Emir-i Türkistan’ız, Biz ki milletlerin en kadimi ve en ulusu Türk’ün Başbuğuyuz!” sözü Özbekistan milli kimliği için yol gösterici olmuş. Bunun yanında Timur’un ele geçirdiği coğrafyalardaki âlim, bilim adamı ve sanatkârları başkenti Semerkant’a göç ettirmesi ve Mâverâünnehir bölgesinin kültürel ve sosyal gelişimine yaptığı büyük katkı da yeni milli kimlik oluşumunun önemli bir parçası haline getirilmiş. Bağımsızlıkla birlikte geliştirilmeye çalışılan millî kimlik bu tarih anlayışından güç almakta.

Şavkat Mirziyoyev liderliğindeki yeni dönemde de bu millî ideoloji ve tarih yaklaşımı devam ettiriliyor. Mirziyoyev döneminde milli kimliğin oluşturulmasında daha fazla vurgu yapılan diğer bir olgu ise “Ceditler” hareketi.  Cedit hareketi Türkistan coğrafyasının kalkınmasına, bölgede eğitimin ve bilimin gelişmesine büyük bir katkı sağladı. Ceditlerin cehalete ve geri kalmışlığa karşı ilimi öne çıkarması toplumun bakış açısını ve yaşam tarzını değiştirmek amacıyla ülkede yeni usul okul, tiyatro, kütüphane ve yayınevleri açtığı, gazete ve dergiler yayımladığı, gençleri eğitim almak üzere gelişmiş ülkelere gönderdiği vurgusu yeni kimliğin oluşumun fikir temeli niteliğinde.

Özbekistan için millî kimlik meselesi günümüzdeki sorunlar karşısında istikrar sağlamaya çalışan bir millî ideolojinin uzantısı gibi. Özbekistan, Mirziyoyev liderliğindeki yeni dönemde de bu millî ideoloji ve tarih yaklaşımını devam ettiriyor.

Özbekistan’da gittiğimiz her tarihi mekânda gruplar halinde gezen gençleri görmemiz tesadüf değil. Yalnızca gençler değil yaşlıların oluşturduğu gruplarda dikkat çekiciydi. Buna milli ideoloji oluşturmanın ve tarih yaklaşımını yaratmanın başarısı diyebiliriz.

Özbekistan bir Afganistan olabilirdi

Sovyetler Birliği öncesi bölgeye baktığımızda Hanefî Matüridî eksende bir dinî anlayışı görürüz. Sovyet döneminde yaratılan dinî boşluk, sonrasında Orta Doğu kökenli köktendinci akımlarca doldurulmak istenmiştir. Bu akımların beyan ettikleri amaçları Çin’in Uygur Sincan Özerk Bölgesi de dahil olmak üzere tüm Türkistan’ı kapsayan şeriat temelinde bir İslam devleti kurmaktır.

Bu akımların geneli de Selefi-Vahhabi felsefesiyle şekillenmişlerdir. Bu şekillenme, Özbekistan için bir tehdit olarak algılandığı noktada devlet müdahalesi gerçekleşmiştir. Başta Özbekistan İslami Hareketi olmak üzere bölgedeki cihatçı örgütlerin Özbekistan sınırlarından uzak tutulması Özbekistan’ın dış politikasının temel önceliklerinden olmuştur.

Burada eklememiz gereken konu ise köktendinci örgütlerin, ülkedeki otoriter yönetimin uygulamalarını İslam’ı siyasallaştırmak için kullandıklarıdır. Buna ülkede izlenen otoriteryan politikaların etkisi de vardır. Keza bu örgütler, otoriteryan politikaları sosyo-ekonomik ve kültürel bazda kitleleri marjinaleştirmekte kullanmıştır.

Özbekistan’ın dış politikasında köktendincilikle mücadeleyi etkileyen önemli hususlardan birisi 2005 yılında yaşanan Andican olayları olmuştur. Yaşanan olayları bir ayaklanma olarak değerlendiren Kerimov yönetimi olayları şiddetle bastırmış ve yaşanan olaylar Batı basınında sert bir şekilde eleştirilmiştir.

Olayların hemen sonrasında yazdığım makalede Batı’nın eleştirilerinde haklılık payı bile olsa Sovyet sonrası demokrasiye geçiş süreçlerini bölge için doğru değerlendiremediğini yazmıştım. Keza bu süreç her ülkenin kendi iç dinamiklerinin şekillendirmiş olduğu iktisadi ve sosyal konulara göre farklılık gösterir ki Özbekistan’da da bu gerçekleşti.

Kerimov yönetiminin o günkü sert müdahalesi yalnızca Özbekistan için değil bölge için önemlidir. O dönem köktendinci örgütlerin ülke yönetimini yıkacak bir güce sahip olması domino etkisi yaratarak Kırgızistan ve Tacikistan’a da sıçrayabilirdi. Daha iddialı olarak Özbekistan’ı Afganistan haline getirebilirdi.

Şavkat Mirziyoyev dönemi; Reform, reform, reform

Özbekistan’da Kerimov sonrası en kötü senaryo göreve gelen yeni yönetimin bir otorite boşluğu yaratabileceği ve ülkede bir kaos ortamının yaşanabileceğiydi. Diğer önemli sorulardan bir tanesi Kerimov’un belirlediği güvenlik ve dış politika çizgisinin takip edilip edilmeyeceğiydi. Bu olmadı. Kerimov’un 13 yıl Başbakanı olan Mirziyoyev, Kerimov’un partisinden aday olup seçimi kazandı.

Mirziyoyev, Cumhurbaşkanı olarak seçilmesiyle beraber geçmişi yok saymadan hem iç politikada hem dış politikada birtakım reformlar başlattı. İlk etapta “2017-2021 yıllarında Beş Öncelikli Alanda Gelişimin Eylem Stratejisi” kabul edildi. Belgede ülkenin sürdürülebilir gelişimi için yeni fikir ve ilkelerin geliştirilmesi ve uygulanması kabul ediliyor.

Bu bağlamda Kerimov döneminde çok sıkı bir şekilde kontrol altında olan döviz piyasasının liberalleşmesi, işletmelerin denetimi, çiftçilere yönelik gelir düzenlemeleri, halk ile diyaloğun geliştirilmesi, halkın rahatsızlık duyduğu kurumlarda yapısal değişiklikler yapılması ve basına daha fazla özgürlük önemli reformlar olarak karşımıza çıktı. Bir nevi toplum-devlet arasındaki ilişkiler iyileştirilmiştir.

Özbekistan’da konuştuğumuz insanlar Mirziyoyev dönemini çok daha yumuşak bulduklarını söylediler. Mirziyoyev’in halk ile diyaloğunun çok daha sıcak olduğuna dem vurdular. Bir taksicinin “Kerimov zamanında televizyonlarda yalnızca Kerimov’u dinlerdik, Mirziyoyev onu bile diğer politika yapıcılarıyla paylaşıyor” cümlesi önemli.

Fergana’da görüştüğümüz Özbekistan vatandaşı Ahıska Türkleri de Özbekistan’da yaşamanın diğer bölge ülkelerinde yaşamaktan çok daha özgürlük içerdiğinden bahsettiler. Önemli bir tespit. Gittiğimizde bağımsızlık bayramı gösterileri vardı ve Özbekistan’daki tüm halklar beraber kutluyorlardı.

Mirziyoyev, Özbekistan Anayasası'nın değiştirilmesi konusunda önemli bir çalışma yaptırdı. Bu çalışmaya Türkiye uzmanlarıyla büyük destek verdi. Değişiklikler konusunda vatandaşlardan gelen geri bildirimler dikkate alındı.

Eklenen ve değiştirilen maddelere bakıldığında anayasada %92'nin üzerinde değişiklik yapıldı. Yeni anayasada temel hak ve özgürlüklerde kapsamlı adımlar atılıyor. Birey-toplum-devlet ilişkileri yeniden şekillendiriliyor.

Mirziyoyev’in dış politika ve güvenlik konularında Kerimov ekseninde bir dış politika geliştirdiği düşünülse de bu dönemde uluslararası ilişkilerin en önemli aracı olan diplomasinin daha etkin kullanıldığı görülmektedir.

Mirziyoyev’in, ilk resmi ziyaretlerini bölge devletlerine gerçekleştirmesi Kerimov’un bölge ülkelerine yönelik sert yaklaşımlarının aksine komşularla olan sorunları çözme niyeti olarak görülmeli. Özbekistan’ın 2019 yılında Türk Keneşi’ne üyeliği bu politikanın bir yansıması olmuştur. Dolayısıyla diğer döneme göre en önemli fark Mirziyoyev dönemi çok sayıda alana yansıyan reformların bölgesel entegrasyonu güçlendirmiş olduğudur.

Gördüklerim, duyduklarım Mirziyoyev’in kendi otoritesini sağlamlaştırdıkça daha reformist davranabileceği düşüncesi yarattı. Keza ülkenin dış yatırımlara verdiği devlet güvencesi açılımı bu reformları daha da hızlandırabilir.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta Türkiye’nin 1980’lerin ortasında düştüğü sınırsız açılma anlayışından uzak durulması. Çin modeli önemli bir örnek. Devlet eliyle liberal ekonomik politikaların uygulanarak ve sindirilerek bir açılım yaratılması.

Yatırımlara açık bir ülke

Özbekistan pamuk üretiminde dünyada 6’ncı, doğalgaz üretiminde 19’uncu, uranyum rezervleri açısından ise dünyada 5’inci sırada. Özbekistan’ın altın rezervleri dünyada 14’üncü sırada yer bulurken ülke altın üretiminde dünyanın 9’uncu sırasında yer alıyor. Bu kaynakların uluslararası anlamda değerinin ağırlığı tartışılmaz ki bu da ülkeyi doğal kaynak açısından önemli kılıyor.

Ülke ile ilgili 2023 verileri incelendiğinde Özbekistan’ın ihracatında birinci sırayı altın ihracatı nedeniyle %46,3 ile İsviçre alırken O’nu %15 ile İngiltere ve %9,3 ile Çin takip ediyor. Türkiye ise Kazakistan’ın arkasından %6,8 ile beşinci sırada. İthalat sıralamasında ilk sırayı %43,5 Çin alırken, sırasıyla Kazakistan %11, G.Kore %8,3 ve Türkiye %6,6 ile gelmekte.

Mirziyoyev yönetimi, 2017 yılından itibaren dış yatırıma yönelik önemli teşvikler verdi. Bunun yanında özel mülkiyeti korumaya yönelik değişiklikler yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Ülkede hali hazırda 14.000’in üzerinde yabancı şirket bulunuyor. Yabancı şirketlerin ülkelere dağılımına bakıldığında Rusya, Türkiye ve Çin ilk üçü oluşturuyor.

Diğer yandan ülkede kur istikrarlı bir şekilde seyretmekte. Bankacılık sektörü uluslararası finans piyasalarına uygun durumda. Özbekistan bir uluslararası transit ülkesi durumunda. Havacılık sektörü gelişmeye açık. Ülke içerisinde gerek mal ve gerekse insan taşımacılığında kullanılan gelişmiş bir demiryolu ağı var.

Ülkedeki 24 Serbest Ticaret Bölgesi yabancı yatırımcılar için bir fırsat. Bu bölgeler sektörlere göre hizmet veriyor. Yatırım miktarlarına bağlı olarak 3 ile 10 yıllık bir süre için yatırımcılara hükümet tarafından vergi ve gümrük muafiyeti getiriliyor.

İsmail Polat, yatırım için yenilenen kentler nedeniyle, inşaat sektörünü ön plana çıkarırken, yine bu sektörle bağlantılı arazi satın alınmasını tavsiye ediyor. Polat, sağlık sektörünün Özbekistan’da hala gelişmesi ve bu sektöre yapılacak yatırımın önemli getirisi olacağı üzerinde duruyor. Tabii ki pamuğun olduğu yerde tekstil sektörünü de unutmamak lazım. Bu sektörde Türkiye’den gelen yatırımcılar ön planda.

Otomobil ithalatında Çin’in payı yüzde 80’e dayandı

“GM Özbekistan” “Özbek UzAvtosanoat” ile Amerikalı General Motors şirketi arasında kurulan bir ortak girişim. Özbekistan General Motor’un hisselerini 2019 yılında satın almış ve şirketin ismi "UzAuto Motors" olarak değiştirilmiş. Şirketin ürettiği araçlar sadece iç piyasada tüketilmiyor, Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerine de ihraç ediliyor.

Taşkent dışındaki şehirlerde nereye baksanız Chevrolet görürsünüz. Hatta beyaz rengin dışında bir araç görmek çok zor. Neden hep beyaz üretildiğine bir anlam veremedik. Bizi gezdiren taksici gülerek yavaş yavaş farklı renklerin de geldiğini söylüyor.

Taşkent’te durum değişti. Hem renk hem de marka açısında farklı arabaları gördük. Azerbaycan’da olduğu gibi Çin’in Özbek piyasasına saldırgan girişine tanık olduk. Çin'in toplam otomobil ithalatındaki payı 2022 yılında %36,8'ken 2023 yılında %79,3'e yükselmiş. Bu gelecekte büyük bir rekabetin habercisi. Bir de Özbekistan için önemli bir ülke G. Kore’yi unutmamak lazım. Onlarda bu rekabetin üçüncü ayağı olabilirler.

Darısı Togg ile Türkiye’nin başına diyoruz.

Karabağ Savaşı Türkiye’ye bakışı değiştirdi

Kerimov, bağımsızlık sonrası ilk olarak Türkiye’ye ziyaret etmişti. Kerimov Türkiye’ye yaptığı ziyarette Atatürk’ün Türkiye’de başardığını Orta Asya’da başarmayı umduğunu söylemişti. Burada anlatılmak istenen Türkiye’nin yol göstericiliği değil, “rol model” görülen Atatürk Türkiye’si ile iş birliği kurma niyetiydi.

Bağımsızlığın ilanıyla beraber kurulan ilişki birçok Özbek öğrencinin Türkiye’de eğitim görmesini sağlamıştı. İki ülke arasında ilişkiler Muhalif Özbek lider Muhammed Salih ve arkadaşlarının Türkiye’de bulunması nedeniyle 1993 yılından itibaren bozulmaya başladı.

Salih, sonrasında Türkiye’den sınır dışı edilse de Türkiye’deki muhalif Özbeklerin rejimi düşürmeye çalıştığı, Türkiye’de eğitim gören öğrencileri manipüle ettikleri sürekli iddia edildi.

Buna rağmen ilişkiler ağırda olsa ilerlerken, 1999’da Kerimov’a yönelik bombalı suikast ve darbe girişimine bir Türk vatandaşının adı karışıp, bir de bombalamaları gerçekleştirenlerden iki kişi İstanbul’da ele geçirilip, iadelerinin yapılmaması ortalığı daha da karıştırdı. Özbekistan Türkiye’de eğitim gören tüm Özbek öğrenciler geri çağırmakla kalmadı, Türk vatandaşlarına uygulanan serbest vize rejimini kaldırdı. Bu olaylar sonrası Kerimov “artık Türkiye’yi değil Çin’i örnek olarak aldıklarını” açıkladı.

BM’nin 2005 yılındaki Andican Olayları sonrası hazırladığı kınama metnine Türkiye’nin de imza atması Kerimov hükümetinin hoşuna gitmedi. Sonrasında kurulan ilk ilişki ancak Soçi Kış Olimpiyatları sırasında oldu. Erdoğan, 2003 yılının ardından ilk kez Kerimov ile görüştü. Bu süreçte bazı anlaşmalara imza atılsa da siyasi sebepler her zaman ilişkiler önünde engel oluşturdu.

Kerimov sonrası ilişkilerde ivmelenme gözle görülür seviyeye yükseldi. Mirziyoyev’in 2017 yılında Türkiye’ye gerçekleştirdiği resmi ziyaret, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni sayfanın başlangıcı oldu. İki ülke, ilişkilerini stratejik ortaklık düzeyine çıkarma konusunda ortak bir bildiri imzaladılar. Bundan sonraki süreç ilişkilerin çok daha kuvvetlendiği bir yapıya büründü.

Bu kuvvetli yapının ekonomik ilişkilerde büyük etkiler yaptığını görüyoruz. Türkiye ve Özbekistan arasında 2002 yılındaki ticaret hacmi 169 milyon dolar seviyesindeyken, 2023 yılı itibarıyla bu rakam 3,08 milyar dolara ulaşmış ve bu, yaklaşık 20 katlık bir artış anlamına gelmekte.

Rakamlardan kendimizi kurtararak, bizim için en güzel nokta, Türkiye’den geldiğimizi söylediğimizde karşılaştığımız durumdu. Birçok farklı ülkeden gelen on binlerce turistin yanında Türkiye’den gelen birisine gösterilen sıcak ilgi sizi fazlasıyla ısıtıyor.

Karabağ zaferinde Azerbaycan-Türkiye iş birliği diğer Türk Cumhuriyetlerinin sorunlarının çözümü yönünde rol model oldu. Özbekistan'ın Karabağ'da tam teşekküllü bir okul yaptırması bu yeni paradigmanın bir ürünü.

Taşkent’te görüştüğümüz vatandaşlarımız Karabağ Savaşı sonrası ülkedeki Türklük bilincinin giderek yükseldiği üzerinde durdular. Türkiye algısı da çok daha olumlu hale gelmiş. Kerimov’un Türkiye’ye yaptığı ilk ziyarette sarf ettiği “eğer Türkiye bize destek olursa, Özbekleri bundan sonra kimse boyunduruk altına alamaz......” sözü halkın gözünde gerçeğe dönüşmüş durumda.

Tatil planlarınıza Özbekistan’ı ilave edin

Özbekistan’da bizler için dil sorunu yok. Uğradığınız her yerde Anadolu Türkçesi konuşan kişilerle karşılaşıyorsunuz. Türkiye’yi birçok insan görmüş. Çikolata dükkanındaki satıcı kadın eşime size sarılıp, Türkiye’nin kokusunu almak istiyorum, çok özledim diyerek bizi ağırlarken, restoranda Türkçe konuştuğumuzu gören garson kız “sizde Yasak elma dizisi bitti mi?” diye sorarken aynı ırkın ve medeniyetin parçası olduğunuzu daha iyi anlıyorsunuz.

Tarihi, doğal güzellikleri, yemekleri, sıcak kanlı insanlarıyla Özbekistan her zaman tercih edilecek bir ülke. Tatillerde batıya gitmek yerine öncelikli olarak Özbekistan'ı tercih edebilirsiniz.

Taşkent’ten ayrılırken gördüklerimiz 10 yıl sonraki Özbekistan’ın çok daha gelişmiş bir ülke olacağını düşündürdü. Bunun gerçek olmaması için hiçbir neden yok. Tek yapılması gereken genç nüfusu doğru eğiterek yönlendirebilen, mevcut zengin kaynakları halk için kullanan, girişimciliği ve yatırımları teşvik eden kısacası gelişimi halkla beraber yaratabilecek bir politikanın sürdürülebilir olması… 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ortak Türk Alfabesi 19 Eylül 2024
Ayşe hâlâ tatilde 19 Temmuz 2024