Ekonomiyi siyasetin önüne geçirmek…
Küresel risk iştahı güçlenmeye devam ediyor. Euro bölgesi ve Asya ülkeleri PMI verileri küresel yavaşlamanın sınırlı kalacağın göstererek dünya borsalarında yeni bir yükselişi tetikledi. MSCI hisse endekslerinin getirisi nisan başından beri %2-3, son uç ayda %4-6 düzeyine ulaştı. Dünya borsalarındaki yükselişin ardında üç temel dinamik bulunuyor.
(i) Güçlü ücret artışları ve enflasyondaki gerilemenin reel ücretleri artırarak ABD büyümesini desteklemesi.
(ii) Küresel olarak düşük çekirdek enflasyonun merkez bankalarının genişleyici para politikasını sürdürmesine izin vermesi sayesinde uzun vadeli faizlerin gerilemesi.
(iii) ABD - Çin dış ticaret pazarlıklarının anlaşmayla (geçici de olsa) sonuçlanma ihtimalinin artması.
Doların küresel olarak değer kaybettiği ve uzun vadeli faizlerin gerilediği mevcut konjonktürün normal şartlar altında Türkiye varlıklarını desteklemesi gerekir.
Ancak bu kez tarih tekerrür etmiyor. MSCI Türkiye nisan ayında %1 getiri ve son üç ayda %18 götürü ile dünya piyasalarından negatif ayrıştı.
Ne oluyor? Küresel risk iştahına duyarlı, yüksek betalı Türkiye varlıkları riskli varlıkların değer kazandığı bir konjonktürde neden değer kaybediyor?
Kamu borcunun milli gelire oranı %30’dan düşük olan, para ve maliye politikası gelişmekte olan benzer ülkelere göre daha sıkı olan, yapısal reform yapmak için söz veren bir ülkenin parası neden bu kadar değer kaybediyor?
Türkiye kredi temerrüt takas (CDS) oranları neden bu kadar yüksek? Nasıl oluyor da uzun vadeli dolar cinsi borçlanma faizlerimiz daha önce iflas tecrübesi yaşamış ülkelerden daha yüksek olabiliyor?
Neden Türk şirketleri gelişmekte olan piyasalara göre %50, gelişmiş piyasalara göre %70 daha ucuz fiyat kazanç oranlarından işlem görüyor?
Eğri oturalım doğru konuşalım. Türkiye siyasetin ekonominin önüne geçtiği olağanüstü bir dönemden geçiyor.
Türkiye ekonomisine doğrudan veya portföy yatırımıyla kaynak sağlayan veya kredi veren yatırımcılar bu durumdan rahatsız ve daha yüksek risk primi istiyorlar.
Bu durumu değiştirip Türkiye’nin risk primini düşürmek için sihirli bir formüle ihtiyacımız yok. Seçimleri geride bırakıp önümüzdeki 4 yılda ekonomiyi yeniden siyasetin önüne geçirmemiz lazım.
Bu süreçte temel görev iktidarıyla muhalefetiyle, merkezi hükümetiyle, yerel yönetimiyle siyasetçilere düşüyor.