Eksik teşhis, yanlış tedavi...

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Geçtiğimiz hafta sonuna kadar alınan tüm önlemlere rağmen güven bunalımı derinleşti, çöküşe ramak kaldığı yönündeki yorumlar genel kabul görmeye başladı. Merkez bankalarının eşanlı bir şekilde finansal piyasalara likidite pompalaması ve kısa vadeli faiz oranlarını düşürmesi, hükümetlerin açtığı kurtarma paketleri ve tasarruf mevduatındaki güvencelerin artırılması yanı sıra mali kurumlara sermaye konulması gibi önlemler olumsuzluğun kontrol altına alınmasına yetmedi. Neden başarısız olunduğuna yönelik değerlendirmelerde içine düşülen başarısızlığın anlaşılmasına yardımcı olamadı.

Kamuoyuna yansıyan haberlere göre gelişmiş ekonomilerin oluşturduğu G-7 Grubu mevcut küresel finans krizine karşı kredi piyasalarını rahatlatmayı ve bankalara sermaye sağlamayı amaçlayan acil ve olağanüstü önlemler alınması konusunda uzlaşmış. Banka ve finans kuruluşlarının desteklenmesi ve çökmesinin engellenmesi için eldeki bütün imkanların kullanılması, güvenin yeniden oluşturulması, yeniden kredi akışı sağlanmasına olanak verecek şekilde bankaların seramaye artırmasının sağlanması yönünde görüş birliğine varılmış. Bankaların birbirine verdiği kredilerin güvence altına alınması planda yer almamış. G-7 ülkelerine ilave olarak G-20 ülkelerinin de krizin çözümünde etkin rol oynaması konusunda görüş birliğine varılmış.

Ortaya çıkan yaklaşım bakış açısının başka bir deyişle teşhisin yanlış olduğunu ve orta vadede çözüm olmasının imkansız hale geldiğini düşündürüyor. Belli ki konut sektöründeki sıkıntının finansal yapıdaki güvensizliğin ortaya çıkmasında etkili olduğu bu olumsuzluk aşılamaz ise krizin tüm sektörlere yansıyacağı ve çöküşün hızlanacağı öngürülüyor. Başka bir deyişle küresel düzeyde gelişen eksik rekabet koşullarının ve gelir dağılımındaki aşırı bozulmanın, yanı sıra bu iki konuya bağımlı olarak gelişen yapısal sorun ve büyük dengesizliklerin önemli olmadığı varsayılıyor; 1929 buhranını yaratan söz konusu tablonun bugün önemsiz olduğu dile getirilmeden vurgulanıyor. Hal böyle olunca teşhis yetersiz ve eksik kalıyor, ortaya çıkan tedavinin de orta vadede imkansız olması kaçınılmazlaşıyor. Geniş açıdan konuya bakanlar, güvenin tesisine yönelik önlemlerin yarattığı ortamı risklerini azaltmak adına son şans olarak görüp değerlendirmeye çalıştıkça çöküşün hızlanması kaçınılmaz oluyor. Zira alınan ve alınacak olağandışı önlemler krizi önlemek adına yanlış yapan güçlüleri korur ve kurtarır iken ortaya çıkacak fatura çaresizleşen geniş kesimlerin üstüne yıkılıyor; bu da gelir dağılımının daha da bozulması ve rakabet koşullarının ağırlaşmasına yol açacağı için, günü kurtarmak adına sorunları ağırlaştırmak dışında bir anlam taşımıyor. Son bir aydaki gelişmeler alınan önlemlerin güçsüz çoğunluğu sakinleştirir iken güçlüleri tatmin etmediğini, saadet zincirinin onarılmayacak şekilde kırıldığı kanaatinin dile getirilmesi bile oldukça yaygınlaştığını teyit ediyor.

Gelir dağılımında hızlanan bozulma ve genel rekabet koşullarının olumsuzlaşması küresel düzeyde tüm sektörleri etkiler ve kendi kendini besleyen bir sürece dönüşür. Bu olumsuz dinamik yalnız ekonomik değil sosyal ve siyasi alanda da istikrarsızlığı artırır çıkar çatışmalarını keskinleştirip tepkiselliği anormal boyutlara çıkarabilir. Asya ve Rusya krizlerini takip eden süreçte gelir dağılımı ve rekabet koşullarındaki güçlenen olumsuzluğun durgunluğu derinleştirerek tüm sektörleri sarsmaması ve istikrarsızlığı kontrol edilemez şekilde artırmaması için finans sektörü kullanıldı. Merkez bankaları para politikalarını bir daha sıkılaştırmamak üzere gevşetmiş, mali sektör temel ilkelerini tüketerek aldığı borcu ödeyemeyecek olanlara da kaynak kullandırmaya teşvik edilmişti. Diğer bir deyişle yaklaşık on yıldır gün kurtarılır iken sorunların ağırlaşması pahasına ve yeni dünya düzeni tesisine kadar günün kurtarılması tercih edilmişti. Şimdi sanki bunlar yaşanmamış ve sorunları bu boyutta değilmiş gibi masal anlatılıyor, gerçekçi olmayan teşhise dayalı çözümler de işe yaramıyor.

Konuya siyasi açıdan bakar isek yine büyük bir açmazla karşılaşıyoruz; G-20 içinde yer alan Çin ve Rusya gibi ülkeler tek süper güce dayalı yeni bir dünya düzeni arayan Batı'yı kurtarmak için seferber olur mu? Bu size mantıklı geliyor mu? G-20 maliye bakanları ve merkez bankalarının detaydan uzak prensip kararı, kendi ülkelerindeki meclisler ve hükümetlerin kapsamlı ve detaylı onayı olmadan herhangi bir anlam taşıyabilir mi? Daha açık sormak gerekir ise ABD merkezli çürümüş finans sistemini destekleyerek teslimiyeti mi seçerler yoksa bu durumu bir fırsat olarak değerlendirerek kendi çıkarlarını gözetecek alternatif bir düzen peşinde mi koşarlar? Olası çok kutupluluk, tüm tercihlerini tek süper güçlü yeni bir dünya düzeni lehine kullanan güçlüleri nasıl etkiler?

Yukarıdakine benzer soruları çeşitlendirmek mümkün, fakat yine de sonuç değişmiyor. Alınan ve alınabilecek olaganüstü tüm önlemler, sorunun kökenine inilmediği ve detaylı uzlaşı oluşmadığı sürece başarısızlığa mahkumdur. Finansal, ekonomik, sosyal ve siyasi istikrarsızlık dalga dalga artmaya devam edecek ve çöküş hızlanacaktır. Genel  çözüm yoksa herkes bireysel çözüme yönelecek, güvensizlik aşılamayacaktır. Akıntıya karşı yüzmeye çalışanlar için yapacak bir şey yoktur, kalmamıştır... 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar