El-Cezeri’den Siri’ye
Bir piyano: Kuyruklusundan. Hani, klasik konser salonlarındaki gibi. Çalmasını bilen, bunun başına oturup çalabilir. Ama, “normal” bir piyanoyla benzerliği buraya kadar. Çünkü aslında bu piyano, bilgisayarlı bir müzik üretim cihazı.
Bilen birisi normal bir piyano gibi çalabilir, ama çaldığını o an kaydedebilir. Bu yenilikçiliği, piyanonun içindeki kara kutu sağlıyor. Kaydettiğini, piyano ona “geri” çalabilir. Hem de alttaki pedalı ve üstteki klavyeleri oynatarak: Otomatik!
Dahası var: Piyanistimiz, kara kutuya bir müzik CD’si koyar. Ama bu CD’de piyano partisyonu kasıtlı olarak eksiktir. Piyanodan müzik sesi yükselir (konser salonundaki orkestra sanki), piyanist, kendi kısmını çalar. Bunu kaydeder. Ve geri çaldığında, bu sefer hem piyano hem orijinal eser bir arada duyulur. Piyanonun tuşları yine otomatik çalışır.
Dahası var: Bu çalışma komutlarını uzaktan kumandayla da verebilir. Piyano, bir elektronik merkezi ya... Akıllı TV’den ne farkı kaldı? Hiç. Bu durumda, piyanonun sesini “kısmak” da mümkün. O zaman, tuşlar daha hafif temas ediyor.
Dahası var: Kişi, piyano eserini kendisi çaldı veya CD’den çaldırdı. Bu eseri “tersine” de çaldırabilir? İyi de ne işe yarayacak bu? Hiiç. Sadece ilginçlik.
Ve: Gece yarısı piyano çalmak istedi. Kara kutuya birkaç tıklamayla piyano sessizleşiyor. Takıyor kulaklığı, başlıyor çalmaya, sadece kendisi duyuyor.
Bu, Yamaha’nın Disklavier piyanosu. İnternete de bağlanabildiği için elbette bir de web sitesi var. Oradan da eser seçip piyanoya çaldırabilir. Fiyat? 50 bin dolara kadar... Ama şimdi ikinci öyküdeki piyano çok daha pahalı. Çünkü marifeti daha çok.
Konser salonu piyanolarıyla ünlü Steinway’in Spirio’sundaki kara kutuda da binlerce piyano eseri saklı. Yamaha’dan farkı şu: Bu eserleri piyanoya Siri çaldırıyor! Siri’yi bilmeyenlere: Apple telefonların, Türkçesi de uygulamaya yeni giren sesli robotu. Doğrudan Siri’yle konuşunca, eğer doğru anlarsa, komutu yerine getiriyor. Steinway piyanoda Siri’ye “Bana şunu çal” diyorsunuz. “Şu,” eğer Siri’nin müzik belleğinde varsa, bu bilgiyi Bluetooth yoluyla piyanoya aktarıyor. Piyanonun bilgisayarı “şunu” bulup, çalmaya başlıyor. Yine pedallar, tuşlar otomatik oynayarak. Böyle bir piyanoya sahip olmak için en az 100 bin doları gözden çıkartmak lazım.
Bartolomeo Cristofori, 1700’lerde piyanonun büyük babasının mucidi olarak kabul edilir. O günkü piyano ile bugünkü sadece uzaktan akraba. Aradan geçen yüzyıllarda piyano teknolojisindeki yenilikçilik, bizi “Çal kızım Siri” komutuna getirdi. Az biraz sonra Siri’ye de gerek kalmayacak: Piyanonun kara kutusu öyle yapılacak ki kişi hangi eseri aklından geçiriyorsa, piyano o eseri otomatik çalmaya başlayacak.
Aslında otomatik piyano fikri yeni değil. Amerikalı Edwin Votey’nin patentini 1897’de aldığı “piyanola” adlı piyanoda müzik, bir rulonun üzerine delikler açılarak kaydedilmişti. Rulo tırtıklı bir çubuk üzerinden geçerken, bir hava kaynağı, kağıttaki deliklerden geçip piyano tellerine vuran keçe çekiçleri oynatıyordu... Ama yine aslında, bu otomasyon da yeni değildi. Çünkü delikli rulo fikrini Fransız Jacquart 1800’lerde dokuma tezgahında uygulamaya başladı: Arzu edilen desenin elde edilmesini otomatik olarak sağladı. Türkçe’de Jakarlı Perde denilen stilin esası budur... Otomasyon aslında daha da eskilere gidiyor: Guguklu saat, mekanik resim ve tiyatro, satranç oynayan Mekanik Türk (1770), Ortaçağ İslam’ında El-Cezeri’nin otomatları: Fil Sırtındaki Saat (şimdi kopyası Dubai’de bir AVM’de), mekanik tavus kuşu. Demek ki Cezeri’den beri inovasyon 7/24/365 yüzyıllardır.