Eksi faizler ve kredi genişlemesi

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Merkez Bankası'nın geçen ayki faiz indirimi sonrasında artık mevduat ve bono faizlerinin net getirisinin 12 aylık beklenen enflasyona göre eksiye gerilemiş olduğu ortada. Diğer bir ifadeyle, parasını bu enstrumanlara yatıran bir yatırımcının bir sene sonunda eline geçecek olan paranın alım gücü değeri bugünkü değerinin altında olacak. Bu durum bizzat MB Başkanı Başçı tarafından da "artık negatif reel faizlere alışmamız gerekiyor" şeklindeki bir ifadeyle de teyit edilmiş bulunuyor. Bu ayki PPK toplantısında da politika faizinin bir miktar daha düşürülmesi beklendiğini de dikkate aldığımızda, daha uzunca bir süre negatif reel faiz ortamı içerisinde bulunacağımızı söylemek sanırım yanlış olmaz.
Öte yandan, Salı günü açıklanan Mart ayına ilişkin üretim rakamları sanayide beklenen ivmenin gerçekleşmemiş olduğunu ortaya koymakta. İlk 3 ayın ortalama sanayi üretim artışı sadece %1.4. Bu dönemde inşaat sektörünün yerinde saydığını, ve ticari faaliyetlerde bir miktar göreceli canlanma olduğunu varsaydığımızda, ilk çeyrek büyüme hızının %2.6-%2.8 civarında geleceğini tahmin edebiliriz. Bu artış oranı tabir-i caiz ise Türkiye'yi kesecek bir oran değil. Hele, son 4 çeyrektir büyüme oranımızın potansiyel büyüme oranının oldukça altında seyrettiği dikkate alındığında, MB'nın sadece yurtdışı fon akımlarının hızlanması nedeniyle politika faizlerini indirme kararı aldığına inanmak oldukça zor. (Bu noktada önümüzdeki senenin bir seçim senesi olduğunu hatırlamakta da fayda var.)
Nitekim, MB'nın faizleri indirirken kredi genişlemesi konusunda henüz dişe dokunur bir tedbir almamış olması da önceliğin ekonomik büyümede olduğu izlenimini vermekte. %15'lik kredi büyüme sınırı konusunun artık lafının bile geçmemesi bir yana, son veriler TL kredilerdeki artışın %22'lerin de üzerine çıkmış olduğunu göstermekte. Hatta, hesaplamalarıma göre, kredilerde son dönemde görülen artış trendinin aynı şekilde devam etmesi durumunda (ki, bu trendin henüz 3 hafta önce düşürülen faizlerin etkisini ihtiva etmediğini de belirtmem gerekiyor) sene sonunda kredi artış oranı %24'e yaklaşacak.
Bazı kesimler (ki buna sanırım bir ölçüde MB de dahil), mevduat faizlerinin eksiye dönmesi nedeniyle bankaların mevduatlarındaki artışın duracağını, hatta nette bir miktar azalmanın bile söz konusu olabileceğini, ve bu durumda bankalar kredi için kaynak bulmakta zorlanacağı için kredilerin beklenen boyutta artmayacağı görüşündeler. Açıkçası, bankacılığın geneline bakıldığında, bu kesinlikle doğru bir önerme değil. Öncelikle, bankalar yurtdışından kaynak bulmakta herhangi bir zorluk içerisinde değiller. Her ne kadar, MB ROK'u artırarak gelen dövizin bir kısmını piyasadan çekse de, ben TL-döviz faiz farkındaki daralmayı da dikkate alarak, buradaki imkanın sınırlara yaklaşmış olduğunu düşünüyorum.
İkinci olarak ve daha önemlisi, eğer MB politika faizinin piyasa faizlerini belirleyiciliğini devam ettirmeye kararlıysa (ki, böyle olması gerekiyor), kendisinden para isteyen her bankaya %5'ten para vermeye mecbur. (Aksi takdirde, 2. piyasa faizleri kaçınılmaz olarak artacaktır.) Denebilir ki, "ama bankalar 1 haftalık kaynakla kredileri fonlayamaz". Evet, ama burada gözden kaçan olay "bankaların yoktan para yaratma" kabiliyeti. Unutmayalım ki, bankacılık sisteminin verdiği kredi ertesi gün sisteme mevduat olarak geri döner. (Eğer konut kredisi verilmişse, inşaat şirketinin veya satıcının, ticari kredi verilmişse şirketten alacaklı olanların mevduat hesabı artar.) Nihayetinde, bir banka Sermaye Yeterlilik Oranı sınırına kadar kredilerini genişletebilir. (Türk bankacılığında SYO'nun halihazırda %16.74 olduğunu dikkate aldığımızda, sektörün, teorik olarak, yarın itibarıyle kredilerini yaklaşık olarak %40 oranında artırması mümkün.)
Sonuç olarak, kredi faizlerinin rekor oranda gerilediği (ve bankacılık SYO'sunun yüksek olduğu) bir ortamda kredilerin hızlanarak artış göstermemesi mümkün değil. Ancak, özel sektörün yatırım konusunda hâlâ mütereddit olduğu dikkate alındığında, artışın ağırlıklı olarak tüketici kredilerinde olması da kaçınılmaz. Bunun da Türkiye'nin makro dengeleri bakımından hiç de istenen bir durum olmadığını söylemeye gerek yok sanırım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019