Ekonominin pinokyosu: Türk sınai üretimi ve küresel ticaret zincirinin çarkları
Cuma günü TÜİK, Kasım ayına ait sınai üretim verisini resmileştirdi. Açıklanan veri, aylık bazda %2,9 gibi güçlü bir artışla beklentileri aşarken yıllık artış oranı pozitif bölgeye dönerek %1,5 seviyesinde gerçekleşti. Verinin ait olduğu Kasım ayı makroekonomik konjonktürünü hatırlamakta fayda var:
1 Yurt içinde faiz oranları %50 seviyesini zorluyordu.
2 Avrupa’da resesyonun etkisiyle dış talep dar boğazdaydı.
TÜİK, sanayi üretim verisini yaklaşık 1,5 ay gecikmeyle açıklıyor. Kasım ayının başında gerçekleşen ekonomik olayların yeni resmileştiğini düşünürsek bu, yaklaşık 2,5 ay gecikmeyle veri öğrenmek anlamına geliyor. Neredeyse bir çeyrek öncesinin bilgisi! Bu gecikme, TÜİK’in küresel standartlara uyumlu çalışmasından kaynaklanıyor; diğer ülkelerin istatistik kurumları da benzer bir takvim izliyor. Ancak bu veriyi daha hızlı anlamanın yolları var mı? Elbette var. Aralık ayı başındaki “Trump’ın Noel Baba Yerine Gelişi” başlıklı yazımızda, Cuma günü açıklanan deseni öngörebilmiştik. Peki, nasıl?
Öncü göstergeler: PMI ve SAMEKS
Sanayi üretimindeki değişimi önceden anlamanın yollarından biri PMI ve SAMEKS gibi öncü göstergelerdir. Bu endeksler, ilgili ayın bitiminde açıklanır ve sanayideki durumu hızlıca ortaya koyar.
PMI: Büyük ölçekli ve ihracat odaklı sınai şirketlerin verilerini derler. İstanbul Sanayi Odası tarafından hazırlanır.
SAMEKS: Hizmet ve sanayi sektörlerinde faaliyet gösteren KOBİ’lere odaklanır. MÜSİAD sponsorluğunda hazırlanır.
Bu iki gösterge, geniş bir yelpazede ekonomik faaliyeti analiz etme imkânı sunar. Ayrıca Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın her ay yayımladığı İktisadi Yönelim Anketi (İYA) de önemli ipuçları verir. Reel kesim güven endeksi ve kapasite kullanım oranı gibi kritik veriler, sanayi üretiminin seyri hakkında öncü sinyaller taşır.
Kasım ayında reel kesim güven endeksi ve kapasite kullanımında gözlenen toparlanma, Aralık ayı başında PMI ve SAMEKS verileriyle doğrulanmıştı. Türkiye verileriyle sınırlı kalmadık; ABD, Almanya, Hindistan ve Güney Kore gibi önemli ekonomilerde de benzer eğilimler tespit ettik. Bu nedenle yılın son döneminde küresel ölçekte bir sanayi ve ticaret kıpırdanmasının başladığını öngörebildik.
Küresel kıpırdanma: Tüm tekneler yükselir
Genel kuraldır: Deniz yükseldiğinde tüm tekneler birlikte yükselir. Küresel ticarette bu kadar güçlü bir veri akışı varken Türk sanayisinin ayrışması beklenemezdi. Bir olasılık, Trump’ın seçimi kazanmasıyla talebin öne çekilmesiydi. Trump’ın yeniden gümrük vergileri uygulayabileceği beklentisiyle birçok grup siparişleri hızlandırdı. Diğer bir olasılık ise Trump’ın iş dünyasına aşina ekonomi ekibine olan güven. ABD ekonomisini canlandıracağı beklentisi, bazı grupların ön almasına neden olmuş olabilir.
Ancak kesin olan şu ki 2025 yılına girerken sanayi, ciddi bir momentum yakalamış durumda.
Ekonometrik bir şablon: “Yalan söylemeyen seri”
Teknik açıdan Türkiye’nin sınai üretim verisi neredeyse kusursuz bir istatistiktir. Belirli dönemlerde otoregresif (AR) özellikler gösterebilir. Bu tür serilerde, bir dönemin değeri önceki döneme sıkı sıkıya bağlıdır. Makroekonomik veriler tamamen “beyaz gürültü” gibi rastgele davranmaz; belirli bir düzende dalgalanmalar gösterir ve ortalama etrafında geçişler yaşanır. Özellikle Almanya’nın açıklanan fabrika sipariş verisi gibi öncü göstergelerle güçlü korelasyon gözlemlendiğinde, kısa vadede AR(1) türü modellerle tahmin yapmak mümkündür.
Son veriler ışığında, ekonometri gereği Kasım ayında sanayi üretiminde güçlü bir artış yaşanması gerekiyordu. Olasılık teorisi, bu kez de gerçek hayatta karşılığını buldu ve beklenen sıçrama resmiyet kazandı.
İleriye dönük beklentiler: Momentumun sürdürülmesi
Şimdi bu yakalanan momentumun 2025 yılı boyunca faiz indirimleriyle desteklenerek sürdürülmesi gerekiyor. Ekonometrik yapısı gereği sınai üretim, “yalan söylemeyen” bir seri olarak kabul edilir. Tıpkı yalan söylediğinde burnu uzayan Pinokyo gibi!
Bu sıçrama, daha çok psikolojik bir destek; maçın başındaki motivasyon konuşması gibi. Ancak bu tür motivasyon konuşmaları olmadan maçlar kazanılamaz. Şimdi, bu verilerin reel ekonomide, sokakta nasıl karşılık bulacağını izlemek gerekiyor.
Sonuç olarak Türk sanayi üretimi, küresel ticaret zincirinin yeniden hareketlendiği bu dönemde doğru adımlar atarak momentumunu sürdürme potansiyeline sahip. Sanayi, bu süreçte gerçek bir hikâye yazabilir; tıpkı Pinokyo’nun gerçek bir çocuğa dönüşmesi gibi…