Ekonominin itibar sınavı!..
Geride bıraktığımız hafta içinde açıklanan haziran ayı enfl asyon rakamları, siyasi iradenin ısrarla istediği, finansal yapının ise yan tesirlerine rağmen kabullenip fiyatlamaya başladığı faizlerin düşürülmesini desteklemiyor. Böyle olduğu için geleceğe ilişkin belirsizlik ve kırılganlığın artmaya devam ettiğini dikkate almak gerekiyor. Bölgesel ve küresel nitelikteki gelişmeler ve bunların beklentiler üzerindeki etkileri de olumlu düşünmeyi nerede ise imkansızlaştırıyor. Merkez Bankası’nın son iki para kurulu toplantısında aldığı fait kararları ise istenmeyen eğilimlerin kontrol altında tutulabilmesini hatırı sayırı ölçüde zorlaştırıyor.
Evet hava koşulları nedeniyle mevsimlik ürünlerin arzı yetersiz kaldı ve mayıs, haziran aylarında tüketici fiyatları para otoritesinin ve piyasaların umduğu oranda gerilemedi. Kuraklığı diğer tarım ürünleri üzerindeki olumsuz etkisi ise henüz fiyatlara pek yansımadı: Tahıl, et, süt gibi ürünlerin fiyatları ikinci yarıda da sıkıntı yaratmaya, iyimser hesapları bozmaya devam edecek gibi görünüyor.
Yurtiçi üretici fiyatları içindeki enerji kaleminin son bir yıl içindeki fiyat artışı yüzde 2.21 ile sınırlı kalmış. Dış piyasa fiyatlarının pek gerilemediği, döviz kuru artışının büyük ölçüde fiyatlara yansıtılmadığı ve senenin geri kalanında Türk Lirası’nda değerlenme şansının nerede ise sıfırlandığı dikkate alınır ise kafalar iyice karışıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında yapılma ihtimali artan enerji zamları ve dış koşullara bağlı olarak Türk Lirası’nın olası değer kayıpları muhtemelen ciddi sıkıntılar yaratacak. Bir yandan arz yetersizlikleri, diğer yandan maliyetlerde yaşanacak artışlar evdeki tüm hesapları bozabilecek!..
Salt siyasi iradenin baskısı doğrultusunda faizleri düşürmek ve ekonomide durgunluğun derinleşmesini önlemek adına yukardaki gerçekleri görmezden gelen hikayeler yazmak bu kez yeterli olmayabilir. İçerideki ihtiyaçlar ve derin dalışa geçmeye hazırlanan reel faizler yabancı yatırımcıları riskleri azaltma konusunda uyarıyor; içeridekiler ile yabancı sermayenin çıkarları artık uyuşmuyor, çatışıyor. Küresel koşullar ise bunu pekiştiriyor ve her an fiyat oynaklıklarının yıkıcı olabilecek şekilde artabileceğini düşündürüyor.
Küresel gelişmeler likidite bolluğu ve herkes için düşük faiz döneminin geride kalacağını, bunlara aşırı bağımlı hale gelen ekonomilerin ise çok zorlanacağı bir sürecin bizi beklediğini söylüyor. Düşük kur ve düşük faiz döneminin hep var olmaya devam edeceği varsayımına göre strateji belirleyen, bağımlılık nedeniyle tüm esnekliklerini kaybedenler için alarm zilleri çalıyor.Yüksek kur ve yüksek faizle nasıl olacak sorusunu ise kimse düşünmek bile istemiyor; iki yıldır devam eden gaz fren tartışmasını, faizler konusundaki tartışmaları bu olumsuzluğu öncüleri olarak hesaba katmak gerekiyor. Bir dönem geride kaldı: İniş bitti, düzlüğün sonundayız ve önümüz çok dik bir yokuş... Ağustos böceğini oynayanlar ve onlara güvenenenlerin yaşayacağı olumsuzluklar ortalamanın çok üzerinde olabilir!..