Ekonominin savaşı... Savaşın ekonomisi...

Nevzat SAYGILIOĞLU
Nevzat SAYGILIOĞLU EKO ANKARA [email protected]

İnsanlık tarihi boyunca hem “ekonomi” var olmuştur; hem de “savaşlar”…

Toplum halinde yaşayan insanlar için hep ekonomi vardır. İnsanın özünde ekonomi vardır, “Homo Economicus” literatürde bir önemli kavramdır.

Yani ekonomi, kıt kaynakların sınırsız ihtiyaçların karşılanmasında doğru kullanımının bilimidir. Birey veya hane halkı açısından ekonomi “mikro” düzeyi, toplum ve ülke açısından da “makro” düzeyi ifade eder. Her durumda, her ortamda, her zaman ekonomi vardır.

Açıkçası, ekonomi bir gerçektir, bir olgudur. Hatta ekonominin dini, ahlakı, anayasası, babayasası yoktur. Ekonomi çok yalın bir arz ve talep konusudur ve fiyat mekanizması yoluyla işler.

Bütün bu söylediklerimizle ekonomiyi anlatmak gibi bir niyetimiz yok. Ekonominin önemini ortaya koyma gibi bir çabamız var.

Ekonomi nasıl bir gerçek ise, savaşlar da bir başka gerçek. İnsanlık tarihi boyunca ilk çağlardan günümüz sibernetik çağına kadar savaşlar hep olmuştur ve olmaya da devam edecektir.
Savaşların nedenleri önemli değil, ortaya çıkmış ve çıkacak olması önemli.

Peki bu durumda her iki kavram bir arada düşünülebilir mi? Yani ekonominin savaşı ya da savaşın ekonomisi denilebilir mi?

Elbette denilebilir…

Ekonominin savaşı dediğimizde; ekonominin düzlüğe çıkarılması adına yapılan planları, uygulanan tedbirleri anlarız.

Oysa savaşın ekonomisi dediğimizde ise, savaş koşullarında ekonominin karşılaşacağı tavrı ya da pozisyonu anlarız.

Şimdi şöyle bir soru soralım: Türkiye, ekonomi savaşı ile mi yoksa savaş ekonomisi ile mi karşı karşıya?...

“Savaş ekonomisi” elbette çok kötü bir şey.

Şöyle ki savaş demek; yokluk, kıtlık, spekülasyon, durgunluk ve hatta ölüm demek.
Savaş halinde kıtlık, spekülasyon, enflasyon, dövize hücum, sermaye çıkışı, yatırım iştahsızlığı olur.

Açıktır ki; savaş koşullarının bile ekonomisi vardır. Kıtlıktan, spekülasyondan beslenenler çıkar, enflasyon yeni zenginler yaratır, sermaye ve para güvenli bulduğu limana yönelir.
Oysa ekonominin savaşı bambaşka bir şeydir.

Özü itibariyle ekonomideki zorluklardan çıkış arayışıdır. Ülke ekonomisinin içinde bulunduğu sıkıntıları aşma çabalarıdır. Bu doğrultuda kimi politikaların benimsenmesi ve tedbirlerin uygulanması halidir.

Ekonomik tedbirler; ekonominin genişlemiş olmasına ya da resesyonda olmasına göre değişir. Daralan, küçülen bir ekonomide genişletici para ve maliye politikalarına başvurulur; buna karşın genişlemiş ve fazla ısınmış ekonomilerde de soğutulması yönündeki araçlara başvurulur.
Elbette ekonomi politikalarının başarısı veya başarısızlığı bir başka konudur.

Türkiye, bir yandan ekonomi ile ilgili savaştan çıkma çabalarında iken; bir yandan da yanı başımızdaki savaşların tehdidi altında ve taraf durumunda bulunuyor.

İşte böyle bir noktada da piyasalar allak bullak olabiliyor, kalıcı pozisyonlar alınamıyor.
Suriye, Irak ve İran ortada…

Türkiye bu ortamda savaşa yönelik ekonomi ile mi uğraşsın, yoksa kendi ekonomisinin savaşını mı versin?...

İşte bu olgu, ekonominin bütün taraflarını ve oyuncularını tedirgin ediyor. Dolayısıyla da “gel git” dediğimiz med ve cezir doğa olayları ekonomik anlamıyla yaşanıyor.

Şimdi siz gelin karar verin, hangi durumdayız diye…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar