Ekonominin sırtındaki Hylomma kenesi
"Yüksek faiz-düşük kur" ekonominin "sırtına" yapışmış "Hylomma" soyundan türeme "kene" gibi. Sessiz ve sinsi. Türkiye'nin "kanını" emiyor. "Hylomma" türünü vurguluyorum; çünkü "Kırım-Kongo Hemorajik (kanamalı) Ateş"li ölümcül hastalığa yol açan "Nairovirüs"ü bunlar taşıyor ve bulaştırıyor.
"Naiorvirüs" öyle bir organizma ki, bir kere "bünyeye" girmesin; zamanında, hızlı ve etkin bir tedavi uygulanmazsa tam tabiriyle götürüyor! Nereye? Ölüme... Ama, önce bünyede bazı belirtiler veriyor: Ateş, kırıklık, baş ağrısı, halsizlik, yüzde ve göğüste kırmızı döküntüler; gövde ve bacaklarda morluklar; burun kanaması, ifrazatta kan görüntüsü gibi...
Tatsız konu, fazla uzatmayalım. Fakat, madem "yüksek faiz-düşük kur" politikasını Hylomma soyundan türeme keneye benzettik, şu soruyu da soralım: Özellikle son yedi yıldır kan kaybı hızlanan Türkiye ekonomisinde hangi belirtiler görülüyor: Ateş mi, kırıklık mı, baş ağrısı mı, halsizlik mi; yoksa hepsi birden mi?
Ekonominin "üretim cephelerindeki" duruma bakılırsa tek tek hepsi mevcut. Gene de şimdilik "iyi haber" şu: Bu belirtiler henüz bünyeyi yıkacak bir bileşim görünümü vermiyor. "Kötü" haber de şu: Kan kaybını durdurması gerekenler şimdinin ağır rehavetini sürdürürlerse, tedbir almayı akıl edebildiklerinde iş işten geçmiş olacak.
Tepkiler haklı da...
"Yüksek faiz-düşük kur" 2001-2002 krizinin ağırlığı altında ezilmiş, neye "uğratıldığını" şaşırmış, dramatik bir çaresizliğin pençesinde kıvranan Türkiye'ye dayatılan emsalsiz bir sömürü denklemi. Denklem, "müesses ekonomik nizamın" adet... "değiştirilmesi teklif dahi edilemez" temel ilkesini formüle ediyor.
Bu nizamı "koruma ve kollama" görevi, denklemi Türkiye'ye dayatanların "iç hizmet yasasında" yazılı. Yasa, ekonominin kanını "ağır borç-yüksek faz-düşük kur-manipülatif borsa" emme basma tulumbasıyla "vantuzlayan" iç-dış ittifaklı güçlü bir azınlığın güvencesi altında. Kimse dokunamıyor.
Ama, bu "sistem hakimi" azınlığın dışında, ekonomide elini taşın altına koymuş, başta sanayici ve ihracatçılar, herkes şikayetçi. Herkes doğru teşhiste birleşiyor. Hylomma kenesinin ekonominin sırtından temizlenmesini istiyor. Ama, değişen bir şey yok; yola devam...
Yola devam; çünkü, "yüksek faiz-düşük kur" denkleminin ekonomide yol açtığı kan kaybını durdurmak, yabancı ağırlıklı faiz sömürüsünü hiç olmazsa hafifletmek, ancak müesses nizamı ayakta tutan temel "iktisat politikasını" esaslı biçimde elden geçirmekle mümkün.
Adres yanlış
Politika değişikliğini mümkün kılacak güç, herhalde bu sömürünün, baskının yükünü çeken sanayicisi, ihracatçısı, KOBİ'cisiyle ekonominin aktörleri değil. Onlar, "kene saldırısının" bünyelerinde yarattığı tahribatı, hatta "ekonomik ölüm" tehditini yıllardır bizzat yaşıyor, anlatıyor, çözüm istiyorlar.
Fakat garip bir durum var: "Yüksek faiz-düşük kur" Başbakan Tayyip Erdoğan dahil hükümet yetkililerinin de "şikayet" listesinde. Ya da, karşılaştıkları baskılar karşısında şikayet eder görünüyorlar. Öyle veya böyle, sorunu kabulleniyorlar.
Peki, çözüm? İktidar olarak, ekonomiye zarar verdiğini gerçekten veya görüntüde kabul etseler de bu temel sorunu kendilerinden başka kim, hangi güç çözebilir? İşte garabet de burada. İktidar yetkililerinin çözüm makamı olarak gösterdikleri adres Merkez Bankası!
Çözüm Merkez'i dövmek!
Daha da tuhaf olan şu: İktidarın, haklı tepkileri savuşturmak için "paratoner" gibi gösterdiği Merkez Bankası, "yüksek faiz-düşük kur" mağduru sanayicilerin, ihracatçıların da hedef tahtasında... Ağzını açan, gözünü yuman Merkez'e yükleniyor.
Bu tuhaflığın son örneğini Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ile Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Oğuz Satıcı verdiler. Haberlere göre, Muğla'da ihracat rakamlarını açıklarken Satıcı zımnen, Tüzmen ise alenen Merkez Bankası'nı eleştirdiler, "suçu" üzerine attılar!
Hükümette Tüzmen ile iş dünyasında Satıcı bu "isabetsiz" tutumlarında yalnız değiller. Hükümet kanadında Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan'ı da, belki unuttuğumuz diğerlerini de saymalıyız. Peki, bu tutum sorunu çözüyor mu? Hayır!
O zaman hükümetin yetkili bakanlarına düşen sorumluluk, bu meseleyi hükümet düzeyinde resmi tartışmaya açmak, çözümü bu düzeyde üretmek için uğraşmak olmalı. Çünkü, "yüksek faiz-düşük kuru" sadakatle kabullenen ve sürdüren güç hükümet. Kendileri de hükümetin mensupları. Merkez Bankası'nı kamuoyu önünde ikide bir "dövmek" ise ne doğru ne de şık!