Ekonomiye değil, şirketinize odaklanın
Geçtiğimiz günlerde iş insanları için düzenlenen bir organizasyona katıldım. Konuşmam içinde bulunduğumuz dönemde şirket yönetim stratejileri üzerineydi. Sunum bittikten sonra soru cevap bölümünde bana gelen soruların tamamı “ büyüme, kur, faiz” ile alakalı genel olarak da “hocam ne olacak bu ekonominin hali” tadında sorular oldu.
Sorular elbette çok yerindeydi ve ben de bilgi ve düşüncelerim dahilinde cevaplamaya çalıştım, ancak organizasyondan sonra bir düşüncedir aldı beni! Zor dönemde şirket yönetimine dair strateji, tedarik zinciri, üretim, pazarlama, stok yönetimi, nakit yönetimi, finansman veya stratejik risklerin yönetimi gibi konularda hiç soru gelmemiş olması beni şaşırtmıştı. Herkes daha ziyade ekonomi ile ilgiliydi. Bunun sebebi maalesef ülkemiz iş dünyasında “konjonktürel yönetimin” hakim yaklaşım olmasıydı.
Konjonktürel mi stratejik mi yönetelim?
Önceki yazılarımda “konjonktürel yönetim” den bahsetmiştim. Fazla yönetsel efor harcamadan konjonktürle kazanmaya çalışmayı kast ediyoruz. Ülkemizde bolca konjonktürel yönetilen şirket var. Yani işler iyi iken; strateji ve kurumsallaşmayı arka plana atıp, özkaynak yerine ucuz kredilerle ciro ve EBITDA odaklı büyüme sağlayıp, yatırımları ve işletme sermayesini yine ucuz finansmana dayalı yaparak, işlerin sürekli iyi gideceğini uman yönetim tarzı. İşler kötüye gittiğinde ise sabahtan akşama kadar ekonomi kanallarını takip eden, ekonomistlerin her söylediğini aşırı önemseyen, işlerin düzelme zamanını iple çeken, bu esnada da sürekli tasarrufa giden (personel, dijital dönüşüm, kurumsallaşma, faaliyet giderleri, Ar-Ge ve hatta kalite) yönetim tarzı.
Bunun bir de tersi var. Buna da stratejik yönetişim diyelim. Burada konjonktür ne olursa olsun; müşteri ve pazar odaklı stratejileri içeren bir stratejik niyet var. Şirketin temel yeteneklerini bu müşteri/pazar beklentileri doğrultusunda şekillendiren bir yönetim anlayışı var. Tüm değer zincirini sürekli iyileştiren bir yaklaşım var. Konjonktürden bağımsız nakit odaklı yönetim var. Doğru borçlanma politikaları ve doğru zamanlama ile yapılan yatırımlar var. Doğru zamanlama ile girilen ve çıkılan işler, alınan ve satılan şirketler var. Kriz değil, risk yönetimi var. Yönetişim var. Kurumsallaşma adına tesis edilmiş ve sahiplenilmiş iç kontrol ve iç denetim yapıları var.
Ekonomiye odaklanmak sorunlarınızı çözmez!
İki şirketten ilki ekonomistleri baş tacı edecektir. Çünkü aradığı cevaplar orada. İkincisi iş ve yönetim uzmanlarını baş tacı edecektir çünkü aradığı cevaplar orada. Ülkede büyük şirketler tepe yönetim ekipleri için ünlü ekonomi guruları ile ekonomi sohbetleri yapmak için sıraya girerken, strateji, yönetişim veya yönetim konularında sohbet hevesi çok düşük.
Konjonktürel yönetilen bir şirket elbette, yıkıcı teknolojiler, yeni rakiplerin ortaya çıkışı, sektörün mega trendleri ve bunlara uygun strateji geliştirme yerine, faiz indirim sürecinin ne zaman başlayacağı ile daha çok ilgili olacaktır. Çünkü, konjonktür düzelirse, eski güzel günler geri gelir, biz de bildiğimiz şekilde yönetmeye devam ederiz düşüncesi hakimdir.
O yüzden bir ekonomist gibi düşünmek ve beklemek yerine, işletmeci gibi düşünüp aksiyon almak daha iyidir.
Şirketinizin sorunlarının yüzde 70’ini çözmek elinizde. Şirketinizde turnover oranı yüzde 40-50’lere ulaşmış, müşteri kayıplarınız var. Sektörünüzü dönüştüren pek çok mega ve makro trend var, rekabet arttı, yönetim sisteminiz kişilere aşırı bağımlı, operasyonunuz çok düzensiz ama siz faize, kura odaklısınız! Oysa şirketinizin stratejileri, yönetimi ve operasyonları üzerinde çok daha fazla kontrolünüz var. Bu noktalara odaklanmak, ekonomi yerine yönetime kafa yormak size avantaj sağlar.