Elmaslı bir yazı…
“Dünyanın en büyük beşinci elması olduğu düşünülen 910 karatlık elmas, Afrika’nın güneyinde yer alan Lesotho’da bulundu. En berrak renge sahip bu işlenmemiş elmasın değerinin 33 milyon euro olduğu tahmin ediliyor.”
Geçtiğimiz günlerde gazetelerde okuduğum bu haber, bende o kadar çok çağrışım yarattı ki, birkaçını olsun burada yazmak istedim:
Doğrusu, ilk aklıma düşen, Pembe Panter oldu… Blake Edwards’ın yönettiği, Peter Sellers’in başrolü üstlendiği meşhur film serisinin ilkinde (1963) Prenses Dala’ya babası tarafından armağan edilmiş dünyanın en büyük elmasına verilen isimdi Pembe Panter…
Topkapı Sarayı’nda sergilenen Kaşıkçı Elması’nı ve hüzünlü hikâyesini unutmam mümkün mü?! Hemen özetleyeyim:
1600’lü yıllarda İstanbul sokaklarında çöp toplayan “baldırıçıplak”lardan biri, Eğrikapı çöplüğünde parlak bir taş buluyor ve onu, üç tahta kaşık karşılığında bir kaşıkçıya satıyor. O da kuyumcuya götürüp kârlı bir alışverişle (!) 10 akçeye veriyor. Taşın dedikodusu yayılınca Saray, duruma el koyuyor; taş işlenip 49 adet pırlanta ile süslenince ortaya 86 karatlık Kaşıkçı Elması çıkıyor ve Padişahın mücevheratı arasına yerleşiyor.
Başrollerinde Melina Mercouri, Peter Ustinov, Maximillian Schell’in oynadığı 1964 yapımı Topkapı filminin çekimleri İstanbul'da gerçekleştirilmiş ve zümrütlerinin etrafı elmaslarla çevrili Topkapı Hançeri’ni çalmak için gelen bir grubun maceralarını anlatıyor…
Peyami Safa’nın Cingöz Recai’sinin de elmas geçen kitabı var, Agatha Christie’nin de, Jules Verne’in de… Elmastan o kadar çok romanda söz ediliyor, öyle çok kitaba adını vermiş ki… Stefan Zweig’ın Marie Antoinette’inde bile sayfalarca geçtiğini anımsıyorum… Selim İleri’nin Cahide Sonku’yu anlattığı “Ölüm ve Elmas”ı hep belleğimde? Salâh Birsel’in çok sevdiğim kitabının adı ise “Sergüzeşt-i Nono Bey ve Elmas Boğaziçi.”
Bir de elmas avcıları var, onlardan birisiyle askerliğim sırasında tanıştım. Belçika’da yaşayan bu arkadaşımın jungle’lardaki soluk soluğa maceralarını uzun uzun dinledim…
Geçtiğimiz yıl Nisan ayında okuduğum bir haber de hafızamda kalmış:
“Hong Kong'da düzenlenen bir açık artırmada dünyanın en büyük pembe elması satıldı. Sotheby's müzayede şirketi, bir mücevher mağazası tarafından satın alınan elmas için düzenlenen açık artırmanın 5 dakika sürdüğünü açıkladı. Elmas, 71 milyon dolara satıldı. Daha önce 2013'te Cenevre'de 83 milyon dolara satılan elmas, alıcının parayı ödeyememesi sebebiyle elde kalmıştı. En pahalı elmas rekoru, geçen yıl (2016) Mayıs ayında 50 milyon dolara satılan ‘Oppenheimer Blue’ adlı taşa aitti. İşlenmemiş haliyle 132.5 karat olan Pembe Yıldız, 1999'da Afrika'daki bir madende bulunmuştu.”
Elmasın esası, saf karbon… Bir romanda (Jules Verne’in miydi?!) peşinde koşulan elmasın, (karbon esası nedeniyle olsa gerek) ele geçirildiğindeki koşullar sonucu bir anda kül bile bırakmadan yok olduğunu okuduğumu anımsıyorum… Bu gerçek midir bilmiyorum (yüksek ısıda öyle olabileceğini duymuştum), ama gerçek olan, doğada oluşan bir elmasın yaşının en az 990 milyon yıl geriye gittiği… En genç elmas, 1 milyar yaşındayken Botswana’dan, en yaşlı elmas 3.3 milyar yaşındayken Güney Afrika’dan çıkarılmış…
Antik çağlarda elmasların, tanrıların yıldızlardan gelen gözyaşları olduğuna inanılıyormuş…
Sevdiklerimize aldığımız elmas yüzüklerin geleneğinin 1477 yılında Avusturya’da soylular arasında elmaslı altın yüzük verilmesiyle başladığı düşünülüyor…
Bu arada elmas, laboratuvarlarda yapay olarak oluşturulabiliyor ve doğada bulunanından ayırt etmek neredeyse mümkün değil…
Elmasla ilgili anlatacak çok şey var; bunlar, haberi okuduğumda oluşan çağrışımlardan yalnızca birkaçı… Ne demişler, elmas çamura düşse, yine elmastır…