Eleman iyi de patron nasıl?
"Kardeşim, sanırsın adam dünyayı fethetti. Altı üstü görevi olan ihracat bağlantısını yaptı yahu. İşini yapıyor diye bir de iltifat mı edecektik? İşin mi yok kardeşim senin?" diyerek söylenen patronun odasına girdiğimde duyduklarımdı bunlar.
Oldukça zaman geçti bu tesadüfün üzerinden. Diyeceksiniz ki neden şimdi bunları hatırladın? Tüm bunları hatırlama nedenim, arkasından konuşulan elemanın beni geçen hafta aramasıydı. Onu tanıdığım ve söylenmelerine tesadüfen kulak misafiri olduğum patronun şirketinde çalıştığı pozisyondan ayrılmış ve oldukça iyi şartlarla yeni bir iş bulmuş. Hem eski ilişkilerini kaybetmek istemediği için, hem de hatır sormak için telefon ettiğinde yaptığımız sohbet sonrasında, eski patronunun sözlerini anımsamıştım. Sohbetlerimizde, ara sıra da olsa nitelikli eleman konusunu ele aldığımızdan, bu konuyu sıcağı sıcağına gündeme alalım istedim.
Konumuz nasıl iyi patron olunura benzese de veya biraz da kötü patron nasıldır gibi olsa da, aslında, bu patron elindeki nitelikli bu elemanı nasıl ve niye kaybetti üzerine.
Sohbetimizin okurları, severek ve sıkça kullandığım bir deyişi hatırlayacaktır. "Marifet iltifata tabidir. " İnsan, doğası gereği kendisi hakkında olumlu konuşulmasından hoşlanır. Bazı menfaat düşkünü densizler bunu üstlerine yalakalık düzeyine taşısalar da, iltifat almak güzeldir. Özellikle amir konumda olanların, kendi astlarının başarıları hakkında söyleyecekleri olumlu sözlerin, iş yapma isteği üzerindeki etkileri tartışmasız bir biçimde çok olumlu yönde olmaktadır. Ancak bu iltifatların, kayırma düzeyinde olmamasına dikkat etmek gerekir. Özellikle büyük otellerde ve yeni moda hızlı-yemek lokantalarının duvarlarında gördüğümüz "Ayın Çalışanı" panoları hep dikkatimi çekmiştir. Zorlu koşullarda çalışan elemanların bu panoya girmek için yaptıkları her şey ve attıkları her adım, işletme menfaatine yapılan bir şeyler değil midir?
İnsanlara olumlu yaklaşmakla kaybedilecek pek bir şey olmadığını vurgulamak isterim. Önemli olan, astlarımızın görevlerinin ne olduğunu açıkça bilmelerini ve bu çerçevedeki sorumluluklarının bilincine varmalarını sağlamamız. İşini iyi yaparak işletmenin itibarına ve karlılığına veya müşteri tatminine katkıda bulunanların, bir öğle yemeği sırasında kısa bir konuşma ile alkışlatılıp taltif edilmesini sağlayan patrona, duygulu bir teşekkür ettiğimi hatırlarım. O konuşmada asıl olan, patronun o işi başaran arkadaşlarına olduğu kadar, işletmenin diğer personeline de, güvenini öne çıkartarak ve bu sonuca varmadaki katkılarını vurgulayarak iltifat etmesiydi.
Hiç aklımızdan çıkarmamamız gereken bir konu da, işyerinde geçirdiğimiz vaktin, gerek evimizde, gerekse başka işlerde geçirdiğimiz vakitlerden kat be kat fazla olduğudur. Bu nedenle de işyerimizdeki çalışma koşullarının iyiliği, çalışanların mutluluğunu doğrudan etkileyecektir. Bana ofisimin neden çok sıcak bir ortamı olduğunu söyleyenlere hep şunu söylemişimdir "Hayatımın çoğu burada geçiyor da ondan." Orayı yaşanılası bir mekân haline getirmenin çok iyi bir fikir olduğunu, stresli günlerde daha çok takdir etmişimdir. Diyeceksiniz ki imalat mekânlarında bu işi nasıl başaracaksınız? O da biz patronlara bağlı değil mi sanki? Vıcık, vıcık yağ üzerinde yürüdüğüm otomat, vida, talaşlı imalat atölyelerinin yanı sıra, yerde toz bile olmayan amma aynı işleri yapan atölyeleri de biliyorum. Farkları ise patronların değişik zihniyetlerde olması…
Hedeflerimizi patron olarak kendimize saklamayalım. Personel de bilmeleri gerektiği kadarını bilsin. Olumlu sonuçları, elimizden geldiği kadar madden ve manen paylaşalım. Unutmayalım ki çalışanlarımız, iki dudağımızın arasından çıkacakları bekleyen köleler değil, kendilerine verilen görevleri, sorumlulukları çerçevesinde yerine getirmeyene çalışan "insanlardır." Kararlı, ulaşılabilen, kişisel haklara saygılı, güvenilir, dediğim dedik olmayan, yalakaya itibar etmeyen, eleştiriye kulak veren patronun elemanı daha sadık ve daha kalıcı olur.