Ekonomiye “can suyu” çabaları…
Ekonominin bütününde bir takım sıkıntılar yaşanıyor. Özellikle reel kesimden ciddi olumsuz sinyaller geliyor. Şimdi buna mali kesim de ekleniyor. Kamu kesimi zaten biniliyor. Peki niye bu belirsizlikler veya sıkıntılar yaşanıyor?...
Son birkaç haftadan beri reel sektöre yönelik olarak yapılan düzenlemeleri anlatıyoruz. Bunların çok önemli olduğunu ve hatta çok cesur adımlar olduğunu vurguluyoruz.
Yine de bir şeyler iyi gitmiyor. Niye?...
Dilerseniz gelin konuyu üretim ve tüketim tarafından bir değerlendirelim.
1. Ekonomide “üretim” ayağı
Ekonominin üretim ayağında çok ciddi iyileştirme çabaları ve buna bağlı düzenlemeler var. Bunları haftalardır yazıyoruz. Örneğin;
- Yatırım ortamının iyileştirilmesi yönünde çıkan 6728 sayılı Kanun 9 Ağustos 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. İlginçtir, bu kanun kara gün niteliğindeki 15 Temmuz gününde Meclis’ten geçmişti. Yatırımları desteklemek üzere çok sayıda kanunda değişiklikler yapılmıştı.
- Vergi, sigorta gibi borçların yüklerinin kaldırılması ve ödemelerinde kolaylık sağlanması amacına yönelik 6736 sayılı Kanun da 10 gün sonra (19 Ağustos 2016 günü) Resmi Gazete’de yerini aldı. Amaç, vergi ve sigorta borçlarını hafifletmek ve böylece reel sektörün önünü açmaktı.
- Özellikle yatırım teşvikleri çerçevesinde çok önemli ve ilk kez uygulamaya geçen düzenlemeler de 6745 sayılı Kanun olarak 7 Eylül 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Proje bazlı yatırımlar için olağanüstü önemde özellikli teşvikler öngörüldü.
Yukarıda sıralanan 3 kanun ile çok sayıda önemli düzenlemeler yapıldı. Peki…
Amaç ne?... Üretimi artırmak ve böylece istihdamı da artırarak ülkenin ekonomik kalkınmasını sağlamak.
Sorun neden kaynaklanıyor?... İç ve dış talep yetersizliği, Türkiye’de tasarruf oranının düşüklüğü, ekonominin yapısal sorunlarından birisi olarak girdi maliyetlerinin yüksekliği gibi sonular sorunun temelini oluşturuyor.
Neden çözüm bulunamıyor?... Ekonomik ortama güven yok. Şöyle ki; ekonomi, temelde iki şeyin vazgeçilmezliği üzerine oturmuş durumdadır. Birincisi, sağlıklı işleyen bir hukuk sistemi; ikincisi de etkin devlet yapısı. Bunların ikisi olmazsa ekonomi sağlıklı işlemez. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu durum farklı değil.
Sonuç ne oluyor?... Yatırım kararlarının ötelenmesi.
2. Ekonomide “tüketim” ayağı
Ekonominin tüketim ayağı biraz farklı görünüyor. Tüketimin artırılması, genelde hükümetin benimsediği model. Böylece ekonomide talep odaklı büyüme söz konusu olabiliyor. Ancak; tüketimi artırmanın yolu gelirden geçiyor. Türkiye’de gelirin yetersizliği zaten biliniyor. Bu durumda borçlanmanın teşviki yoluna gidilmek isteniyor. Borçlanmayı teşvik etme yollarından birincisi, tüketicilerin mevcut kredi kartı borçlarının ertelenmesi; ikincisi de tüketicilerin harcamalarında kredi kartı ile alışverişi artırmak adına taksit sayılarının artırılması.
Nitekim hükümet tüketimi artırmak adına bu yola başvurdu. Kredi taksitlerinin sayısı artırıldı, süreleri uzatıldı. 27 Eylül 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan çeşitli yönetmeliklerle kredi kartı uygulamalarına çeşitli kolaylıklar getirildi. Örneğin;
Kuyumcularda taksit sayısı 4 ay,
Elektronik ve bilgisayar alımlarında 6 ay,
Seyahat, konaklama, sağlık harcamalarında 9 ay,
Kurumsal kredi kartlarında veya ertelemelerle nakit çekimlerinde 12 ay,
Kredi kartlarının mevcut bakiyeleriyle taksitlendirmelerinde 72 ay,
gibi çok uzun süreler benimsendi. Konut alımlarında kredi tutarı, teminat olarak alınan konutun değerinin yüzde 80’ine çıkarıldı. Peki bu ve benzeri düzenlemelerde;
Amaç ne?... Tüketimi artırmak suretiyle piyasaları canlandırmak.
Sorun neden kaynaklanıyor?... hane halkının ve bireylerin tasarruf eğiliminin düşüklüğünden, gelirlerine göre daha fazla harcama yapma arzusundan ve yüksek borçluluğundan.
Neden çözüm bulunamıyor?... Aynen yatırımcının kararlarında olduğu gibi tüketicinin de ekonomiye olan güveninin azalmasından.
Sonuç ne oluyor?... Tüketim kararlarının ötelenmesi ve bireyin ve hane halkının daha rasyonel davranmak istemesi.
O halde ekonomi ile ilgili kalıcı ve sağlıklı politika tedbirlerinde, “can suyu” verme çabalarının yerine ekonominin altyapısını öne çıkarma önem taşıyor.