Ekonominin propagandası
Ben ekonominin siyasi olduğunu inanıyorum. Otomotivin ise daha da siyasi... Siyasi olmasaydı, benim de çok eleştirdiğim babayiğit tartışmaları çıkmazdı.
Bugün ise amacım farklı. Zira, çok net bir şekilde görülüyor ki o dönemlerde otomotivin popülaritesi üzerinden puan toplamayı hedefleyenler, bugünlerde otomotivi kelimenin tam anlamıyla batma noktasına doğru hızlı bir şekilde sürüklüyor.
Batma derken biraz abarttığımı biliyorum. Ancak, yeni yatırım gelmez konusunda yapılan uyarıların, vatan hainliği sayıldığı bir noktadayine de gelen sinyalleri belki dikkate alan olur diye yazmak istiyorum.
Bugün hemen herkes kurlardaki yükselişten şikayetçi. Bundan en çok zararı gören ithalatçılar daha da şikayetçi. Fakat, biraz ticaret yapmış, biraz ekonomi bilimine kulak dolgunluğu olanların kabul ettiği bir konu var o da döviz kurlarında bir düzeltme yaşanması kaçınılmazdı.
İşine gelmeyenlerin bile bu gerçeği kabul etmeleri gerekiyordu ki öyle de oldu. Otomotiv sektöründe kimse kurlardaki bu düzeltmeyi manidar bulmamıştır. İhracat kanadında ise bu devalüasyon bugüne kadar gayet mutlu mesut karşılandı. Fakat, artışın zirve noktasının görünememesi bu dakika itibariyle asıl endişeyi yaratan konu olarak dikkat çekiyor.
Kimse ne olacağını bilmiyor.
Kimse tabandan gelen uyarılara da dikkat etmiyor. Kendisi de otomobil bayiliği yapan Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, siyasi şapkasını çıkartmış olsa ve duruma otomotivci şapkasını takarak baksa, acaba şu sıralar Ekonomi Bakanı’nın verdiği demeçleri nasıl yorumlardı.
Böyle bir şey olmaz ama gelin biraz hayal kuralım ve memleketin ekonomisinden sorumlu bakana, memleketin ihracatını sırtında taşıyan otomotiv sektörüne yönelik birkaç soru soralım ve yanıt bekleyelim.
Bu arada kendisinin tekstilci kimliği olduğunu da ilave edelim. Yani ihracatın iki ana aktörüne yönelik, mutfaktan gelen bilgiye sahip...
Hemen bir ekleme, kendisinin siyasi anlamda verdiği, hayvanlar aleminden örnekler barındıran ve kesinlikle katılmadığım görüşlerine hiç girmeyeceğim.
Otomotiv pazarının en az yüzde 20 azalmasına kesin gözüyle bakılıyor. Bu çerçevede Sayın Zeybekçi, kendi sahibi olduğunuz bayilerde ne gibi önlemler alınmasını istediniz.
Bunu soruyorum, çünkü yangın yerine dönmüş bir ekonomide, dumandan göz gözü görmezken, sizin demeçlerinizin içeriğinde bir kurtuluş, derde deva olacak bir reçete, ustadan çırağa bir tecrübe aktarımı, bir öğüt bulamıyorum. Dolayısıyla belki sizin kendi şirketlerinize verdiğiniz talimatlardan bir ipucu yakalayabiliriz.
Ekonomimizin çok güçlü olduğunu her fırsatta dile getiriyorsunuz. Bu konuda ben de sizinle kısmen de olsa aynı fikirdeyim. Her ne kadar bir Almanya olmasak da ya da kapımızda yatırımcılar sıraya girmeseler de Türkiye’nin çok önemli ve güçlü bir ülke olduğuna katılıyorum.
Türkiye o kadar büyük bir ülke ki hangi sektörden olursa olsun yatırım yapma kararı alınsa, radarlarda en parlak nokta olarak “bip bip” diye ses veriyor. Bıraktım radarı kafayı kaldırdığında neredeyse çıplak gözle görülen Türkiye’ye neden kimsenin gelmediğini bir türlü anlayamıyorum.
Son dönemde ülkemize yatırıma gelenlerden en fazla kar edenler, oteller ve restoranlar oldu. Bir de yüzde 10 bahşiş alan garsonlar...
Burada kesinlikle Türkiye’nin ekonomik gücüne yönelik bir ironi yapmıyorum.
Sadece işin içinden gelen ve şimdi yönetme pozisyonunda olan birisine, biz nerede yanlış yapıyoruz diyorum.
Bana kalırsa, Sayın Zeybekci, hem otomotiv hem de tekstil için bir şanstır. Türkiye’nin iki büyük ihracatçı sektörünü iyi bilen bir isimdir. Dolayısıyla ekonomi yönetimi, siyaset ve sektörlerin paralel yürüdükleri zaman (paralel olumlu anlamda) herkesin arzuladığı büyümenin geleceği gerçeği ile somut adımlar atabilir.
Önemli olan bu somut adımları atma yönünde irade gösterecek midir? Yoksa Türk ekonomisinin, Türk insanına propagandasını mı yapacaktır...