Ekonominin yoksulu çoksa...
ANKARA'DAN / Taylan Erten [email protected] TÜSİAD'ın, sonuçlarını Ankara'da açıkladığı "Türkiye'de Hanehalkı:İşgücü, Gelir, Harcama ve Yoksulluk Açısından Analizi"ne göre, gelir dağılımı düzenli bir iyileşme eğilimi gösteriyor. Kanıt mı? Analiz devam ediyor: "Hangi gelir dilimi gruplandırmasına bakılırsa bakılsın (yüzde 20, 10 ve 5'lik dilimler), en üst gelir dilimindeki hane halklarının gelir paylarındaki kayıplar, gelir dağılımındaki iyileşmede belirgin rol oynamıştır." Bu, "iyi" haber! Bir "iyi" haber daha var: "2002-2006 döneminde, Türkiye'de gıda ve gıda artı gıda dışı yoksulluk oranları düzenli olarak gerilemiştir. 2006 yılı itibariyle açlık sınırı (gıda yoksulu) kapsamındaki fert ve hane sayısı kısıtlı olmasına rağmen, fertlerin yüzde 17,8'i, hanelerin yüzde 14'ü yoksulluk sınırında bulunmaktadır." Yani? TÜSİAD'ın analizine göre "düzenli gerileyen" yoksulluk oranlarına rağmen, Türkiye'ye "vatandaşlık bağıyla bağlı" her 100 kişiden yaklaşık 18'i, her 100 haneden 14'ü yoksulluk sınırında ve altında yaşıyor. Analizde, Türkiye İstatistik Kurumu'nun bulgularına da atıf var: "2006 yılında Türkiye'de 17.7 milyon haneden 2.5 milyonunun, diğer bir ifadeyle yüzde 14'ünün yoksul olduğu görülmektedir.(...) toplam fertlerin yüzde 17.8'i yoksul olarak sınıflandırılmaktadır. (...) yoksul fert sayısının 12.9 milyon kişiyle oldukça yüksek olduğu görülmektedir." Eh, bu da kötü haber! Kötü haber; çünkü, yaşamın ve ekonominin "dayanılmaz ağırlığı" yoksulluğun mikro oranlarla "nispi" iyileşmesi, yaşamın ve ekonominin bu kronik mutlak gerçeğini ortadan kaldırmıyor. TÜSİAD'ın analizi her ne kadar AKP'nin iktidarının ekonomi politikası lehine çağrışım yüklü ise de, yoksulluktaki nispi iyileşmenin karakteri, daha derin bir meselenin çözümsüzlüğünü vurguluyor. Sadaka politikası Şöyle başlayalım: Bir ekonomide gelir dağılımı "politik" olarak bozuksa, ekonominin yapısı: yeni iş üretme kabiliyeti ve yoksulluğa "meydan okuyacak" etkin istihdam kapasitesi üzerine kurgulanmamışsa yoksulluk mutlaktır ve en ağır sorunlardan biridir. Nispi iyileşmenin de fazla kıymet-i harbiyesi yoktur. Ayrıca, kronik mutlak yoksulluk Türkiye ekonomisinin gelişmesi önündeki temel engellerden biridir. TÜSİAD'ın analizi kapsadığı konu bakımından mevcut ekonomi politikasıyla ilgilenmiyor. Yani, analizde varılan sonuçların, politik çıkarsamaları yok. Bu doğal. Ama doğal olmayan şu: Bu politikanın, ürettiği yoksullaşma süreciyle ilgili "sosyal onur" esaslı bir çözümü de yok! Nesi var? "Sadaka politikası" var! Analize dönersek: "İyi" haber, "2003-2006 döneminde hanehalkının sahip olduğu gelirden duyduğu memnuniyet derecesi ve hane gelirlerinin ihtiyaçları karşılama durumunda sınırlı bir iyileşme gözlenmiş..." Analiz, bunu "dezenflasyon süreciye mal ve hizmet fiyatlarındaki gelişmelere" bağlıyor. Ne var ki, tek başına "dezenflasyon süreci", Türkiye tarzı "serbest piyasa ekonomisinin" tetiklediği yoksullaşmayı en azından ciddi ölçüde hafifletmeye yetmiyor. Şöyle yetmiyor: "2003-2005 döneminde gerek ayni/nakdi yardım alan, gerekse yardım yapan hane oranlarında yaşanan gelişmeler, toplumsal dayanışma ve sosyal devlet olgusunun geliştiğini göstermesi bakımından önemlidir. Yardım alan hane oranı yüzde 16.1'e, düzenli yardım veren hane oranı yüzde 23.1'e yükselmiştir." Peki, analize göre, sosyal devlet olgusu nasıl gelişmiş? Hanehalkının aldığı yardımın temelini akraba-komşu dayanışması oluşturmuşÖ Son yıllarda da "valilikler ve belediyeler aracılığıyla yapılan yoksullukla mücadele ivme kazanmış... İyi de, Anayasa'nın sosyal devlet ilkesi, anlam ve içeriğiyle, yoksullukla mücadeleyi sadece "akraba-komşu dayanışmasına" bağlamıyor ki... Gene de analizin şu cümlesi önemli: "...sosyal dayanışmayı geliştirme ihtiyacının temel dinamiği, toplumdaki yoksulluk ve işsizlik seviyesindeki gelişmelerdir." TÜSİAD, meselenin "bam teline" keşke daha kuvvetle basabilseydi!