El parasıyla büyümek
Türkiye'nin yüksek cari açığı ve finansmanı küresel risk iştahının bozulduğu dönemlerde ekonominin ve piyasaların gündemindeki ana tartışma konularından birisi olmaya devam ediyor.
S&P'nin Türkiye'nin pozitif olan görünümünü durağana indirirken temel gerekçelerden birisi olarak yüksek dış açığın finansmanının yarattığı risklere vurgu yapması konuyu yeniden gündemde üst sıralara taşıdı.
Dış dengedeki bozukluğun temelinde ihracata dayalı bir büyüme modelimizin olmaması ve tasarruf oranımızdaki düşme yatıyor. Türkiye 2001 krizi sonrasında önceliği bozulan kamu maliyesinin düzeltilmesine, bankacılık sektörünün sağlamlaştırılmasına ve enflasyonun düşürülmesine verdi. Dış dengenin sağlanması geri plana düştü.
Asya ve Güney Amerika ülkeleri ihracata dayalı bir büyüme modeli uygulayıp, sermaye hareketleri ve döviz kurlarına müdahalelerle rekabet güçlerini korumaya çalışırken Türkiye liberal politikalar uygulayarak kendini küresel risk iştahına teslim etti.
Enflasyonu düşürmek için uygulanan yüksek faiz politikasının teşvik ettiği yabancı kaynak girişi Türk lirasının değer kazanmasına yol açtı. Hanehalkının ve şirketlerin geleceğe duyduğu güven nedeniyle tasarruf oranını düşürmesi dış dengenin bozulmasını hızlandırdı.
G4 merkez bankalarının genişleyici para politikasını sürdürmeleri küresel likiditeyi artırarak Türkiye'nin dış tasarruflara hızlı dayalı büyümesini küçük yol kazalarıyla bugüne dek sürdürmesine olanak sağladı.
Durumun farkında olan ekonomi yönetimi 2010 Kasım ayından itibaren ekonomik büyümede yumuşak iniş sağlamaya ve dış talep ile iç talep arasındaki dengesizliği düzeltmeye çalışıyor.
Merkez Bankası'nın öncülüğünde sürdürülen politikalarda makro ihtiyati tedbirlerle -faizleri artırmadan munzam karşılık oranlarını artırarak ve BDDK'nın kredi büyümesini azaltan tedbirleri - yola çıkıldı.
Söz konusu tedbirlerle istenen sonuçların alınamadığı görülünce ve küresel risk iştahındaki bozulma nedeniyle Türk Lirası'ndaki değer kaybı istenen boyutu aşınca, ekim ayında sıkı para politikasına başvuruldu. Avrupa borç krizi ve küresel büyümenin önündeki riskler nedeniyle "geniş bir para piyasası bandı" kullanılarak esnek bir şekilde para politikası sıkılaştırıldı.
Uygulanan politikaların sonuçları alınmaya başlandı. Mart ayında yıllıklandırılmış cari açık 71.8 milyar dolar ile ekim ayında ulaştığı zirveye göre 7 milyar dolara yakın azaldı. Merkez Bankası'nın uyguladığı sıkı para politikasına paralel kredi büyümesinin yavaşlamaya devam etmesini ve cari dengedeki düzeltmenin önümüzdeki aylarda da devam etmesini bekliyoruz.
Ancak söz konusu düzeltmeye rağmen cari açığın ekonomi içindeki payının 2012 yılında yüksek kalmaya devam etmesini ve milli gelirin %8-%8.5'i düzeyinde kalmasını tahmin ediyoruz.
Önümüzdeki yıllardaki düşüşün de %1-%1,5 gibi sınırlı düzeyde kalmasını bekliyoruz. Cari açığın görece yüksek kalmasında enerji fiyatlarının jeopolitik riskler nedeneniyle önceki yıllara göre yüksek olması ve şirketlerin yatırım talebinin devam etmesi yatıyor.
Yaptığımız tahminler ekonomi yönetiminin kafasındaki rakamlardan çok farklı değil. Orta vadeli Ekonomik program 2012, 2013 ve 2014 yılları için petrol fiyatlarını 97, 101 ve 102 dolar varsayarak cari açığı milli gelirin %8'i, %7,5'i ve %7,0'si olarak alıyor. Petrol fiyatları mevcut seviyelerinde kalırsa bu tahminlerin üzerine yaklaşık %1 eklemek gerekecek.
Türkiye'nin görünümünü durağana çektiği için S&P'ye kızmayalım. Görünümümüzü pozitif olarak belirlediği dönemde S&P'nin Türkiye için 2012 büyüme tahmini %2, cari açık tahmini %5,5 civarındaydı. Büyümenin görece yüksek olacağını ve petrol fiyatlarının yüksek kalacağını görünce görünümü durağan olarak değiştirdiler.
Diğer bir deyişle S&P'nin Türkiye'nin görünümünde yaptığı değişiklik Türkiye hakkında kötümser olmalarından değil, ekonomideki dengelenmenin hızı konusunda geçmişte çok iyimser olmalarından kaynaklandı.