Emeğin değeri
GENÇLER NE İSTİYOR?
Zaman zaman derslerde öğrencilere sorarım. Yine sordum: “Bir işten ne bekliyorsunuz? Sizi bir işte ne motive eder?” Bir genç cevap verdi: “İyi maaş,” dedi. Bu, beklediğim bir cevaptı. Gençlerin bu açıksözlülüklerine hayranım. Lafı fazla dolandırmadan konuşmalarını seviyorum. “Peki, daha başka?” diye sorumu sürdürdüm. Genç, “Çalışma saatleri az olsun” dedi. Eğer bu aldığım cevap tek kişiden çıksa idi, yazmaya değer bulmayacaktım. Ama zamane gençleri arasında bu düşünce epey yaygın olduğu için bu hafta bu konuya değinmek istedim. Çok para, az iş istiyorlar.
ŞİİR VE PARA
Gençliğimde çok hoşuma giden bir fıkra vardı. Çocuk üniversiteyi bitirmiş. Babası sormuş “Okulunu bitirdin. Ne yapacaksın oğlum?” Çocuk “Şiirle uğraşacağım” demiş. Babası, hayal kırıklığına uğramış bir sesle şöyle demiş “Ama şiirde para yok ki oğlum.” Çocuk cevap vermiş “Ama parada da şiir” yok... Gencin verdiği cevap, o gençlik romantizmi içinde çok hoşuma giderdi. Ama yaşamda paranın önemli bir yeri olduğunu zaman içinde anlıyorsunuz. Parada da şiir var ve şiir gibi para kazananlar da var. Şimdiki gençliğin bu gerçeği erken yaşta kavramış olmaları güzel, çok para düşlemeleri normal.
AZ İŞ
Az çalışmak da ayrı bir düş. Uzun dönemli bir hayal. İlk çağın avcı insanları karınlarını doyurmak için bile saatlerce uğraşıyorlarmış. Uygarlık geliştikçe çalışma saatleri azalmış. İleride daha da azalacak. Az çalışmak, bir tercih. Az çalışmak ve günün kalan saatlerinde, Orhan Veli’nin Dalgacı Mahmut’u olmak: “ İşim gücüm budur benim, Gökyüzünü boyarım her sabah... Deniz yırtılır kimi zaman, Bilmezsiniz kim diker; Ben dikerim” demek. Bu da mümkün ve romantik bir düş.
SORUN NEREDE?
Bu iki kavram, çok para ve az iş, ayrı ayrı çok güzel. Ancak, sorun ikisi birlikte düşünülünce ortaya çıkıyor. Çünkü, az çalışarak çok para kazanmak her kula nasip olacak bir şey değil. Bugünün dünyasında bunu gerçekleştirmek için, ciddi bir birikiminizin olması gerekiyor. Bir gencin, bu birikimi kendisinin yapmaya daha fırsatı olamaz. Bunu sağlayacak olan ya aileden gelen bir birikimdir ya da birikimli birisi ile yaşamını birleştirmesidir.
Aileden gelen veya hayat arkadaşlığı dolayısıyla elde edilecek bir varlık olmadığı durumlarda, para kazanmak için geriye kalan seçenek, çalışmaktır. O zaman kişi, beşeri sermayesinin kirasını kazanacaktır. Bu kazancın yüksek olması için de iki koşul gerekir: Çok çalışmak ve güçlü bir beşeri sermaye. İşte “az iş” özlemi, bu iki koşulla da çelişmektedir. Öylesine zorlu bir dünyada yaşıyoruz ki kimse kimseye az çalışsın diye çok para ödemiyor. Öte yandan, beşeri sermayeyi artırmak da ciddi bir iş, çok iş.
ÖZLEMİN KAYNAĞI
Peki, gençlerin bu “çok para, az iş” özlemi nereden gelmektedir, kaynağı nedir? Bunun birçok nedeni olabilir. Ama en önemli nedenin, yetiştirilme tarzı olduğunu düşünüyorum. Emeğin değerini bilmeden, âdeta bir ipek kozası içinde yetiştiriliyorlar. Anne ve babalar, özellikle de anneler, çocukları için saçlarını süpürge ediyorlar. Onların ellerini sıcak sudan soğuk suya değdirmiyorlar. Ne isterlerse her şeyi önlerine seriyorlar; olanaklarını sonuna kadar zorluyorlar. Bu, doğal bir içgüdü. Ancak çocuklar bu süre içinde tüm dünyayı böyle algılıyorlar. “Armut piş, ağzıma düş” pozisyonunu sürekli hâle getiriyorlar. Her şeyin bir emek karşılığı olduğu gerçeğini kavramadan büyüyorlar. Gerçekçi olmayan hayallere kapılıyorlar. Ailenin ipek kozasından çıkıp hayatın acı gerçekleri ile karşılaşınca da uyum sorunu yaşıyorlar. Yıkılan hayallerinin mutsuzluğunu çekiyorlar.
SONUÇ
Çocuklarımıza öğreteceğimiz en değerli şey, emeğin değeridir.